ALMAN USULÜ HESAP; TEHCİR VEYA SOYKIRIM…
Acı gerçek ama yüzyıldır tehcirle ilgili sorulan veya sorulması gereken tüm sorulara, Alman usulü arkalarına bakmayanlarca verilen tek cevap var; soykırım…
Parlamentolarda palas pandıras soykırım olarak resmen kabul edilsin veya edilmesin değişmiyor hiçbir şey. Değişmez de. Eğer öyle veya böyle Anadolu’da bir kırım kıyım, katliam yaşandı veya yaşatıldıysa dini imanı, soyu sopu bir yana resmen bir insanlık suçudur işlenen. İnsanlık dramıdır yaşanan. Ve dahi orantısız güç kullanılmış olsa da karşılıklıdır. Elbette eninde sonunda verilecek bir hesabı olur. Ama Alman usulüdür bu hesap, herkesin payına faşizan bir şeyler düşer. Tencere yüzün kara seninki benimkinden kara der çıkar birileri.
Parlamentolarda palas pandıras soykırım olarak resmen kabul edilsin veya edilmesin değişmiyor hiçbir şey. Değişmez de. Eğer öyle veya böyle Anadolu’da bir kırım kıyım, katliam yaşandı veya yaşatıldıysa dini imanı, soyu sopu bir yana resmen bir insanlık suçudur işlenen. İnsanlık dramıdır yaşanan. Ve dahi orantısız güç kullanılmış olsa da karşılıklıdır. Elbette eninde sonunda verilecek bir hesabı olur. Ama Alman usulüdür bu hesap, herkesin payına faşizan bir şeyler düşer. Tencere yüzün kara seninki benimkinden kara der çıkar birileri.
Bir türlü önemsenmeyen ve önlenemeyen yüzyıllık bilgisizlik veya bilgi kirliliği sonucu Dünyanın en minikçik, kâğıt üzerinde, karton devletlerine kadar topu “ Türkiye 1915 ile 1923 arasında soykırım gerçekleştirmiş ve 1,5 milyon iddia sahibi kökenli soykırıma kurban gitmiştir…” metnine itibar eder. Ne acayip bir dengesizlik. Yüz yıllık malum iddialar iki büyük dünya savaşında bir şekilde dost olmuş, en azından birbirlerine dokunmamış dost sayılan iki ülke arasına da girer.
Oylumlu bir mesele. Arşivler külliyen açılmadan, tanıkları kaldıysa eğer, danışılmadan, kanıtlar varsa açığa çıkarılmadan, kasıt ve ihmaller kesit kesit incelenmeden bu yüzyıllık iddia dur duraksız izlenir, irdelenir ve her sene birkaç kaçık parlamentoda da oylanır. Osmanlıda Doğu Anadolu çarpışmaları ve metazori tehcir sırasında iddiacıların milyon civarında kayıp verdiği tarihsel gerçeği soykırıma bağlanır veya bağlanmaz amakimsenin bu yürek acıtan yüz yıllık tarihi gerçekliği inkâr etme şansı da hakkı da yoktur. Gizleme, yok sayma hakkı da yoktur.
Zamanında aç karnı kim doyurduysa ona tapılır döneminde soykırımla örtüşen yaşanmışlıklar vardır ve bu kapışmanın, kapılmanın, kapılanmanın tanrısı da yoktur, dini imanı da. tüm iddialara karşın adına soykırım denilmese de maalesef yüzyıl önceki yaşanmışlığın olaylar örgüsü ve gelişimi başka kalıplara sığmaz, sığdırılamaz. Hiçbir şart ve durum bu yaşananlara bahane olamaz, olmamalı da. Soykırımın yüzyıl önceki tehcire tescillenmişliği, tercihler sorgulanarak ispatlanamayacağı gibi, kıyımlar da dayanaksız savlarla asla savunulamaz.
Tarihçiler her neden ise bu konuda üzerlerine düşen görevleri gereğince yerine getirmemişlerdir. Onlarda kamplaşmışlar ve saf tutmuşlardır. Hal böyle olunca soykırım kapsamındaki iddia devamlı dünyanın merakını uyandırmış, kime kimlere ne fayda sağlayacağı da apaçık, her zayıf iktidar dönemlerde gündeme getirilmiştir.
Anadolu’nun belki de birbirine en çok benzeşen halklarının birbirlerine reva gördüğü bu zoraki göç ettirilişin ve acımasız isyankarlığın yüz yıldır dünya ölçeğinde ağır tahribatlar açtığı da ortadadır. Uğranılan acılar ve çekilen sıkıntılar ayan beyandır, gerçektir ve ortaktır. Yüzyıllık tehcirin önü, arkası ve bu günü ile ilgili ayrıntıların tamamı ele alınmalı, sorulan ve sorulacak bütün sorular bir bir yanıtlanmalıdır. Yanıtlanması da şarttır. Yoksa alman usulü hesap pusulası masaya bırakılır.
Tarihçiler her neden ise bu konuda üzerlerine düşen görevleri gereğince yerine getirmemişlerdir. Onlarda kamplaşmışlar ve saf tutmuşlardır. Hal böyle olunca soykırım kapsamındaki iddia devamlı dünyanın merakını uyandırmış, kime kimlere ne fayda sağlayacağı da apaçık, her zayıf iktidar dönemlerde gündeme getirilmiştir.
Anadolu’nun belki de birbirine en çok benzeşen halklarının birbirlerine reva gördüğü bu zoraki göç ettirilişin ve acımasız isyankarlığın yüz yıldır dünya ölçeğinde ağır tahribatlar açtığı da ortadadır. Uğranılan acılar ve çekilen sıkıntılar ayan beyandır, gerçektir ve ortaktır. Yüzyıllık tehcirin önü, arkası ve bu günü ile ilgili ayrıntıların tamamı ele alınmalı, sorulan ve sorulacak bütün sorular bir bir yanıtlanmalıdır. Yanıtlanması da şarttır. Yoksa alman usulü hesap pusulası masaya bırakılır.
Pusula şaşmış biçimde Alman usulü de oylanan bu soykırım iddiası yirminci yüzyılın ne ilk ne de son soykırımıdır. Dünya soykırım da soykırım diyerek çalakalem çalkalandırılıyorsa katliam var mıdır yok mudur, var ise soykırım düzeyinde midir bir yana yaşanmış tarihsel gerçekliğe önyargılı davranmamak gerekir. Öyle ki mesele yok bağlamında tehcirdi denilmesiyle yok olmaz, aydın bilgeliğiyle dem vurarak soykırım var denilmesiyle de hallolmaz. Ayrıca bu yüzyıllık bilgisizliğin öznel ve nesnel şartları da gözetilerek yaşananlara kesinlikle soykırım denemez, soykırım yoktur hamallığından vazgeçilip, aynaya bir bakmak gerekir. Tarihi saptamaları güncellemeden, incelemeden, vakayı toptan reddetme tavrıyla ve tarihsel sapmalara sığınmalarla iddiaları geçiştirmeye çalışmak resmen zan altında kalmaktır.
Yüzyıllık bilgisizliğe sorular sormaktan açıkça çekinildikçe ve kaçınıldıkça tuzaklardan kaçılamaz. Ciddideğerlendirmeler yapmadan meseleyi sadece ‘soykırım yapılmıştır veya soykırım yoktur’ ikilemine hapsetmek hangi ırktan olunursa olsun insanlıkla bağdaşmaz. Hümanizmle de ilişkilendirilemez.Demokrasiyle de izah edilemez.
Alman usulü hesapla karşılaşılır ve herkes kendi hesabını öder çıkar.
Tarihi iyi okumak gerekir, okumayı bilmek gerekir. Tehcir hakkıyla okunduğunda iddiacılar da kendine gelir. Soykırım iddiaları da. İşte yüz yıllık beklenti de sadece budur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder