“EFENDİLER YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ…”
‘Aydınlanma Devrimi’ tam 94 yıl önce “ Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz…” Ata sözüyle, bir İslam ülkesinde ilk kez gerçekleşti. Aradan geçen yüz yıl içinde koca İslam coğrafyasında bir başka örneği kurulamadı. Hala ilk ve tek, ama…
Aması var çünkü son yıllarda içeriden dışarıdan iyice kuşatılan Cumhuriyetin zamanında emperyalizme karşı göğüs göğüse çarpışılan uzun savaşlar sonrasında ilan edildiği unutuldu. Unutturuldu...
Oysa Cumhuriyet hiç te kolay kurulmamıştı. Emperyalizmin ağır istilasında koca imparatorluk parçalanmış, çok kan dökülmüş, çok ağır bedeller ödenmişti. O yüzden Cumhuriyet ile birlikte medeniyeti yakalamak için; devrimci, ilerici, çağdaş, laik, akılcı ve bilimsel temellere dayanan demokratik bir yönetim anlayışı geliştirilmeliydi.
Ayrıca küllerinden doğan bu yeni devlet, yokluk, yoksulluk ve cahillik batağından kurtulmak için sürekli yenileşmeyi öngören bir yönetim anlayışını benimsemişti. Devrimci bir yol izlemeliydi. İzledi de. Ancak on yıllar sonra yok sayıldı...
Yani Cumhuriyet’in kuruluşu ile uygarlığın özüne uygun değişim ve dönüşümler kısa zamanda bir bir hayata geçirildi. Şimdi ise bir bir kaybediliyor…
Kuruluş dönemi koşulları dikkate alındığında Cumhuriyet elbette bir aydınlanma hareketi aydınlanma sürecidir. Ancak bilimsel açıdan değerlendirildiğinde aydınlanmaya zemin oluşturacak sermaye birikiminin yani milli sermayenin olmayışı Cumhuriyet kurgusunun topraklara nüfuzunu zorlaştırmıştır.
Aydınlanma toplumsal isteğe bağlı bir düşünce akımı olarak gelişmeyip cumhuriyetle yukarıdan aşağıya getirilişi ise güce tapınmayı ve kindarlığı körükledi. Toprağa dayalı bir ekonomiden sanayiye geçiş de devletin sırtına yüklendi. Sanayi devrimini gerçekleştirememiş olmak ise zamanla sosyal ve siyasal parçalanmayı tetikledi.
Bu gün büyük sermaye tarafından tetik çekilerek kurmaca din sarmalına giren ve çıkamayan cumhuriyet bir gerileme süreci yaşıyor. Emperyalizmin çoğunluk tarafından görülemeyen veya görülmek istenmeyen sinsi amacı ise Cumhuriyetin tamamen yıkılmasıdır.
Uygar dünyada ayakta kalabilmek için ‘On senede on milyon genç yaratan’ Cumhuriyet son on yıllarda ise kendisini sevmeyen ama nimetlerinden yararlanmayı farz kabul eden, eninde sonunda ise yıkmayı mubah sayan milyonları yarattı…
On yıllardır saltanatın ve halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve diğer inkılâplar lâiklik ilkesi ile ilişkilendirilerek cumhuriyete karşıtlık körüklendi. Memleket ikiye bölünerek uzlaşı ve barış yok edilmeye çalışılıyor. Hatta ‘yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesinden resmen vazgeçildi.
Öyle ki, ‘ya istiklal ya ölüm’ düsturuyla uçurumdan kurtulan ve kurulan memleketin misak-ı millî içinde ulusal bütünlüğü zedelenmekte.
Yüz yıllık Cumhuriyet Atatürk’ten, Atatürk'ü de Cumhuriyet'ten ayrıştırmak suretiyle Atatürk, devrim ve ilkelerinden gittikçe uzaklaşılıyor. "Cumhuriyet'in temeli kültür, yol göstericisi de bilimdir" diyalektiği hırpalandıkça hırpalanıyor.
Atatürk'ün "en büyük eserim" diye nitelediği ve gençliğe emanet ettiği Cumhuriyet, bu gün zihni 1071, 1453, 1940, 2023, 2071’lere takılmış siyasi anlayışa emanet. Ve bu kaçıncı cumhuriyetçi, kaçıncı saltanatçı oldukları bilinmez emanetçiler bir dizi yasa ve etkinliklerle cumhuriyetin geçmişten geleceğe yürüyüşünün önünü kesiyor.
Bilinmeli ki bu memleket bir daha Cumhuriyet öncesine dönmemeli. Bu millet bir daha kurtuluş savaşı verecek konuma düşmemeli. Cumhuriyet aydınlanması tersine işletilmemeli. Büyük sermayenin uşağı olmamalı. Konu komşudaki paylaşım gelişmelerini, içsel dinamik öğesi haline getirmemeli.
Çünkü bu gidişle “Efendiler yarın Cumhuriyeti yok edeceğiz…” veya “Efendiler yarın cumhuriyeti çok arayacağız…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder