9 Temmuz 2018 Pazartesi

DEMİRDEN KORKMA GÜNLERİ


DEMİRDEN KORKMA GÜNLERİ

On yıllarca demir perde, demir Leydi, demir yumruklarla korkutuldu bu korkusuz millet. Ama demirden hiç korkmadı. Demir ağlarla örülen anayurtta güvenle trene bindi. Şimdi demirden de korkma günleri…

Memleket raydan çıktı, tren raydan çıktı, ekonomi raydan çıktı, enflasyon raydan çıktı. Raydan çıkış bir türlü durmuyor. Bu inişli çıkışlı sel vurgunu yollarda milletin daha çok canı yanacak gibi. Yolculuk uzun. Yol çetin. Sarp kayalıklardan geçen yolların düz ovada tepe taklak olmasının asıl nedeni ve suçluları kısa zamanda bulunur. İlan edilir. Ancak asıl sorumlular bulunmadıkça daha çok dert yanar bu millet. Daha çok rahmet okur. Bolca Fatiha okur…

Hele de cumhuriyete Meşruti bir meşruiyet kazandırılacak günün arifesinde olanlar oldu. Demirden korkma günlerinin de kapıda olduğu güncellendi. Eskiden beri söylene gelen ‘demirden korksaydık trene binmezdik’ özdeyişi de özünü yitirdi. Düz ovada korku kapladı yürekleri. Yani en girişimci görülen sahteci yan, en alın teri dökmeden hazineden kapılan define tren raydan çıkınca göze bir kez daha battı. Bu malı götürme telaşının melek olan canların defin masraflarını dahi karşılaması güç. Dünyanın dünya yükü parasına hiç değmez bu ihmal veya adına ne denirse densin işte o yaşandı.

Yaşanmazın yaşanmasının hemen peşinden meşruiyet kazandırılmaya çalışılan Meşruti cumhuriyetin en meşhur haklardan sayılan hürriyet hakkını da cumhurun elinden çekip alması ise başka bir konu. Yaşanır yaşanacak hangi hususun altı üstü çizilecek olsa ona dair Hürriyetin gaspı. Anında ibre ve kalibre ayarı. Kitlesel dağınıklık ve biz toparlarız izlenimi. Bu yasaklamaların nereye kadar süreceği belli değil ama yarınların özeli ve özeti de bu.

Memleket raydan çıkınca, tren raydan çıkınca, ekonomi raydan çıkınca, her türlü raydan çıkma elbette kendi canavarlarını hortlatır. Böylece tertemiz beyaz kefenlere cıscıbıl, tek parça sarılmak da zorlaşır. Hayat perdesinden çekilmenin en doğal halleri de silikleşir. Medet yollarda aranır olur. Yürek yakanlar aransa da bulunmaz, bulunsa da tanınmaz, tanınsa da yakıştırılması zor bir fıtrata teslimiyetçilik başlar. Evrenin kaçıncı katındadır o tanrısal tecelli dünya aklıyla hiç çözülemez. Ama birileri herkesten önce her şeyleri bilir ve noktayı ve şeddeyi koyar.

Oysa tüm insel, dinsel, toplumsal yasaklarla dahi Doğanın buyruğu önüne geçilemez. Doğa insan aklıyla asla kontrol edilemez. Yasaları da düz mantık ve cebir ile bilinemez. Kanunu uydurma grafiklerle ilerlemez. Öyle ki yanlış atılan her adım da kontrol kaybı ile karşılaşılır. Karşılaşınca da zamansız vedalar kaza, felaket, facia, ilahi tecelli tarzında isimlendirilir. İş ispatsız yakıştırmalarla kabahatten kaçışlara endekslenir. Yani diyalektiğe ters bir başıbozukluğun sınırları daraltılır. Her dilden baş sağlıkları dinlendirilir o kadar. Tez zamanda unutulur.

Zaten memleket raydan çıkınca, trenler raydan çıkınca, trendler de bocalar. Önce ekmekler sonra demiryolları bozulur. Olan yine garip bir millete olur. Şüphesiz ‘demirden korksaydık’ diye başlayan vagonsal aritmetiğin sihri de bozulur.

On yıllardan sonra gelinen aşama itibariyle; Demir bulutların çöktüğü vahalarda, demir perdelerin çekildiği cumbalarda, paslanan demir yüreklerde ise vakanın görseli de, işitseli de işe yaramaz…

Hiç yorum yok: