5 Kasım 2020 Perşembe

İZMİR

 İZMİR...


İzmir... Yıl dönümü anılacak, yası  tutulacak bir deprem daha yaşandı. Altı virgül altı açıklandı ama yedi civarında olduğu kanısı da var. Bin kişi yaralı, yüze yakın can kaybı. Aralıklarla değişik ölçekli beş yüz kere daha vurdu yıkıcı sarsıntı. Kendini unutturmamak için...


Şu memleketin deprem gerçeği asla unutturmaz kendini. Sıkça uyarır. Yine ikaz. Bu kez İzmir...


Ama nafile. Şimdi enkaz kalkana kadar, kısa süreliğine, deprem odaklı politik ve ekonomik manevralara girişilir. Sonra yine pas geçilir. Sesini duyuramayan bir kaç yer bilimci biliminsanı, deprem ciddiyetine dikkat çeker. O kadar...


Genel irade ise hemen deprem peşine, kentsel dönüşümsel yeni rant kapıları aralar. Pansuman tedbirlerle, çadır, çorba, battaniye, kısmen yaralar sarılır. Geçmiş yapılanlara, gelecekte yapılmayacaklara merkezi meşruiyet kazandırılır. Başkaca kafa yorulmaz. Ta ki  vuracak diğer depreme dek, temel mesele rafa kaldırılır...


Belki de bir daha ki, bir gece yarısı, vakit epeyce ilerlemiş, pencerelerde serinlik kırık dökük bocalarken yine vurur. En şiddetlisinden. Ama olağanüstü hale girmesin için yedinin milim altı. Uyanıklar, uyuyanlar sessizce yine karanlık boşluğa savrulur. Ya da gün ortası. Kızgın güneşle enkaza. Belki de kış kıyamet küçük kıyametlere. Kim bilir?

 

Deprem bu, zamanı belirsiz hepsi birkaç dakikada tepetaklak. Yoğun emekle özene bezene kurulmuş yaşamlar, parayla satın alınamaz yarım yamalak umutlar salisesinde toza toprağa, kuma çimentoya belenir. Yüz yılda bir beklenen acı dalgası, mağmadan kopan sarsıntıyla, toz bulutlarıyla dağılır. İşler bozulur, aşlar bulanır, aşklar biter, ocaklar söner. Deprem arkası krizden beslenenler başka dava...


Ve memleketin can yakan deprem tarihine, İzmir de eklenir...


Her seferki gibi aynı manzara. Mala cana maraza. Ve moloz yığınları arasında kayıplar aranır, hayatını kaybedenler çıkarılır. Yollar kapanır. Günlerce yıkıntılarla, göçüklerle boğuşanlar girdabında dost eller titrer. Eli kazma kürek tutanlar, çıplak elle tırnağıyla göçükleri kazıyanlar izlenir. Ama her daim olan alttaki, en alttakine olur. Zirvede, tüm izlenimler elde hazır ama bir sonraki sefere kadar umursanmaz...


Deprem bu, şamarı esaslı vurdu mu yer çatlar, deniz kabarır, dereler taşar, göğün sonsuzluğu uygunsuz taş beton yığınlarını yutar. Konserve kutusu evleri. Ahalileri. Yer bitirir. Aşina yollar, caddeler sokaklar, binalar haneler ters yüz olur. Yıkılan koca şehire olur, tüm memleket ağlar. Ne yazık ki o kadar...


Çıkan tabloya ağlanır, hayıflanılır hatta hainleşilir bile ve manzara en sonunda mukadderata bağlanır...


Deprem bu denizin ortasında diplerde Ege'de bir fay kırılır, gaz boşalır ardında gözü gönlü kırık bir kent daha bırakır. Bu kez İzmir...


İzmir, İzmirlim, İzmirim...

Hiç yorum yok: