12 Aralık 2014 Cuma

ŞİİR SEVDASI…


TAŞ FİNCAN
 
Kim kalmış ki
Ölürsem bir gün eğer
Sizden uzaklarda bir başıma
Nazım’ ın yanına defnedin bedenimi
Anadolu’ da bir köy mezarlığına
Kuzeyde olsun uyarsa size
Karadeniz kıyılarında en yüksek rakıma
Nasılsa koca çamları vardır
Veya fındık ocakları
Nazım taş maş istemezdi bilirim ama
Küçük bir mermer parçasıdır tek dileğim
Adım soyadım kazılı olsun ayıp olmazsa,
tarihsiz, rakamsız, resimsiz
Kim kazık çakmış ki şu kahpe dünyaya
Öleceğim bir gün evet
Ahret yoldaşım çok kalmam bir başıma uzaklarda
Sayın Nazım’ dan başlayarak daha niceleri var
Hani insanın şimdiden ölesi geliyor
Kim kalacak ki şu taş fincanlı kervanda…
 
DENİZ KARADENİZDİR
 
Karadeniz kıyılarını yurt eylemişiz evvelden
Kararmış uygarlıklar sahnesini memleket
Uçuklaşmış griyi vatan
Ve dalga dalga mavilerdeki biricik adacığı evlat
Durduk yerde birbirimize benzemişiz sonra
Çekik gözlü, çevik bedenli, çelik yürekli
Dalgalı düzlüklerle şakalaşan çelişkide yayılmışız.
Vazgeçmeye gör yalı boyunu
Çıban acısından beterdir denizin hasreti
Paraşütle inercesine yaylalarına in de gör
Kara kanatlı kartalı gör dağlarında
Zıpkın gibi delinen yeşilin ortasında deliyi divaneyi
Yurt eylemişiz Karadeniz kıyılarını çok evvelden
Deniz ben var olmaz isem eğer durma, Karadenize sor
Birkaç çavuşla başlar anılar demeti, öğren
Sürer gider ustayla, çırakla, muhtarla
Mısır ekmeği, hamsi, kara lahanayla vesair
Yeşermiş uygarlıklar sahnesidir memleket
İşte sen önce benimsin sonra onlarınunutma
Enternasyonal bir ailen var yani inan ve diren
Merkez İstanbol bin kilometre doğusuna
Bin kilometre batısına yekpare Karadenizdir
Kader artık nerde doğarsan doğ Deniz,
Doğacaksın Parıldayan uygarlıklar sahnesine
Uçuklaşmış pembe ve bumburuşuk bebek
Ve dalga dalga mavilere, ama adamca
Durduk yerde birbirimize benzemişiz kime ne?
Deniz karadenizdir, Karadeniz Deniz, hepsi sen.
 
MARTI
 
Sevdalandın belki ama
Sen hiç denize sevdalandın mı?
Kaptan köşküne sorup
Deniz fenerlerine aldanıp rotaya nokta koydun mu?
Sonra soru işareti gibi bir yol izledin mi?
Seyir defterine not ettin mi denizin en son halini?
Düşünmedin belki ama
Heyamola ne anlama gelirse gelsin yazdın mı dalgalara
Köşkten saraydan, hazineden defineden vazgeçip
Sen hiç denizi kucakladın mı?
Göğsünden kıyı köşe itilerek sığındın mı hiç denize
Ve fena bulandırdı mı içini deniz?
Kara dalgalara aldanarak
Her limana uğradın da o limana vardın mı peki?
Hani birlikte martıları izlediğiniz
Gün batımına özendiğiniz...
 
HAFIZA KAYIP İLANI
 
Sloganları unuttu önce.
Unuttuğundan atamamıştı yani,
Korkmak ve yalan ne kelime!
Yumruğu havada öylece asılı kalmıştı.
Sonra marşı ve Şarkıyı da unutmuştu aniden.
Slaytlardan görüp tanıdığı şairin Şiirinden mısraları da.
Şairi de.
Tablet tablet yutmuştu oysa her kelimeyi.
Korkmadan yazdığı duvar yazılarını da
Kuşlamaları da, pankartları da unuttu
Şaibeleri de,
İçmişti sanki ecel şerbetini zorla
Amenna yutturmuşlardı sanki zokayı
Cebren ve hileyle hem de.
Çakmıştı imzayı da boş bir kağıda
Sonra neden imzaladığını neyi imzaladığını da unuttu
Yatırıldığı falaka, atıldığı hücre,
Asıldığı askı, İşkence mişkence falan
Acıtmadı yüreğini tek kere.
Acımadı bedeninde filizlenen yaralar hiç
Tütün tadında bunca sene,
Sızlayan kemikler çürüyen etler
İz bırakmadı usunda asla,
Unuttukları için hayıflandı sadece
Unuttukları için yandı durdu
Sloganları ve şiiri ve şairi
Şarkılar ve marşları unuttuğu için
Kanadı yürek, dağıldı hafızası
Şaibeli olmak bitirdi enerjisini
Ve hafıza kayıp ilanı pankartını astığı gün
Önce şarkıyı duydu derinden, sonra marş geldi aklına
Dilinde şairin şiirinden mısralar
Ve patlattı sloganı can havliyle.
Gerisi zırva...
 
 
YOK Kİ
 
Soyumda şair yok ki;
Kendi kendime parolasız yazayım leylak rengini,
Ayağı sekili ata binmiş dedemi.
Taraçadan mendil sallayan yavukluyu,
Sahte kavukluyu
Öbür dünyanın karışık renkliliğini,
Kokulu mektupların esansını
İmli imlalı birkaç kelime belki ama
Suyunda, İçinde şiir yok ki;
Zorlu geçitlerde korkusuzca okuyayım
Genlerimde ozan yok ki
Kendi başıma notasız çalayım göçer dengini
Mitolojik bir çalgıyı fetheden ninemi
İlaveten günlüklerin tutulduğu gecede ki öğütleri
Akıl yaşta değil baştaymış diyerek uzaklara dağılmayı
Başta bir rakam sanıp düşünerek, çözülemeyen o iletiyi,
Çok eski deyimlerle eski zamanları anlatan halleri.
Şarabımda zehir yok ki;
Kendi canıma dağlanayım, ateş renginde
İçtikçe ince urgana dolanayım çakır keyf
Bir papağan gibi aynı cızırtılı sesle tekdüze
Söyleneyim, öfkeleneyim, yoklanayım
Altın kafesimde bülbül yok ki…
 
VOLGALI USTA
 
Volga üstünde Nazım,
İçinde taşkın tutku İstanbul
Paltosuna yatar.
Tasarımı çok yönlü hasattır hasret
Tepede elektrik ampulü ihbarıyla bellekte ağır hasar
Hat boyu yoldaş, memleket dolusu arkadaş.
Buradan daktiloyla yazar.
Orada benzin sıkıntısı var
Parasızlık, onur ve gurur iksirlidir duyulmaz
Rüşvet reddeden polise kol saati hediye edilir.
Ustam, zaman durduğunda İstanbul başlar.
Volga üstünde Nazım,
Göğsünde yuvalanmış sıcak yuva özlentisi.
Yayla doğanı siner soluna.
Ve diline şarkılar Kızıl ordu, kızıl ordu!
Ey Volgalılar Nazım nerde durdu?
Durup ta çemberden içeri
Dedi mi? size merhaba, merhaba…
En halisinden Türkçe’siyle emsalsiz
Ve yürek titreten sesiyle
Ustam sadece aklına geleni söylese sesi şiir
Volga üstünde Nazım
Aklında taşkın tutku memleket
Anadolu’ da bir köyde tapusuz, kapusuz
Tek başına yatar.
Başında ulu bir çınar
Taşsız koca dev gibi bir mezar.
Ustam hayali bile güzel
Vallah billah sen ordasın
Volga üstünde Nazım
Paltosunun yakasını kaldırır
Suya şiir yazar, şiir okur, yazar, şiir söyler.
O su bize akar, akar, akar.
Hala durmaz akar...

Hiç yorum yok: