GENETİK İNKÂRCILIK
Yüzyıllarca genetiğinde var olan haz ve hava, saz ve safa, zevk ve şevk işlenmiş bir saray ve saraylılar, köşkler ve dört köşeler, yalı boylarında yalakçılar düşkünlüğü, kraldan çok kralcı saraylılığı tarihten hep silinmiş. Resmen inkâr edilmiş.
Oysa koca kavuklu lavuklar, iri keseli avantacılar ve iri kaseli lavantacıların yüzyıllarca hükümranlık sürdüğü bir tarih genetiği taşıyor bu memleket. Cumhuru da. Başı da. Yani makam ayırma ve mevkii kayırma ile haysiyetin ayaklar altına alındığı bir devletlu çarkı. Çarkına çarpı atılası kadersizlik, aklına canına kanına işlemiş şu garip memleketin. Hala hal ve gidiş böyle. Sıfırın altı yansıması. Hep Allasen sayıklaması.
Sulh ve sükunet hasıl olsun deyü, devletin bekası gereğü nice kelle bir vuruşta bedenden ayrılmış. Nice fani perde arkası ani soluksuz bırakılmış. Her yalpalayan adımda hadımlar, ocaklar, zaviyeler, kadılar ve kadınlar saltanatı tesis edilmiş. Adamlar çürüğe ayrılmış. Yine ihanet yine inkâr.
Kör ve nankör yaltakçıların denize nazır yalılarında, Boğaziçinin serin ve derin sularında olgunluk dönemleri sıra ile heba edilmiş. Hazırlar ve nazırlara memleketler hibe edilmiş. Üç bir yan karanlık sular, kör kuyular, çulsuz çukurlar boğmaca kul doldurulmuş. Bir inkârcılık edebiyatı ki gırla.
Hattı hümayunlar ağdalı tuğralı, şu memleketin dibine dibine nüksetmiş, hummalı kazık olmuş, devletin genetiğine kodlanmış. Gurur ve gaflet mertebesinde bir iman ile yazı turalı ne kadar nüfuz edilecekse edilmiş. Arsızca nüfus geliştirilmiş. Sonra firarda, tayinde, sürgünde teleflik, külliyen ocak söndürme ve nüfuz kaybı. Ve nüfus ayıbı. Hep inkâr, hep inkârdan kale.
Yüzyıllarca koca kavuklu lavuklar, kara keseli avantacılar ve küre kaseli lavantacıların saltanatı saraydan içeri, saraydan dışarı taşmış, garip milletin anası ağlamış. Taşkınlıklar hilekârca menfaat temelinde azillere, azmettirmelere, arz ve talepler çerçevesinde makam ve itibar zelzelelerine ve kelle urmalar vurdurmalarla zil zurna diz çökmelere çeşitlendirilmiş. Bir nevi zulüm ve zorbalık rezaleti zapteylemiş malı mülkü maslahatı ve dahi saltanatı. Adına işgüzarlık denilmiş.
Genetiğine servete sefere düşkünlük işlenmiş şu memleketin. Cumhurundan, en başına, başındakine. Yüzyıllar her boşluğu, her yolculuğu, her yozluğu, her sofiliği fırsat bilen koca kavuklu lavuklar, kara keçeli avantacılar ve kara peçeli koca kaseli lavantacıların topluma hiç mi hiç aldırmadığı, acımadığı bir idari kısır döngüyle doldurulmuş. El pençe divan durmak en mühim uzuvçeşitliliği olmuş.
O dönemlerde o döngüde bile makul karşılanamayacak bir zaaf ve zırvalık. Bu gün de ayni umursamazlık, aynen devam. Ayni inkârcılık…
Kim istemez kim sevmez ki onca debdebeyi. Derebeylik dönemlerinin beyliğini paşalığını, aldığını verdiğini. Metrelerce sarıklı, ümmi ehliyetli, tüccar zihniyetli şatafatı kim bilmez. Kısa biyografilere bakıldığında bile görülür tüm eksik kodlanmışlık. Tam müelliflik mükellef bir oyundur herşey.
Genetiğin etik dışı kısmının arşivlenmesi ise başka hikâye. Hiçbir alfabeye ve yazma sanatına asla sığdırılamaz bu mazo satanist ve Bizans oyunları ile sarmalanmış hikâyeler. Belgelerle kanıtlansa da asla inanılmaz. Formülleri anında değişir, değiştirilir. Değme satışlarbaşlar. Kodaynı kalır. Nankörlük ve inkârcılık.
Koca kara kavuklu lavukların, kara iri keseli avantacıların ve kara küp kaseli lavantacıların kendine has bir dilleri, tanımları, terimleri, resimleri ve de kendi sistematikleri vardır. Yüzyıllar sonra da hiç değişmez. Cumhur da. Başı da. Ayniyle ayni kalır. Genetiğiyle oynanmışlık işte tam budur.
Şifresi ise genetik inkârcılık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder