ÇIPLAK YEŞİL
Çıplak ağaç gövdeleriyle
başbaşayım
İçlerinden geçiyorum
Koyu yeşil alacalıkta
Buz gibi bir hava
Birbirine sarılmış yapraklar
Kızıl evler
Kızıl evler gördüm
İçinde senler olan
Çıplak ağaç gövdesi bedenli
Yanardağın lavları kurumuş
Kızıl evler gördüm
İçinde senler olan
Çıplak ağaç gövdesi bedenli
Yanardağın lavları kurumuş
Yaban otları bürümüş ovayı
Gönlümün çeperini sen
Sana yemin ederim
Kızıl saçlar
Kızıl saçlar ördüm
İçinde güller olan
Çıplak ağaç gölgesi gövdeler
Gövdeler saklıyor günlerce
gök
Hatırladın mı beni
Buz gibi havada
Birbirine sığınmış yaprakları
Kızıl göller
Kızıl göllerde yıkandım
İçinde senler olan
Koyu yeşil alacalıkta
KIŞ EVİ
Falezya ya kış indi
Şimdi uludağa çıkmak vakti
Teraslar boş
Balkonlar buz
Bre illede mangal yakmak
vakti
Sıcak şarap ve sucuk keyfi
Peşine konyak vermut
Falezyaya kar düştü
Şimdi Uludağ da yarım metre
Teraslar kaymak
Balkonlar ekmek kadayıfı
Bre illede balık ve yeni rakı
Diğerleri yaramaz yarim
Anason sızlattı içimi
Bir de anasızlık yar
Boşver unut gitsin
diyemediğim
Falezya ya kış indi
Şimdi Uludağ da yanmak vakti
Albümler boş
Gönüller buz
Bre illede mangal yürek vakti
Şimdi Uludağ sıcak mı sıcak
SERÇE LİSANIYLA
Hala serçeler cıvıldaşıyor
orda
Ve sen hala yemliyorsan
yavrucukları
Her sabah her sabah
Hala seni seviyorum demektir
Ve kıyıcığında dikileceğim
pencerenin
Göresin diye
Aklımda tekçe bir resim
Kuşlara yem veren kız
Her şey sonbahar
Hala serçeler yuvalanıyorsa
orda
Ve sen hala soğuktan
çekiniyorsan
Her yaz her kış her bahar
Hala seni seviyorum demektir
Ve kar yağışında dirileceğim
gök pencerede
Öpesin diye
Sıcak sıcacık dudaklarınla
Aklımda tekçe bir resim
Eridikçe eriyen kuşçu kız
Her şey sen zahar
Hala serçeleri öpüyorsan
gagasından
Her sabah her sabah
Seni seviyorum demektir
Sen artık beni sevmesende…
ŞEY
Şeyhim bu ne naz
Şeyin şeyhi
Şehri kuşatacaklar bu yaz
Dört koldan şahbaz
Gel de kurtar görelim
himmetini
Doyur itini köpeğini
Güneşten kurtar duvar
diplerini
Gölgen kaç metre uzar şeyin
şeyhi
İmdi urmak var ya belini
belini
O da bize yakışmaz
Şeyim bu ne naz
Şeyin şeyi
Şehri kuşatacaklar bu yaz
Dört koldan şahmeran
Gel de çıkar görelim
ziynetini
Bağla ipini kuşağını
Güneşten kurtul devir
gözlerini
Gölgen kaç metre uzarsa
uzasın
Şeyin şeyhi seni adam
sansınlar
Ne kadar safsam o kadar iyi
mi
Gavur parasıyla beş para
etmez
Dört kolludaki cesedin
Şeyimin şeyhi
BABAMIN YADİGARI
Babamın İtalyan yavrusu
Çürüdü toprakta
Sustalı açmaz ağzını
Plastik bir gümüş dudağında
Yaprakları sarardı ayva
ağacının
Çamura bulandı sokaklar
Yürüdü yiğitçe
Babamın İtalyan yavrusu
Çözüldü toprakta
Gökyüzüne sıkıyorum al al
Yıldızlar doğuyor
ölmemecesine
Ve babamın İtalyan yavrusu
Güldükçe güzelleşiyor
Anamın ayva reçeli kaynattığı
günlerdi
Ne ayvadır ne de nar
Vuruldu sonbahar
Sustalı açmaz ağzını
Künyesi boynunda
Plastikimsi bir gülüş
dudağında
Yürüdü hoyratça
Sustalı açmaz ağzını
Göğsümde tütüyor barut kokusu
Ve babamın İtalyan yavrusu…
ARALIK KAPI
Evde yalnızım ara
Müsaitsen
Sen
Aramaz isen ben ararım
Müsaiyitim
Evde yalnız değilim ama
Ben
Evde yalnızım ara
Yalnızlık başka nasıl geçecek
Yalın kattayım
Hatayım
Atayım
Tayım
Sen
Ayıplamaz isen ben ararım
Çünkü
Müsayitim
Ben
Evde yalnızım ara
Yalnızlık başka nasıl bitecek
Yalın başım
Alın başım
Başım
Aşım
Sen
Ayıplamaz isen ben ararım
Evde yalnızım ara
DÜN BUGÜN YARIN
Parlak damganı yemiş alnım
Ve gözlerim seni
Geçmişteki günlerin rengini
Ruhumsa bu günü
Bir görmüş bin saymış
Şerbetini içmiş gönlüm
Ve aklım seni
Cılız ışıklara hapis
yarınları
Bedenimse dünü
Bir görmüş bin saymış
Sohbetini özlemiş gönlüm
Hafta içi hergün
Ve dilim seni
Kurumuş güllerin rengini
Ruhumsa dengini
Bir öpmüş bin saymış
Uzun bir gece olacak sanırım
Bin geceden hayırlı
Ve gözlerim seni
Gelecek günler sevgini
Yer bitirir
Ruhumda o gün
Bin çekmiş bir saymış
YAZ MEK MAK
Bir iki üç dört
Üstümü ört
Zaten üşümüşüm kırk yıldır
Üşütmüşüm ayrıca
Binbir dert
Bir mertliğim kalmış
Ortalık namert
Bir iki üç ateş dördüncü pört
Üstümü ört
Zaten üşenmişim kırk bir
yıldır
Üşengecim ayrıca
Binbir bahane
Bir sertliğim kalmış
Ortalık yumuşak
Bir iki üç dört beş
Mezarımı eş
Zaten ölmüşüm kırk yıldır
Dirilmişim ayrıca
Herkes kardeş
Bir erliğim kalmış
Ortalık kalleş
Bir iki üç ateş dördüncü naaş
Bari kalemim boşta kalmasın
Üstümü ört
Bir iki üç dört
Yaz dürt
Zaten gülmemişim kırk yıldır…
YANGI
Sevişmemişliğe yanacaktık
yıllar sonra
Bedenlerimiz uyuştuğunda
Yürekte kopan fırtınalar
durulduğunda
Tek düze günler değil mi ki
yaşanan
Keşke bi çocuğumuz olaydı
diye
Şimdi neye yanıyorum bilsen
Güneş yükseldi
Gölgemle boğuşuyorum
Geçen günlerin azlığına
yanıyorum
Sevişemeden biten yıllara
Güneş alçaldı
Gölgemle uzlaşarak
Düştüm yollara
Yanımdasın sanmıştım
Keşke bi çocuğumuz olaydı
çile adlı
Şimdi niye arzuluyorum bilsen
Güneş battı
Ve yıldızlarda doğuyorum
Bedenim uyuşarak
Sevişmemişliğe yanacağım
yıllar sonra
YAZGI
Dinlendikçe yazıyorum
Yazıyor yazıyor yazıyorum
yoruluyorum
Dinleniyorum
Yazıya yorum yoruma yazı
katıyorum
Kazı çalışması gibi
En nadide eseri hiç
incitmeden
Tozun toprağın içinden
İçimden dillendiriyorum
Çatlıyor çatlıyor çatlıyor
toprak
Delleniyorum demek geldin
Muhteşem koalisyonun
vazgeçilmezi
Seni gururla yazıyorum
Dinleyemedikçe müşfik kenter
den
Yanıyor yanıyor yanıyorum
sahiden
Geldin demek
Darlanıyorum
Çatlıyor çatlıyor çatlıyor
toprak
DÜZ AÇI
Aç izle
İhtirasınla yüzleştiğinde
beni
Beni izle
İznin olursa
Açıp izleyeceğim
İhtirasımla yüzleştiğimde
seni
Seni kalp gözümle
Ne diye takip ediyorsun beni
Ne diye izimi sürüyorsun
benim
Kaç gizlen
İhtirasımla yüzleştiğinde
beni
Beni tanı
Tanıyacaksın iznim olursa
İçip özleyeceğim
İç özle
İhtirasınla yüzleştiğimde
seni
Seni sadece seni
OKSİJEN KAYNAĞI
Oksijenli suyla pansuman
Ve sırt üstü yatak
On ben dakika
Filarmoni orkestrası ölüm
marşını çalıyor
Hafta sonu göndere bayrak
çekilecek
Dalga dalga al bayrak
Kimisi ıslıklayacak
Kimisi bağrına basacak
Vay le le vay
Alkollü suyla pansuman
Ve şiş inecek
On dakika
İstirahat bando mızıka
eşliğinde
Dünya sarsılacak
On beş salise
Kılınır mı cenaze namazım
Tabutuma sarılır mı al bayrak
Tentürdüyotlu pamukla pansuman
Ve can uçacak
Ya kabul etmez ise kara
toprak
Ey Veysel sadık yarine söyle
Bu bizim çocuk
Sadece sırt üstü yatacak
Ve şiir bitecek…
TÜNELİM TÜLÜ
Işıksız bir tünel hayatım
Atım avradım silahım yok
Her yanım mücevher
Beni rahat bırakın
Aşksız bir tünel hayatım
At avrat silah çok
Her yanım duvar
Hani duvarlar yıkılmıştı
Beni rahat bırakın
Uşaksız bir tünel hayatım
At avrat silah
Her yanım özgürlük
Beni rahat bırakın
Al bir ata binmiş ata
Çılgınca yanaşıyor zafer
Hani teslim bayrağını çekmek
yoktu
Her yanım şehitlik
Bizi rahat bırakın
AYAK ÜSTÜ
Babam yürümüyor değil mi
ayakların
Köşende oturuyorsun yine
Emekli maaşını hangi oğlun
çekiyor
Faturaları kim ödüyor
Ya kirayı
Meclis tv izliyor musun
Bizimkiler sıkı
muhalefettemiler
Kimsecikler beğenmese de
Gasteni alıyorlar mı hergün
Ajansı kaçırma sakın
Buraları da söyler belki
Misafirin bol mu her daim
Kızınla aran nasıl
Ya anamla
Aranızı kim buluyor artık
Unutmadan tahlil sonuçların
belli mi
Babam kitap okuyorsun değil
mi
Yine bol ekmek bol makarios
Ya tatlıları ye gitsin
anasını satıyım
Köşende otur yeter ki
Senden sonra ben
Köşene oturacağım temelli
Dua et yolla bana
Babam yürümüyor oğlunun
işleri
Köşeye sıkışmışım yine
Yolundan şaşma de yolundan
Sana iyi günler gül babam
bana boşver
YAŞI GEÇKİNLİK ZOR
Beni de öldürmek zorundasın
Öleceksen eğer
Ey sevgili
Önce borçlandığın sevgimi
Ne bileyim onca güzelliği
falan
Vesaire vesaire vesair
Sonra da beni öldürmek
zorundasın
Öleceksem eğer
Ey sevgili
Ben seni istemediğin kadar yaşatacağım
Nasıldır bilirsin sevmek
Ey sevgili
Ölmeye değer ama yaşamak
Yaşa da gör ey sevgili
Bi başka
Bi başka güzel
YOLUN SONU TAŞLIK
Yoldaş başın sağolsun
Valdeni uzun yolculuğa
uğurlamışsın
Toprağı bol olsun
Tanrının rahmeti üstüne
Soyun güzeli seninle
Seninle iz sürecek yoldaş
Orda hanlar mermerden
Seller yaratan yağmurdan
sonraydı
Beklediğin özgürlük
En önce valdene uğradı
Toprağı bal olsun
Tanrının rahmeti üstüne
Soyun güzeli sevginle
Sevginle filizlenecek sonsuza
Üzülme yoldaş
Valdeni güzün yolculamışsın
Toprağı can olsun
Tanrının rahmeti üstüne
Diyalektik iz sürecek yoldaş
Ağrılı başın sağolsun
TUTUKLULUK
Sıkı tutun çocuğum
Aks kesmiş dünya sarsmasın
beni
Şarampole yuvarlansa bile aşk
Annen ak sütüyle beslemiş sevgiyi
Kaskını delse de kahpe
kurşunlar
Sakın unutma çocuğum
Aklın direnir
Ve direndikçe sen ölmessin
Çünkü çelik zırhın bilgidir
Annen bilgece belemiş toprağı
Şarkını söylese de köhne
yalnızlık
Skaın unutma çocuğum
Aklın direnir
Ve direndikçe sen çoğalırsın
Çünkü çelik zırhın bilgidir
Annen bilgece bellemiş doğa
klasiğini
Rotu çıkmış dünya şaşırtmasın
seni
Şerit değiştirse bile aşk
Annen ak göğsünde ninnilemiş
seni
Baskını yesen de kahpece
pusuda
Sakın unutma çocuğum
Annen direnir
Ve direndikçe o sen dönemezsin
Çünkü çelik zırhın annendir
Yoluna bilgece sermiş
sevgisini
Sıkı tutun çocuğum
TAPINAK
Yarındır ipine asıldığım
güzel
Ortasında tam ortasında bir
ben
Öpmeye doyamadığımdır hayat
Sonunda tam sonunda bir adam
Üzmeye kıyamadığımdır
Ve sen taptığım kadın
Tanrı katında misafirimsin
Yarımdır ipine sarıldığım
hayat
Ortasında tam ortasında bir
ben
Öpmeye doyamadığımdır hayat
Eğer seksen yıl yaşarsam
Sonunda tam sonunda bir adam
Canına kıyamadığımdır
Ve sen üzdüğüm kadın
Tanrı katında alacaklısın
Yakındır ipine asıldığım
güzel
Ortasında tam ortasında bir
ben
Ölmeye dayanamadığımdır hayat
Sonunda tam sonunda bir adam
Ölümsüzlüğü isteyecektir
Tanrı katındaki tapılan
kadından
Eğer seksen yıl yaşarsam
GÖLGELİKTE GÜNEŞ
İçime işledin nakış nakış
Gizemli bulutlar diyarında
Günbatımında
Bir başkasının kılığında
Gölgemi çaldın uydurma
sözlerle
Kısık sesinle şarkılar
söyleyerek
Nihavent makamında
Ben eski toprağım
İçime yerleştiğinde nakış
nakış
Gizemli buruksu bir bakış
Gitmeden evvel sıcacık dokunuş
Her şeyi kolaylaştırır bana
Günbatımında
Bir düşkünün kılığında
Gölgemi çalanla uyumak gibi
Gecenin bi yarısı yapayalnız
Üstü kalsın çocuğum
İçime işliyor gecenin karası
Ben uslanmaz portreyim
Nihavent makamında
Nota nota yalnızlaşan
Eski tas eski hamam
Günbatımında…
TEK PERDELİK
Tek kişilik kanepende öleyim
Ölmeden evvel doğayım
Kasımpatılar açmış olsun ağaç
saksıda
Ilık bir kış ikindisi
Sen sor ben söyleyim
Yekpare uzansın geçmiş yarına
Ağlamadan evvel güleyim
Gözyaşlarım dinmiş olsun ağaç
dibinde
Başımda bir serinlik var ki
sorma
Ayağıma sıcak sular
Hadi geç otur izle
Ben iyi bir aktörüm
Tek kişilik tek perde bir
hayat
Doğmadan evvel öleyim
Kasım kasım kasılsa da
sonbahar
Ilık bir kış ikindisi
Sen yaşa ben göreyim
DEVRİK ŞAH
Bulutlardan koskoca bir oda
yaptım
Kuruldum içine
Açıklarda bir tekne titriyor
Tehlikede bir aile
Kaçmayı başaramayacağım
Başlangıçta deniz çekildi
Savruldum ışığa sonra
Rüzgar sürüklemiş anılarımı
Sığ sularda kırılıyorum
yavaşça
Ve dev aynalarda
Kırıldım işte
Bulutlardan koskoca bir oda
yaptım
Yumuşacık sıcak
Kurtulamadım yine
Düşmanlarım pusuda
Yol kıyısı asırlık ağaçlar
gibisi yok
Katıldım gülmekten
Dağlar çalmış anılarımı
Bulutlardan devasa bir odam
vardı
KARŞISI DENİZ FENERİ
Fenerbahçe galatasarayı yendi
Tam altı puan açtı arayı
Karşıyakamdan haber yok
İstanbuldakilerden de
Muazzam sevinmişlerdir
mutlaka
Babam başta ve biraderler
Milan hezimeti dosyası da
kapanır artık
Beni sorarsanız sormayın
derim
Bildiğiniz gibiyim işte
Her ani refleksim ölüm beter
acı
Kötüye bir şey olmaz ama oldu
Galatasaray fenerbahçeye
yenildi
Burada cimbomlu çoğunlukta
Yüzlerden düşen bin parça
Şampiyonluk hayali seneye
kaldı
Zaten dünya kupasına da
gidemedik
Alkollü mendil kasığımda
Sözde şişi inecek kesiğin
Dün geceyi sorarsanız
sormayın derim
Derin istirahatteydim
yavaştan
Muazzam sevinmiştim ama
Sen başta hepiniz aklıma
geldiniz
Sıla özlemi karmaşası da
geçer artık
Fenerbahçe galatasarayı yendi
Galatada fener yandı sarı
sarı
Uzaktan Marmara lacivert mi
lacivert
Karşıyakadakinden haber yok
ÖZLEM BAHÇESİ
Siyah ziftli yolları özledim
Kaymak gibi sarsmayan
Yol çizgilerini
Kesik kesik ve kesiksiz
Soldan soldan gitmeyi
Yanıbaşımda sen
Ayaklarım yerden kesilsin
İçime aksın usul usul
Memleket akşamları
Ufukta görüntün batarken
Güneşle bir desen
Yüzündeki çizgileri öperim
Kesik kesik ve kesiksiz
Dalmak gibi boğulmadan ama
Gözyaşlarına
Gözyaşlarında siyah
gözlerinin feri
Kalmak gibi sorgulayan
Çok özledim
SİM ONU ÖRTERKEN
Sim onda saçları pır pır
Altın sarısı ona yakışır
Sim ona bu kadar mı
Gözleri yeşil
Nakış nakış işledin aklıma
Şiir söylettin
Her parmağında bir armağan
Yeşil bir yüze bu kadar mı
Sam yeli dağısın perçemini
Güneşin rengi en sarı
Altın boynuza bahar bu kadar
mı
İçsin Marmara yakamozları
Sim ona bu kadar mı
Pır pır kuşları eyüpten
haliçe
Meltem buğusu ona yakışır
Mis ona bu kadar mı
Gözleri yeşil
Buğulu akşamlara armağan
Karış karış özlettin vefasız…
ÖYLESİNE GECELER
Beyaz zakkum
Öyküler sırıyor beynime
Cennetin sırrını
Nar ağaçlarının arkasını
Ayaklarım çekiyor istemeksiz
Çardağın altında daktilo
Yüzüme bakma sakın
Öksüz bu öyküler
Yazmak istesem de delice
yazamam ki
Bir gerilla kampı fiyaskosunu
Cehennemin özünü
Minik ellerin ateş yanığını
Kabzasını bırak hayatın
Nar ağaçlarının gölgesini
Ayaklarım çekmiyor istesem de
Yatağımın altında daktilo
Gözüme bakma sakın
Yüzsüz bu öyküler
Yazmak var delice ama yazamam
ki
Aklımın kömürü kof
Kara elmas gözlü
Öyküler sırıtıyor beynimde
Gülüşüm başka bahara
Bu yaz yokum…
AVUKAT
Avukatın fendi kalbimi yendi
Rembetikolar yan yana
Hayda bre sirtaki
Yeni rakı ve fasulye pilaki
Avukatın rengi gözümü deldi
Kim kimin dengi
Gözümün selameti
Avukatın sözleri aklımı çaldı
Şahit oldukça dünyaya
Hayda bre sıradaki
Atabarı kol kola
Bir gün düşersen karakola
Bi güzel anlarsın efendi
Kimin fendi kimleri yendi
Lütfen çevrene bi bak
Kızlı erkekli horon
Karadeniz almadan vermez
Kim kime düşman
Avukatın güzelim aklı karıştı
SARGILAR ÇÖZÜLÜNCE
Gitmek değil yaptığım
Bir yolcunun yolculuk hevesi
Ve canlandırmak alışık
olmadığım ışığı
Yakmak fitili
Bir körpe fidan ekmek sulu
toprağa
Ve matem
Gitmek değil ki yaptığım
Kim bilir yıllarca kalmak
belki
Bir yolcunun yolculuk neşesi
Yarıda kalan hikaye
Eskiden eskidendi dememek
için
Ekşi hamur tadında akşamlara
Ve nar gibi kızarmış ekmeğe
Hırsımı sürmek
Gitmek midir ki yaptığım
sahiden
Bir yolcudan ne beklenir
Zamanı geldi de geçti
Anam anam garip anam
Sakın su dökme ardımdan
Birkaç damla gözyaşın
geleceğimdir
Annemin eli değmişçesine
sıcak
Kurumuş gül dalına hayat
Gitmektir tek dileğim…
DERE TEPE DÜZ
Dağın tepesi tepenin arkası
Güneşe teslim
İşte o günün ertesi
Ben dağ kırlangıcına misafir
Güneş batıncaya kadar
yolcuyum
Çıkmayınca son nefesim
Tepenin ardı sensin
Değiştirebilirsen eğer
Değiştiriver zirvenin tadını
Güneşe tutun öylece
İşte o günün hatırası
Bir dağ kulübesinde saklı
Güneş doğuncaya kadar
konuğunum
Neden geldiğimi unutmuşum
anla
Düşlere teslim aklım
Nerden geldiğimi de
İşte o günün öncesi
Ben dağ başında ölüyüm sanki
Kıymık batıncaya kadar
yüreğime
Anlayamamışım sahiden
Güneşe teslim
Dağın tepesi tepenin arkası
DİKİŞ NAKIŞ
Dikilmiş yüzünde gülücük
Divan gıcırtısı kalkıyor
uykudan
Taş bebek gibi bir sabah
Yüreğimi yalıyor gökyüzü
Yalnızlığımı aykırılığımı
Çocuk kalamadım ki güleyim
Kösnül diz çöküşlerim boğuk
sesli
Abanmış üstüme güneş
Dişil sanrısı sıcak sıcacık
Dirilmiş ışıklarında
sevişmeler
Kucakladığım sızı nedensiz
soru
Yatıyor mahmur mahmur üstüme
Hiç olmasa bir sigara içimlik
mola
Suskunluğumu gülücüklerin
bozdu
Dirilmiş dilimde sözcükler
Divan edebiyatı kalkıyor
uykudan
EV BARK İŞLERİ
Bir evim bile yok
Seviyim desen de ne fayda
Kocaoğlan yorgun
Canı m ağlamaklı
Geleyim desen de ne çara
Sis bürümüş rüyalarımı
Muradım uzun yoldan geldi
Baklava ağızlı dünyaya
Döneyim desende boşuna
Bir günüm bile yok sensiz
Kocaoğlan dargın
Canım çıkmaklı
Yaşayım desen de ne çile
Direnmek bi o kadar zor
Kibarlık ederek üstelik
Bi tanem desen de boşuna
Kırk ambarım var kırk kilitli
Ağzına kadar ıvır zıvır dolu
Seni alacak yerim yok
Belki bir daha ki sefere
KARARSIZLIK
Allah vurmuş bereketini
suratıma
Olmayınca sadece karanlık
Kara toprak
Özel cennetin kokusu sanki
kokun
Maziyi bilmem nasıl unuturum
Allah vurmuş tokadı suratıma
Acınacak bir ırmak fışkırıyor
burnumdan
Bayrak desenli
Desene ki öleceğim yoluna
Düşmeyince aklıma aydınlık
Kara toprak
Ne olduğunu anlayamadan
duruldum
Allah vermiş felaketimi
cezamı
Olmayınca olmuyor be gülüm
Sadece karanlık
Ve kara toprak
Ecel cinnetin bir önceki
durağı
Sonraki mi acaba
Hangisinde ineceğim
bilemiyorum
Kızıltoprak…
ÜRKÜNMEK
Uyku damlıyor musluktan
Sarı sarı ve kumlu
Rüyasız manasız
Susamışım delicesine
İçecek oldum içemedim
Hayalimdeki resmini
Öykü damlıyor dudağından
Kulağım kirişte
İşitemiyorum
Bana garanti edebilir misin
çağlayanı
Sen daha çok yenisin
hayatımda
Öyküler damlıyor boşluktan
Sıra sıra ve turuncu
Rahatça ıslanabilirim
En karamsar tabloda bile umut
Umut gizleniyor
Kuşku damlıyor musluktan
Tane tane ve yumru
Riyasız yalansız
Susamışım delicesine
İçecek oldum içirmedin
Hayalimdeki resmini
Bal damlıyor dudağından
Bir öptüm uyuyakaldım…
FISILTI
Yetmezmiş gibi kurşun yağmuru
Öyle olsun bakalım
Toprak kan rengi
Titrer içimdeki gönül teli
Ölmemiş gibi kurşun mağduru
Söyle gülsün bakalım
Kan toprak rengi
Titrer içimdeki yağız
delikanlı
Bitmeyecekmiş gibi kurşun
yağmuru
Şöyle dursun bakalım
Kanadıkça toprak rengi
İçimde titreyen delikanlının
yüzü
Maviye maviye dönüşecek
Tıpkı gökyüzü gibi
Gökyüzü kurşun gibi kıvrak
Böyle olsun bakalım
Mavi maviye küsecek
Tıpkı deniz gibi
Yetmezmiş gibi toprak kan
rengi
Kimse adına konuşmuyorum ki
Şehla gözlü yar ağlıyor
Söyle gülsün bakalım
Yetmezmiş gibi kurşun bakışlı
BULAŞICI HASTALIK
Bulaştı kutsalıma vahşetin
kiri
Mentollü bir akşamüstü
Sis süslüyor penceremi
Işıklar sararmış göz göz
Sönmeyen köz vahşeti öteliyor
Ulaştı kapıma dehşetin eli
Çalıyor deli divane çanları
Bulaştı kutsalıma mahşerin
dört atlısı
Mentollü bir akşamüstü
Sus paylıyor dilimi
Ve şenlik başlıyor şehadetle
Şükür kavuşturana
Akordion çalıyor kocaoğlan
Ulaştı kutsalıma notaların
dili
Mentollü bir akşamüstü
Kırlangıçlar pisliyor
pencereme
Işıklar karamış kös kös
Sönmeyen dil neşteri vuruyor
Ve şenlik başlıyor şehadetle
Şükür kavuşturana
Mentollü bir akşamüstü
DUELLO
Yeşil sürgün yemiş gözlerinde
Can pırlanta sarısı
Güneş gibi parlamakta canan
Yaşlı dünyama
Milyonlarca yıldan sonra
Güneşim gözleri yeşilde
sürgün
Ten pırlanta sarısı
Ay gibi parlamakta canan
Can paramparça
Yaşlı dünyam daha yaşlı
Ve görüntüler en sonunda
En sonunda dağılıyor ve
Sen pırlanta sarısı
Vurgun yedim yeşil gözlerinde
Can paralizat
Yaşlı dünyam gözü yaşlı
DİNLETİ
Bu şarkıda sen varsın
Bu şiirde aşk
Aşkla söylersin şarkımı
Şiirimi muhabbetle
Bu kapıda ben varım
Ayakların dibine yatarım
Bu son fasıl
Ve lakin ilk gece
Kaçıncı şiir saymadım
Şairin gönlünce ve yeterince
Dağa taşa yazılı adın
Bu gönülde onmaz aşk var
Uyakların tümüne taparım
Bu son ölüm
Ve lakin ilk doğuş
Kaçıncı dünya görmedim
Şairin aklında ve gereğince
Aklım bulanık
Aşk saatleri başlamadan
bitiyor
Şiir de şarkı da sensin
Hayat türküsünü söyler asık
suratla
Ve ben dinlerim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder