30 Ocak 2018 Salı

JURNALATÖR

JURNALATÖR
 
Tarihe damgasını vurmuş öyle kara kızıl dönemler vardır ki, bir daha hiç gelmez denildikçe öyle bir gelir ki; işte o dönem bu dönem. Sanki geldi. Dönem jurnalistlere gün gece doğuran bir dönem. Son dönemeç. Veya gönence kan kusturan bir dönence. Geldi kapıda…
 
Test edilen odur ki jurnal ile işlemiştir, işler sözde en ihtişamlı işleyen imparatoryal düzenekler. Mitolojide yaşanmışlıklar bir kenara bostancıbaşı tahta karşı çıkanlardan yığınla kelle aldığı günden beri böyle işler böyle gelişir her faşizan mekanizma. Kaç şehir varsa aynı şehirde, ayak işlerinden en tepeye jurnal ile oluşur yönetsel piramit. Hit ve mit diyarında böyle yürür saltanat. Üstelik it ürür kervan yürür denir, jurnalciler ise daima mükâfatlandırılır.
 
Saltanat kayığına binen veya bindirilen jurnalistlerin ilk yapacağı iştir jurnal.  Listelenenlerden jur bulamayanlar nal toplarlar. Bu insafsız ve kuralsız ihbar ve istihbarat düzeneği imbikten suç süzerekten işletilir. Varsa yoksa jurnalistler ve jurnalcilik baş tacı edilir. Epey acayip ve çok zayıf bir irade ile ilerisini gerisini hiç düşünmeden adam geçmenin ve rahat geçinmenin tek versiyonluk ürünüdür bu format. Kafana taktığını takip et ve izle, hayat tarzına ilaveten insanı insan eden, insanlığı var eden değerleri temel değerleri bir kenara at, göz önündekileri kolllukçulara pazarla ameleliğidir fondiplenen. İş adına millileşen.
 
İşlenen ezelinde ebedinde edinilen milli pozisyonu korumak veya değişen ortama uygun yeni milli pozisyon almak için bir kereden ne olmuş babında önüne çıkanı ihbar et, gambazla, keyfet aymazlığıdır aslında. Mesele budur. İş de budur.
 
Jurnal resmen resmi dik duruş zaafıdır. Resmiyete dik duruşun cezalandırılmasına alenen kılıf bulma marifetidir. Jurnal affedilemez cinsten, cinsine cibilliyetsizlik katılmışlığın dik alasıdır. Ortak bağların çözülmesi, yüksek bağlantılı göze adam kestirme aralığıdır. Jurnalcilik düş göremezlerin arada bir gördüğü düşleri bile doğru dürüst aktaramayanların en ucube düşler uydurduğu bir kısır döngüdür.
 
Ve ne kötü karakterler yaratır bu kara kızıl dünya düzeni. Ne despotikler. Despotizmden ne demokrasiler doğar. Demokrasiden doğma ne diktatörler vardır. Ve Diktatöryadan ne sosyal demokrasiler çıkar. Sonra yine yeni tiranlar. Yasal döngü budur…
 
İşte her kaos döneminde olduğu gibi milletin ve memleketin üstüne çullanan, çürük çarık adamlara bulaşan, bulaştırılan son moda iş budur; jurnalcilik, jurnalistlik…
 
Program şudur; Saf milleti safsatalar ve doldurmalar ile birbiri peşine salma, yine yeni yanılma ve yanıltmak perspektifinde lafta cihat. Kraldan çok kralcı, diktatörden fazla diktacı, sultandan daha sultacı jurnalatörler peydahlamak ve jurnalciler arenasında kapışmalar programlamak.
 
Yani uygulamaya koyulan program özünde tarihteki kökü, organizasyonu ve şartı belli şarki hizmetçiliktir. Bu beşeri döngü tuhaf bir iştir. İnsanlık belgesinde nice delikler ve gedikler açsa da her sıkışıklıkta kullanılır. Toplumcu söylemle bir alacakaranlık kuşağıdır, cadı avıdır yaşanan. Yaşatılan. Dedi kodu panayırında palavraların topuna tekme savurmak. İşte gün o gündür.
 
Yani sıkı rejim dayatması ve demokrasi kısıtlaması açmazında gölge takibi, belge harici gölge oyunu, muhakemesi suni ve yalan yanlış aldatmaca düzeneği. Düzen karşıtlarını jurnal. Mesleki jurnalistlik.
                                                                  
Tarihin izleri iyi takip edildiğinde, monarşik düzenin labirentinde, oligarşik sistemin çıkmaz sokağında veya çakma demokrasi girdabında buna ve bunlara devamlı rastlanır. Denge bir kez şaşınca, duygu ve inançlar objeleşince alanı da satanı da çok bulunur. Hezeyan halinde jurnalatörler ortaya çıkarlar ve dünya tarihinin en eski ve en uzun ömürlü mesleğini icra ederler.
 
Aslında on yıllar sonra yollar tarihin o kara kızıl dönemlerine açılmış, hissedeni az. Pek yakında…

Hiç yorum yok: