6 Haziran 2016 Pazartesi

ADALAR VAPURU

ADALAR VAPURU
 
Palamar halatı çekildiğinde
Adalar vapuru kıyıdan açıldı acemice
iskele alabanda.
Kırmızı ışıklı.
İskele tornistan…
Marmara hafif dalgalı mağrur ve de ağdalı.
Vapur iskele sancaklayınca yeşilden
bravo kaptan, yaşa usta nidaları.
Yaşa varol nurol haykırışları…
Ak köpükler süzülüyor vapurun zorlanan çarkından
Makine dairesinden ateş.
Hayatta Prusya krallığına talep açmadık hiç
açmayız da ama hesabı sorarız
açan ve kaçanlardan değiliz.
Pruvasındayız ama Adalar vapurunun.
Şehir hatları müdavimlerinden olduğu belli
benli benekli demin söyledim dedi bir kocakarı
yakasında tarihten armağan kirli bir rozet
epeyce de koket.
Rozet eski ve kirli belki ama yaydığı buğu aydınlık
kocakarının yakasında yakamoz.
Karşı yakada eller yakaya yapışır alabandalar yamulur.
Koketin dilinde beddualar nazlı ve nakaratlı;
İnsafın kurusun boz düdüklü kor dudaklı
gölgesi uzun burunlu badem kayıklı
batacak gibi bu vapur.
Batıracak bu rezil de eder vezir de eder vapuru
yan yatıracak vapuru bin beter
adalar da bin bir keder…
Dedi ve kurumlu bir edayla ahşap kanepeye iyice kuruldu
al beyaz benekli yüzünde yıllar
kukumav kuşu gibi gözleri yumulu.
Şimdi kaşla göz arası çaktırmadan izliyor korkudan buruşan yüzleri.
Tam Osmanlı kadını tavında çakar tokadı tadında ahenkli
dudakları kiraza boyalı.
Ben ise başka bir alemde küfelik sarhoştan sarhoşum
içmeden dünya yükünden
girmişim küçük yaştan sevdalandığım şehrin boğazından
takılmışım kararan deniz mavisine
asılmışım martılarla yarışan dalgaların ipine.
Vurgun yemişim en derinden vurgunlardayım.
Türkuaz öğle arkasının esrik esintisi vücudumu okşuyor
o kadar demliyim demlenmişim ki uzun yıllardan
usluyum huzurluyum en alasından.
Nice ayrıntıda gizli eskiyen zamanlar ile eski dostlar…
Bana ne eften püften hay huydan
kendi payına işletilen bahanelerden
alaylaşan ahaliden saraylaşan hanelerden harap konaklardan.
Bana ne ise herkese de o…
Çapına çıkarına çarkına giydirmelerden usandım
sıkıldım on yıllardır yıprandım  
bir baktım gördüm bıraktım peşini.
Batarsa batsın ufacık gemiler vapurlar…
Adalar vapuru batarsa da batsın
zerre korkarsam namerdim
koca vapur battığında korkuyorsam serin sulardan adam değilim.
Adalı da değilim modalı da ama atış alanındayım
kent köylüyüm en asılından kıyıcığından
asılmışlıklarım da var çok eskiden.
Kuyruklu ağdalı yalanlara kanmamam işte o yüzden.
Ada vapuru batarsa batsın gün doğumuna
ufukta vapurdumanı bulutlarda anılar
kirli rozetli kocakarı da bir başka hikaye.
Çığlık budalası martılarla paylaşıyorum gevrek simidimi
kavruk susamlarını havayla
suskunluğum ağırdan çağ düşkünlüğüne isyan.
Askı tepsili olmasa da çaycı da damlar birazdan
kıvırtarak efemine halli kırıtarak
taze sıcak çay diyen sesleri de astımlı.
Bunlar hep böyle mi benzeşir ayni tornadan çıkmışçasına
işin fıtratında var belki belki de kader.
Hanım teyze hani batacaktı adalar vapuru
basbayağı yüzüyor işte fakirin malı…
İsmini duymadığım bir lise kaçamağı grup takıldı kocakarıya
takılmaları tek sesten usturuplu ve manidar
oyalanmalar da bir yere kadar.
Benim vapurum Karadeniz’de batmış
batmış yüzermiş gençlik alıp başını gidermiş kime ne
sayıklamalar da sonsuza kadar.
Ada vapurunda cayırtılar cıngılı
vız geliyor artık bana hayat
banane desem de başımı nereye çevirsem ayni manzara.
Adalar vapuru rozet gibi yakamda
ve ada yazılmak dönemi harcanışı
geri dönülmez günlerde zaman
içim yanıyor ise yanıyor.
Yanıyorum tarifsiz ve tarifesiz
soğusam kime ne soğumasam ne kime.
Orda borda adalar vapuru
pur pur vurmuş yankısı limansızlığıma
rüyalarım vurmuş bir kere kıyıdan içeri.
İçimde acılar hala taze
atlas yelkenler fora
kocakarı ayazını çektikçe içime içlenirim…

Hiç yorum yok: