3 Temmuz 2013 Çarşamba

ON YILLARCA SOL, SOLCU OLMAK VE KAYBETMEK…

ON YILLARCA SOL, SOLCU OLMAK VE KAYBETMEK…

Türkiye’de solun sorunlarını ve sosyal demokrasinin içinde bulunduğu ve yaşanılan çıkmazı irdelerken ülkenin sorunlarından ayrı tutup, ele alıp incelemek doğru sonuçlara ulaştırmadığı gibi olanaksızdır da. Her ne söylenirse söylenir ama boşa ahkam kesmek olur tüm analizler.

Birebir kısmi etkilerin ve etkilenmelerin dışında sorunun temeli düzenin ve düzeni işletenlerin kirlenmesinden, yozlaşmasından, devlet kurum ve kuruluşlarının köhne işleyişinden dolayıdır solun kan kaybedişi.

Var olanla yetinmek olmayana razılıktır hesabıyla merkez sağ bu etkenler yüzünden prim kazanırken sol derinden ve negatif yönde daima değer kaybetti son on yıllarda.

Sovyet rejiminin ve Avrupa demir perdesinin yıkılmasından bu güne sosyalizm bitti, yanlıştı ve yok olmaya mahkumdu, eksik bir modeldi karşı söylemleri ile ülke solu toplum nazarında kaybettiği güveni bir daha kazanamadı. Kazanmayı yeterince istediği de pek söylenemez. Tüm bu algı yanlışlığının üzerine ülke sorunları da eklenince sol, merkez soldan en sola bir bunalım yaşamaya başladı ve halen devam ediyor.

Özellikle sosyal demokratlar bu çıkmazda ayrı ayrı yeni tanımların ve programların üzerinde yoğunlaştılar. Ancak bu arayışlar da başka ayrılıkları ve güç kaybını getirdi. Birleşmeler ise her defasında hüsranla sonuçlandı. Kudretli deliller algılamaya sebep aranmadığından, cazibe alanları oluşturmak, yaşamak ve yaşatmak da gittikçe güçleşti.

Başarısızlığın nedeni bilinen veya bilinmeyen bir gerçekte gizliydi aslında. Formül yanlış ezberlenmişti ve şifre de ulaşılamayacak noktada değildi. Çünkü bilimsel manada sosyal demokrasi, sosyalizmin demokrasiyle uyumlu bir şekilde birleşmesi ve ahengiydi. Bu hep göz ardı edildi ve seksen sonrası kendine solum diyen, siyaset arenasında merkez solda on yıllarca yer alan merkez partiler, sosyalistlere kapılarını daima kapalı tuttular. Kadro ve kitle partisi olabilmenin çok uzağında bir rol üstlendiler ve kan kaybettiler ve kaybettiler, kaybettirdiler.

Zaten ülkede hiçbir zaman sınıfsal temele oturmamış sosyal demokrat kitle hareketi, özel ve öznel kitlesinden de süreç içinde koptu. Çünkü geniş halk yığınlarının istemlerine dayalı politika güdecek bir sosyal demokrat birikim, o istek ve arzulara yanıt verecek bir güce ne parlamento ne de sokakta hiç erişemedi. Yanıt veremedikçe, ezilen halkın taleplerine arzda zorlanıldıkça kaçınılmaz biçimde acze düşüldü.

Oysa çok basitti kurtuluş, birileri çok iyi kullandı bu malzemeyi, bastı gitti gaza; kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz ve itaate teşvik…

Günümüzde solun geldiği nokta, maalesef bu atlatılamayan sürecin travmatik sonucudur. Halkın özlediği söylem keskinliğinde olmadan ve çözüm önermeden harcanan yıllardan sonra yeniden dirilişi başlatmak ise epey zor. Alternatif görüntü vermek yerine, sığ ve boş gündemler peşine takılınarak siyaset üretme yarışına giren ülkenin merkez solu her yeni atak ve hareketlilik sonrası solun dışına itildi. Gericilerin ilerici, sağcıların solcu ve solcuların sağcılaştığı bu ideoloji kirlenmesi sürecinde, gelenekçi tavırlar geliştirilerek, sol söylemler dışında kalabilecek reflekslerle ortam idare edilmeye çalışıldı. Bu soldan sayılmazlık ve sosyalistleri görmezlik toplumsal dönüşümü ve değişimi sağlayacak, yıllardır söylenmeyeni söyleyecek kadroların erozyonunu da beraberinde getirdi. Geride kalanlar ise solun hastalığına çare olmayan soldan bir haber nutuklarla avutuldu. Gerileyişin önüne geçecek esere dönüşen çabalar, Toplumsal reçeteler olmadan sadece nutuk atmakla değişim, dönüşüm ve yenilenme sağlanacak sanıldı.

Oysa sol, sol değerleri kurum, kuram ve kadro çerçevesinde ülke fotoğrafına gereken biçimde bakarak, hayata geçirebilir ve eylemleştirebilirdi. Projelendirilmemiş toplumsallaşamayan sloganlara dayalı kısa vadede kullanılıp atılan, seçim önü arkası bambaşka, açılıp saçılan politikaları işleyerek alınan yol bu kadar olurdu elbet. Bu yanlışı yeğleme, mevcutta direnme ve bulunulan durumda eğlenme çok zaman kaybettirdi ülkeye.

Böylece sistem üzerinde tartışma açmayan, düzen karşıtı olmayan, ağır aksak devinen sisteme alternatif modeller üretmeyen, ciddi programlar önermeyen adı sol ama amacı savruk bir çizgiye çekildi ülke solu. Eksiği gediği gören ve sorun çözmeye yönelik biçimlenemeyen bir yönetsel yapıyla, sol ve sosyal demokrat partiler sıfırlanma noktasına geldi. Övünülecek kusur olurmuşçasına, içlerinde tabelası dışında her şeyini yitirmişleri olsa da hala ayni hava estiriliyor merkezlerinde. Gücü nispetinde hayali iktidarlar kovalıyorlar kürsülerde. Artık görgülü, ince ve düşünceli olma vaktinin gelip geçtiğini hesaplayan yok. Egzersiz en değerli ilaçmış gibi asla kulak verilmez gürültüleri ve sert konuşmaları televizyon ve bilgisayarlara dadanarak kovalamak da solculuk değil…

Küreselleşmenin ana stratejisinden kendini kurtarmış, vahşi kapitalizmin yaşadığı iç çelişkilerden pay çıkaracak, yazılı çalışan, yaratıcı ve paylaşımcı, dayanışan bir örgüt yapısı ile kendi markalarını öne çıkarıp diğer ulusal markaları unutturarak kaybetmekten kurtarabilir sol.

Kötü huylu şikâyetçi, iğneleyici söz salvocusu değiliz hiçbir zaman, zaten şikayet de değil bu satırlar, tahammülde zorlanmanın Mevlanacılığı. Ayrıca hasret ateşine yanmışlık her zevki de baltalıyor. Bu gün güç yetmediği halde, siyasette terbiye ve edep öğretmenin zorlaştığı bir süreçte yarışı kazanmak da zor. Kaybetmenin ağırlığı ses tonunda ve yaklaşımlarda saklı halde yaşamak ise zulüm.

On yıllarca sol, solcu olan ve solcu olduğu için kaybetmekten bıkıp usanmış biri olarak; değişim, ideolojisizlik, kurumsallaşma, ideal yapı ve lider kadro hareketi çerçevesinde de düşünüyoruz, düşündüklerimizi de zamanı geldiğinde paylaşacağız…
 

Hiç yorum yok: