16 Kasım 2020 Pazartesi

Hebenneka

 “HEBENNEKA”

 

Atatürk, özlü ve özenli Türkçe konuşan, çok iyi bir hatipti. Resmi görüşmelerin dışında genellikle, tatlı bir Rumeli şivesi ile konuşurdu. Hangi yaşta olursa olsunlar, sevdiklerine ‘Çucuk’ diye hitap ederdi. Maiyetindekilere ve çevresindekilere de genellikle, “Çucuk” diye seslenirdi. Babacan bir tavırla “Beri bak çucuk” derdi…


Yaşamın içindeki bazı kelimeleri özellikle Rumeli ağzıyla söylerdi. Örneğin okudum yerine ‘ukudum’, topçu yerine ‘topçi’, tabanca yerine ‘tapanca’, öptük yerine ‘üptük ‘, kulübe yerine "kulüba’ diyen tipik bir Rumelili şivesi yapardı…

 

Kızdığında kullandığı en ağır kelime ise ‘Hebenneka’ idi…


Çocukları ve gençleri aşırı severdi. Sevmesinin yanı sıra onları çok iyi tanırdı;


“Yaşamının son yıllarında bir eylül akşamı, gençler iki sandalla Florya açıklarında kıyıya yakın geziniyorlardı. Gençler bir ara Deniz Köşkü’nden bir sandalın kendilerine doğru geldiğini fark ettiler. Atatürk; ‘Çucuklar, eğlenmeniz çok hoşuma gitti. Aranızda bulunmayı arzu ettim…’ Gençler Atatürk’ün bizzat kendisinin kürek çektiği sandalı da aralarına alır ve üç sandal denize açılır. Atatürk; ‘Afferin Çucuklar…” der.

 

Gençler minnettarlıklarını dile getirir. Atatürk: ‘Çucuklar, ben bu inkılâbı sizin babalarınızla, dayılarınızla, analarımızla velhasıl bütün vatandaşlarımızla yaptım. Şimdi eğlenmek sizin hakkınız. Ancak görüyorum ki, bana karşı güveniniz çok kuvvetli. Size bir soru soracağım: Kabiliyetsiz bir milletin başında bulunsaydım, bu inkılâbı yapabilir miydim? İçlerinden biri: ‘Atam, siz kabiliyetsiz bir milletin başına gelemezdiniz. Çünkü kabiliyetsiz milletten böyle şef çıkmaz.’ diye atılır. 


Atatürk heyecanla gencin elini sıkar: “Çucuklar işte bunu söylemenizi bekliyordum…”

 

Güvenini asla boşa çıkarmayacaklarına inanır ve çocuklara, gençlere sonsuz derecede güvenirdi. Çocuklara, gençlere ve ailelere her fırsatta öğütler verirdi;

 

"Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler. Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar. Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir."

 

Çocuklara ve gençlere daima çalışmayı tavsiye ederdi;

 

"Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin. Bu belli. Fakat zekânı unut. Daima çalışkan ol..."

  

Atatürk mavi bakışlarıyla insanı titreten, sert görünüme sahipti ama bir o kadar da hoşgörülüydü;

 

“Bir halk toplantısında, bir genç hiç çekinmeden Atatürk’e: Paşam, size diktatör diyorlar, ne dersiniz? diye sorar. Atatürk; "Çucuk, ben diktatör olsaydım, sen bana şimdi bu soruyu soramazdın, yanıtını verir.”

 

Ve Atatürk tüm ‘Çucuklarına’ kendisini özlediklerinde, korkmadan aynaya bakmalarını salık verir. Bir okul ziyaretinde öğrenciler Atatürk’ün etrafında bütünleşir.  Sevinçle alkışlarlar. Ancak bir küçük çocuk kenarda duruyordur. Bu durum Atatürk'ün dikkatini çeker. Onu yanına çağırır: ‘Çucuğum, neden durgunsun? Derdin mi var? Hasta mısın?' diye sorar. Çocuk: ‘Bir şeyim yok efendim' der ve arkasını dönüp, gözyaşları gizlice siler. Atatürk: ‘Niçin ağlıyorsun Çucuk? Ağlamana çok üzülüyorum'' der. Çocuk, gözlerini Atatürk'e diker: ‘Atam, seni böyle yakından görmek isterdik gördük. Sevindik. Sıramızı savdık. Bir daha seni ne zaman göreceğiz? Onun için ağlıyorum.’ yanıtını verir.

 

Atatürk çocuklara döner: ‘Siz Türk Çucukları her biriniz benim parçamsınız. Bende sizin. Beni ne zaman görmek isterseniz, aynaya bakın.''

 

İşte o aynalar, Ata’yı layıkıyla selamlama, aynanın içinde Atatürk ile buluşma merkezidir. Cumhuriyet Meydanı’ndaki aynalar yetişkin hazirunun çoğunu göstermese de, çocukların hepsini Atatürk olarak gösterir. Atatürk’ün dinlendiği yerden; ‘Afferin Çucuklarım…’ dediğini de her çocuk duyar.


Kime ve kimlere ‘Hebenneka’ dediğini de yetişkinler…

Hiç yorum yok: