2 Haziran 2018 Cumartesi

ZATİALİLERİNE…


Mesele şudur; Zatı şahaneleri söylesin veya söylemesin, karardıkça kararan atmosferde gündüzü bulmak. Aramayan, bulmayanlar da Allah’ından bulsun. Çünkü durum gerçekten vahim. Ayrıca bu huzursuzlukta bendeniz söylencelerin bilimine kayıt düşmeden gidersem gözlerim açık gider. Bir yarışı olsun kazanmadan göçersem de tek dileğimiz şudur; Size, zatıâlinize en doğruları bildirmeyi asli görevden saymak. O yüzden saydıkça sayarım, saydırdıkça saydırırım. Gerçi size şirinlik yapanlara her halimiz saldırı gelir ama hiç de öyle değil. Hiç de önemli değil. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Zaten en iyisini de daima siz bilirsiniz…
 
Sırtını zatıâlilerine dayayıp uluorta gider yapmanın da bir haddi hududu var. İnsanlık hali bu, bu gün varız yarın yok. Yokluk hiçlik deryası. Hiç düşünmezler ki insan bilimden uzaklaştıkça hep haklılığı yönünde tavırlanır. Kolay tavlanır.  Tavını böyle almıştık sınır ötesine göçleri tetikler. Aldanılır. İleriki günlerde de halk bilimsel söz sanatına da malzeme olunur.
 
Zatıâlileri de duymuştur; “Kargaya ne kemik diş, iniana da ne demir diş verilmeye…”
 
Çok iyi bilirler zatıâlileri kılavuzu karga olanın dikkate değer bulunan hangi yolu yolsa da gidişi olur dönüşü olmaz. Ayrıca vakti gelince nidalar yinelenir. Naatlar yenilenir. İzler belirlenir. Genizler temizlenir. Ninniler arasında uyanılır. Ama her el uzatılan dal kırılır, el atılan elde kalır. Etki azalır. Mecburen kıyıya yanaşılır. Mesaj duyulmaz, emir alınmaz ve uyumsuzluk artar. İşte o yüzden zatıâlinize bu hassas süreçten geçilirken en hakikati sözlendirmeyi, kibir indirmeyi görevden sayarız. Asalet Mahmutlardan. Asaleten tek sesli, çok sesli güncellenme.
 
Zatıâlinize tırnak içinde bazı hususları aktarmayı vazifeden saydığımız sakın yanlış anlaşılmasın; “Zifiri karanlıkta kara kayanın üzerinde kara karıncalar yuvası vardır. Ziftli. Ziftin peki bir karanlık. Şimşek çakınca gözlerin ağı kalkınca, göklerin tahtı aydınlanınca okumuş melekler, seviyesiz mertebeler kat edenlere en umulmadık anda katı yürekli olurlar.  Kara taşların göbeğine zehirli akrepler yerleşir. Düşen yıldırımın alazında kendi kendini sokan, zehirleyen her boynuzluyu da karıncalar taşır. Getirin o sarı sıcak canı bana diyen ses, ün, nida, ünlü nida duyulmaz bile…”
 
Yani uyum sağlamak zorlaşır o karanlıkta, karanlığa. Silindirlerin silme kuvvetine. Kapak kapatılır. Ama söylencelerin dili bilimseldir. Bilimlerden bilim beğenmeyenler bilmez ama siz zatıalileri bilir; “O öyle bir ses ki Karadeniz'in dibinde kara kayanın üzerindeki küçük kara kaya balığını bile içmeden sarhoş eder. Akıllandırır. Aklın melekelerini parlatır, balık hafızasını bile doldurur. Zoru kolaya koyar. Etrafı yüzgeçleyen melekler zaten sağırdır. Dilsizdir. Duymazlar ve söylemezler. Görmezler bile. İnceden inceye hissederler. Ta ki o kutlu ses onları da kapsayana kadar…”
 
Kapalı peçeli saatler boyu zatıâlileri halleri en doğru zanneder. Yapılan şeyleri doğru yaptığını zanneder. Zan altında hep başkaları bırakılır. Peki, niye? Niyesi şu kaç vakitten beri hep aynı ölçülerde aynı öyküler dillendirilir de ondan. Denir ki hep ondan bundan. Değildir oysa. Aynı kapıda dilenilir de ondan. Yani büyük kandırmaca ve kandırılmışlık. Kan donar, kessen akmaz kıvamı…
 
Zatışahanelerine bırakılsa tam kıvamında aklayacak karanlığı. Lakin “ Ondan sonra bunlar hep kuyrukludur. Kuyruklu yalancı. Boynuzlu ve nazlıdırlar. Nalıncı keseri verilir ellerine. Öneriler boyunlarında yasak incir takımı. Takım taklavatsız çırılçıplak. Ayartılan aşkı memnudur. Memnun haldelik ayıbı. Memnun memnun olacakları bekleyenler ve vermeden almayı bekleyenler marabalığı. Mahremi hissederler. Aldırmazlar. O karanlıkta havadır, sudur, ateştir unutulur. Nadaslı topraklarda cennetten kovulmadan cehenneme dolan bir aymazlık. Tembihler biplenir. Nedir bu diplemeler. Biteviye günahsız kandırılmışlık. Hangi kışkırtan varlığın tasarımıdır tüm bu başa gelenler. Gök Pencereye dağılanlar. Kara duvarlara kara başlı çivi ile çakılmalar. Tekrarı yok bu karanlıktan bunalmanın. Eziyetin ve çekilenlerin haddi hesabı yok. Ondan sonrası budur işte. Kurtulmak…”
 
Gelir bir zaman ki gider yapmanın da haklılığı ayan beyan azalır. Ortaya çıkan karanlıklar ayazlanır. Karanlığa bir ulu ses emreder; “Razı edin şu rıza göstermeyenleri de. Tembihlere uymayanları da. ikaz edin. Gündüzü bulun. Arayın her yerde. Bulun ve göğe asın. Güneş çıksın…”
 
Bendenizden zatıâlilerine daha çok şey var heybede de. Haybeye sanki…


Hiç yorum yok: