BURJUVAZİ VE DEVLET
Toplumlar tarihi, özünde sınıf mücadeleleri tarihidir. Tarih boyu ezen ve ezilen perspektifinde kavga aralıksız süregelmiştir. Bu bağlamda yaşama geçen toplumsal mücadele pratiği devrimci formda yeniden kuruluşu ya da sınıfların beraberce yok oluşunu getirmiştir. Dönemsel itkiyle feodaliteden burjuvazi fışkırmış ve daima var olmuştur. Ayrıca burjuvazi, sınıf çelişkisini basitleştirmesiyle proleteryayı da yaratmıştır. Bu doğurganlık gereği ortaçağdan bu yana bu iki sınıf aynı devlet yapısında karşıtlığını devam ettirerek ayakta kalmıştır...
Sanayi devrimi ile birlikte burjuvazi çağdaş bir norma evrilmiştir. Sanayi, dünya pazarını yaratmış ve pazar sanayiyi, denizciliği, ticareti, keşifleri ve sömürüyü yaygınlaştırmıştır. Böylece burjuvazi iyice gelişmiş, siyasal gücü de eline geçirmiştir. Şehir cumhuriyetlerinden büyük krallıklara kadar etkin rol üstlenmiştir. En nihayetinde sanayide devrim neticesinde, dünya pazarının aktifleşmesiyle birlikte burjuvazi siyasi hakimiyeti temsili devlet profilinde tek başına ele geçirmiştir.
İşte bu kronoloji üzere burjuvazi üretim araçlarını, üretim ilişkilerini ve bütün toplumsal ilişkileri dönemine uygun dizayn etmiştir. Dünya pazarının sömürücü gücünü arkasına alarak salt üretim ve tüketime dönük kozmopolit toplum karakteri yaratmıştır. Toplumlar görüntüde medeniyet içine çekilirken özün de uzak yakın diyarlarda emek sömürüsü ve artık değer yoluyla ezilen işçi sınıfı üzerinden kendini vazgeçilmez kılmıştır. Serbest rekabetçi podyumda sosyal ve ekonomik düzen, burjuvazinin tekelinde yerleştirilmiş ve siyasi hakimiyet kukla devletlerle büyük sermayenin güdümüne girmiştir. Ancak burjuvazi geliştiği oranda proleterya da gelişmiş, çağdaş norma erişmiştir. Mücadeleyi ebedi kılan da budur.
Burjuvazi ve yerli burjuvazi veya işbirlikçileri kurdukları hiyerarşiyle oligarşiye hizmeti kendi çıkarlarına uygun bulduklarından poleterya devamlı ezilmiştir. Kapitalizmin baş düşmanı ve de aynı zamanda sanayi neferi görülerek, onlardan hem en üst düzeyde yararlanılmış hem de en acımasız biçimde harcanmıştır. Çünkü burjuvazi, çıkarlarına ters düşenler, sanayinin gelişmesinden pay isteyenler artınca dünya burjuvaları ile dirsek temasına geçmiştir. Zaten var olan sıkı ilişkiler yoğunlaştırılmıştır. Hatta devlet desteği biçiminde hamlelerle, ilerici ve devrimci unsurlar hep geri püskürtülmüştür.
Burjuvazi ile çatışan sınıflar bazında proleterya devrimci bir sınıftır, öncü kuvvettir. Diğerleri bir şekilde safa çekilebilir. Diğer sınıfların zaman içinde kendi kendilerine çürüyeceği de bellidir. Tek diri kalacak proleterya olacağından, bu çağdaş kölelik türlü daleverelerle sürdürülmek istenir. Aksi halde burjuvazinin hakimiyeti ve varlığı tehlikeye düşecektir. Kaçınılmaz son burjuvazinin yıkılışı, proleteryanın zaferi bir anda gerçekleşebilir. İşte bu sebeplerle toplumlar tarihinde her temsili devlet burjuvaziye hizmet için kurgulanmıştır. Devlet burjuvazinin çıkarına çomak sokanlar için pusuya yatar. Ağır yaptırımlar ve cezalar uygulamaktan hiç çekinmez. Üreten güçler üzerine şiddet oranı yüksek baskı kurar. Burjuvazinin varlığını koruması ve hakimiyetini artırması için sermaye teşekkülü ve sermayenin büyütülmesi için şartlı şartsız destekler sunar.
Sonuç itibarıyle aile hayatından başlanarak dil, din, hukuk, ahlak, milli karakter hemen her şey burjuvazinin çıkarlarına göre konumlandırılır. Ve devlet tüm bunları toplumlara hissettirmeden bozmayı görevden sayar. Çünkü burjuvazi ve devlet, burjuvazi devletlerinde asla sınır tanımaz.
Ama sınırsız ve sonsuz tanımlama şudur; Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Asıl olan millettir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder