20 Haziran 2018 Çarşamba

MEYDAN, BALKON, TERAS ÜÇGENİ…

MEYDAN, BALKON, TERAS ÜÇGENİ…
 
Bir Cumhurbaşkanı Adayı tarafından; ‘Bir siyasetçi derki, meydan dolu ise durum iyidir, balkonlar dolu ise durum çok iyidir, çatılar dolu ise kazandın demektir…’ repliğini dillendirilince mevcut iktidarın kazandığı her seçim ardından yapılan o Balkon konuşmaları aklımıza geldi. Ve on küsur yıldır her seçim sonrası dikkat çektiğimiz o ‘Balkon hikâyeleri’…
 
‘Bizim Muharrem’ seksen bir milyonun  ‘Muharrem’i olmaya gün sayarken on yıllardır çılgınca bir hırs ve doyumsuzluk eseri sevinçten donmuş yüzlerin bir bir çıktığı o Saraysı Balkon konuşmaları bu kez olmayacakmış algısı ağır basmaya başladı. Hem de o eşsiz şatafata devasa bir saray hazırlanmışken, balkonu da gepgenişken. Bu kez Saray yaya kaldı, kalacak gibi.
 
Şu batağa sürüklenen koca memleket atmosferinde yıllardır Millete rahat bir nefes almak için balkona çıkmak, kendi evinin balkonunda bile serinlemek haram oldu. Çünkü her seçimde muhalefet balkonları içindekilerle birlikte çöktü. Diğer tarafta, saray balkonundaki sefayı, temaşayı izlemek ise asapları bozduğundan balkonlara küsüldü.
 
Mevcut iktidarın Balkon sefası tam da kronik balkon sevdasına dönüşecekken sözde ileri demokrasi cereyanı başta muktedirleri çarptı. Cümle âlem çıkılan Balkondan Millet unutulup her zamanki gibi sadece yandaşlara bal damlayacakken memleketin artık saraysı balkon zihniyeti ile yönetilemeyeceği, yönetilemediği alenen sabitlendi. Meydan, balkon, teras üçgeni bu kez ters tepti.
 
Her işe maydanoz olanların anlayacağı dilden anlatmak gerekirse sadece iktidarın elini güçlendirme görevi bu kez son bulacak sanki. İnceden ittifak hesaplı muhalefeti zayıflatma senaryoları bu kez tutmadı. Uzlaşı hoşgörü masal olmaktan çıktı. Millet reklamlara dâhil edildi. On yıllardır milletin dört gözle beklediği icraatları yapacak bir düzenek oluştu.
 
Şimdi kendini dar çerçeveli etrafıyla saraylı balkon sefasına kaptıranlar, Millet meydanlara indiğinde kendilerine çekidüzen vermeliler. Eğer Millet balkonlara yerleştiyse işin rengi inceden değişti demektir. Aşırı dikkat etmeliler. Hele de Millet terasları çatıları hıncahınç doldurduysa iş işten geçiyor demektir. Dikkat de yetmez. Çare de bulunmaz. Pür telaş işte o zaman başlar. Başladı da.
 
İşte ‘Bizim Muharrem’ bu sıkıntılı atmosferde meydanları hıncahınç doldurdu. Millet Balkonlara çıktı. Balkonlarda da yer kalmayınca çatılar teraslar Millete dar geldi. Yer gök hayatın gerçekleri ile yüzleşti. Millet Balkondan ahali nasıl görünür ve görür bizzat yerinde teşhis etti. Balkonlar ilk kez bir çıkıntı mekân olmaktan uzaklaştı. Her seçim sonrası can yakan o nostaljik balkonlardan uzaklaşmak lazım. Çünkü mizah yüklü veya trajedik hikâyeler barındıran seviyeye bir derece kaldığı besbelli.
 
O yıkılası balkonlar ki tarihin engin yapraklarına nice balkon hikâyeleri yazdırmıştır;
 
“Orta Avrupa’da sıfır borçlu bir ülke.. Bir kenarı Karadeniz. Tuna içinden geçiyor. Ülkenin çavuşu Tuna’yı, Tuna’ya açtığı kanalları ve Karadeniz’i kullanarak Kuzey Afrika’nın ve Ortadoğu’nun Müslüman ülkelerinin ham petrolünü işliyor. İyi kazanıyor. Ülkesi Demirperde’nin en rahatı. Çavuş varını yoğunu ülkenin ıslahına, kentleşmesine, modernleşmesine harcıyor. Eğitim, sağlık, konut bedava. Herkese iş var. Her şehrin girişinde devasa fabrika, kooperatif, kombine bacaları karşılıyor insanı. Bir kanallar-kanaletler cenneti inşa ediyor. Ülkesi tarım ve sulama alanında bir numara. Ülkesini sıkmamış, fazla bunaltmamış. Ahlaklı bir insan topluluğu yaratıyor.
Şimdilerde adı diktatör diye anılan Çavuş yeni bir petrol bağlantısı için yurtdışında. Kaynıyor, kanıyor Orta Avrupa. Sözde özgürlük hareketi, revolution sarmış her yeri. Sıçrıyor çavuşun ülkesine de. Duyar duymaz geliyor. Çıkıyor sarayının balkonuna. ‘Yoldaşlar’ diyor isyancı yığınlara. Ama en güvendiği ve yıllarca birinci sınıf yaşattığı madenciler kıvılcımı çakıyor. Yurttaşlar diyor homurtu gitgide artıyor. Hiç alışkın olmadığı bir ortam var çavuşun karşısında. Kelimeler ağzında yol bulamıyor, dili dolaşıyor. Üstelik yaşlılık da var serde. Afallıyor, şaşırıyor, titriyor, eli ayağına dolaşıyor. Balkondaki yol arkadaşlarına bakıyor son bir umutla. fakat renk veren yok. Hesap çoktan kesilmiş. ‘Evlatlarım’ diyor çaresizlik içinde kıvranarak. Çavuşu dinleyen yok, kargaşa sarayın duvarlarına dayanıyor.
Ve saray yakılıyor, talan ediliyor. Övünülen sistem de çöküyor…
Ve evlatları çavuşu uyduruk bir mahkemede, üç beş kişiyle yargıladıktan sonra ilerde bin pişmanlık duydukları bir karara imza atıyorlar. İdama mahkûm ediyorlar çavuşu ve eşini. Eşi ‘Hani evlatlarındı bunlar, ben dönmeyelim derken onlar benim evladım bana bir şey yapmazlar diyordun ne oldu şimdi. Oğullarım o sizin babanız’ diye haykırıyor. Çavuş fısıldayan bir sesle eşine ‘ Olsun onlar yine de benim evlatlarım. Evlatlarım siz ne yaptığınızın farkında mısınız, siz kendinizde değilsiniz’ diyor. Ve kuşuna diziliyorlar, karı koca el ele…”
 
Meydan, balkon, çatı teras üçgeninde Millet ağları örünce reklamlar bitti, biter. O meşhur balkon sefaları da yarım kalır. Ve Millet tarihten ve on küsur yıldır balkon konuşmalarından aldığı dersle başka balkon konuşmaları da istemez.
 
Zaten ‘Bizim Muharrem’ Külliyeli Saray'da yaşamaz. O Saraydan Balkon konuşması da yapmaz. Yapmamalı…

Hiç yorum yok: