SAVAŞLARA
İÇ DIŞ GEBELİK
İç veya dış gebeliklerle girilen tüm paylaşım
savaşlarında çanların kimler için çaldığı, salaların kimlere okunduğu hiç fark
etmez. Aksi seda, akla veda, canlar feda ile girilir tüm savaşlara. Her savaş böyle,
bu savaşta da aynen öyle…
Resmen sınırsız savaşların ve kirli çatışmaların
kıyısında eski dünya. Tarih arenasında cılız bahaneleri ve zayıf hikâyeleri
olan nice savaşlar yapmış insanlık. Ve daha nicesine de içten dışa gebe. Sudan
sebep taraf edilenler acımasızca çullanıyorlar birbirinin üzerine. Safça
savaşacaklar artık. Sanki başka çare yokmuşçasına birbirlerine girişecekler. Böyle
işliyor orman kanunu. Savaş tanrıları böyle emrediyor belki de.
Yani boşa telef olunduğu kimsenin umurunda değil. Ortama
büyük bir aldatmaca, ayartmaca, apartmaca egemen. Abartmaya meyilli egemen
sermayenin oyunu sahneleniyor. Kimse anlamıyormuş gibi davranıyor, anlamazdan
geliyor. Zaten savaşlar istatistiğe dönüştürülen bir formata çekilince daha çok
acılar çekilir. Savaşmak daha bir vazgeçilmezleşir. Savaşı kader görmeler
artar. Paralı gurka savaşanı karizmatik gösteren bir dünya birikimi peydahlanır.
Bu varsılların işine gelir. İştahla savaş çarkı işletilir. Şimdilik durum bu.
Bu kanlı çarka tutulanlara göre borca harca savaşta ölmek
kimsenin derdinde değil. Çünkü ölmek dilli dinli ellerde bir güzel değersizleştiriliyor.
Veya tüm kayıplar şehit statüsünde mertebelendiriliyor. Savaş öl eşittir
cennet. Canı gönülden barış istemek bir yana, sadece barış demek bile baştan
sona vatan hainliği…
Peki, hangi vatan toprakları, nereler yekpare satıhtan
sayılmış düşünen bilen yok. Varsa yoksa müdahale, harekât. Dünyayı fırtınalar
ve savaşlar, harpler ve kasırgalar tuzağına çeken kapitale endeksli ağır aksak yaşamlar
primlendiriliyor. Pırasa gibi dökülmeyi bitirecek olan ise bellidir ama bitik
farz ediliyor. Sonuçta bu ehliyeti olmayanların elinde oyuncak edilen koca
dünyada, tüm eziyeti yine analar ve çocuklar çekecek, yeni mazlumlar üreyecek
görmezden geliniyor.
Bu körlükle koca dünyanın en eski coğrafyasında savaşlar
hiç bitmeyecek besbelli. Ayan beyan bellidir. Böyle de belletilir. Kızışma günleri
geldikçe, oyunlar oyuncular değiştikçe sıra dışı görülen savaşlar yağmur
ormanlarını da kuşatır. Çölleri de. Kurşunlar, mermiler, bombalar, gazlar yağmur
gibi dökülür bereketli topraklara. İnsanlık kuşatılır, medeniyetler çöker.
Savaş kutsanır, savaşanlar kutsallaştırılır. Oysa yiten akla çare, savaşlara
vedadır, barış.
Aslında kulağa çalınan salalar, peşi sıra salları
kovalamak, salavat getirmektir sadece. Hası ise barış müziği dinlemektir.
Barışa selam sermayenin serbest dolaşımına da engeldir, yenidünya sistemine de.
Savaşa dikleniş, büyük sermayeye bir karşı duruştur. Ve ilahi emre itaat, retçi
yörüngeye oturuştur. Şımartılan savaşçı tavır ise aslında yıkılışın, çöküşün
dışa vurumudur. Ayyuka çıkarılan her ne olursa olsun öldürmek üzerine basit bir
kapitalist kurgudur.
Bu kapitalist kurgulu emperyal bataklıkta, belli insanlar
adı ve namına insanlar öldürmeyeceğim demek veya maddi çıkar odaklı insanlar
öldürülmemeli demek nedensiz suç ve günahtan sayılıyor. Ayrıca aynı dağın
eteğinde biri diğerine zıt, alabildiğine karşıt gösterilen ayni yaşam tarzı
düşmanlaştırılıyor. Aslında savaşa, savaşmaya gerekçe bu coğrafya da hepten boş,
muamma. Gerekçe denilen, neden gösterilen kısaca resmi körleşme. Çıkarlara
dayalı keskinleştirme. Emperyalist kültür dayatması, kültür emperyalizmi.
Kültür denilen de çoğu kere aynıdır, benzeştir, eştir, beleştir.
Ayrıca öyle karakteristik özneler vardır ki ancak savaşla, savaştırma ile var
olur. Barışta ise yok olurlar. Zaten savaşlar on yıllardır sınırlar ve sınıflar
üzerine olma vasfını da kaybettiğinden her fırsatta bu özneler devreye sokulur.
Güdülenir ve güdümlenir. Bu yüzden savaşmalar hiç bitmez, bitmeyecektir de.
Çünkü varsa yoksa varsılın daha da varsıl olması, köşe
dönenlerin kaçan rahatıdır düşünülen. Ben merkezli emperyal açılımlardır
kıyasıya kıymetlendirilen. Kıyametlere sürüklenmek ise indirilenler üzerine kısmetlendirmedir.
Yani yenide savaşlar da kılık değiştirmiştir. Kılıksız, kimliksiz, klipsel
statüde vahşi bir kalkışmadır senaryolandırılan. Senaryoya özgü çok aramadan
kapıda bulunan piyonları hazır, figüranları nazır bir dramdır, bu kadim
coğrafyayı daima illete bulayan. Az bereketli bu topraklar hep hilelerle
donatılmış, savaşlar dönemi açılmıştır yüz yıllarca. Yaşananlar aynıyla budur.
Yani yaşlı dünyanın merkezinde yeniden aksi seda, akla
veda, canlar feda, büyük sermayeye pervane bir fedailik elektriklendirilmiştir.
Kimler çarpılacak belli. Bu uygunsuz uygulamada çanlar çalıyor, salalar
okunuyor kimsenin derdi değil. Her barışsal çıkarsama nafile farz ediliyor,
savaşlar sınırsız sabırsız sürüyor.
Savaşa gebelik, savaşlara iç veya dış gebelik hiç
değerlendirilmiyor, değerlendirilmeden hurra…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder