15 Haziran 2016 Çarşamba

ŞAİR MERDİVENİ


ŞAİR MERDİVENİ

Gözü kara yapılan şiir yolculuğunun sonundaki kara delik fırtınalarında devrilen herdem şair merdivenleridir. Ve de şairler…

Göğe dayanmış merdivenin şairleri güneşten kopunca aniden kararır beyaza çalan dünyalar. Şiirsilerde ise evren milyon yıl önce diye başlar dirayetsiz dizeler. Kana kuma gömülür sıska bedenler. Ve en güzel şerbetlenen tatlı şeyler niyesiz niyetsiz merdiven altı yalnızlıklara hükmeder. Balkon ayrılıklarına resim altı olur. İçten içe yanar yakılır şairler. Ve nesillerce sürecek ay tutulması yaşanır şair diliyle şiir diyarında. Madımak kokusudur genzi yakan. Yine de ehliyetsiz ruhsatsız yıldızlara yolculuk devam eder şair duruşuyla. Şiir aklıyla. Ama şair merdiveni devrilir. Şair düşer.

Öyle bir düştür ki görülen, yürek paralar. Dağlar devrilir. Değersizleşen hayatta içe dönük ve dışa sönük fukaralıklardan mısralar taştıkça şairlik demir kapıyı tatlı sert tıklatır. Arada bir. Arı gibi bal bal, kutsal nimet gibi nakış nakış işlenen şiirler kozalanır. Aykırılaşan nurdan dizeler kuruntudan makaslarla makaslanır.

Çıldırtan makas arası açıldıkça kesik kırpık dizeler yarınları simgeler. Sim sim simlenir çekilen acılar. Üstelik imgeler resimlenir. İmge yoldaşlıkları netleşir. Dere tepe yol kenarları lambalanır. Etraf ışır ama yine de görülmez azdan çok götüren gölgeler. Azar azar falezden saraya salınır duygu ve çile bazlı ayrılıklar mantar gibi biter. Bit pazarında ise hışırı çıkmış çift başlı, çok kollu, topal ayaklı heykeller canlanır. Canlı cansız fark etmez topu beş paraya satılır.

İşte o canlanma kanlanma sürecinde haklılık en vazgeçilmezidir. Korku da en çekilmezi. Arlanmak ise baş belası. Ve göğe kurulan şair merdiveninin şiir avcısı yolcularına bir nida yükselir güne göre delice geleninden;

“Haklı olduğun mücadelelerden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler…”

Yiğitlik delice bir tutkudur belki ama şekerden tatlıdır. Adamlıktır, bal ile kaymaktır. Korkusuz, pervasız ve gözü pek olmak şiir merdivenlerini çıkan şair kahramanlığıdır. Bu ucuz görülen ve anlamsız sayılan kahramanlığın armağanı ise ölümlü dünyada ölümsüzlüktür.

Bu kararan denizi deryada şiir iç gömleğini giydiğinde şair duygusal hallere soyunur. Bu soygun dünyasında özgeçmişin vesikalığında parlar iki çift göz. Evin terasında baba ve oğludur ak pak parlayan kıvılcım. Vesikalığın arkasında ise parlar ölüp dirilen sözler ve ışır gözler. Şiirimsidir çevreye yaydıkları elektrik. Kaçağı göçeği de yüklenmez gariplerin sırtına. Efil efil eser köhne viran yapıda yapılanlar. Sıva tutmaz, cila akmaz bir nehirdir hayatın akışından kareler. Bir oyundur belki yıllardan beri oynanan. Ama baba ölmüştür çoktan. Ziller artık çocuk için çalar. Zaten sihir yapmak gibi bir şeydir deneyimleri bir çırpıda dengelemek. Ve şair merdivenine dört ayak tırmanmak.

Gün ağaran aydınlık yüzünü merdivene, merdivende şaire döndüğünde ayni arazide şiir cömertliği filizlenir. Merdiven devrildiğinde şiir ayni şiirdir. Değişmez, değiştirilemez hiç. Hissizlik ve sizsizlik ara başlığında toplanır zerresi. Ve süzülür ezelden ebediyete yarenliğin gölgesi.

Oysa merdiven altı şairden şiirler mevsimidir yaşanan. Hakikisine uzanır göğe sarkıtılan şair merdiveni. Gün artığı sözcükler güneşin ağarttığı saatlerde iyi niyet kırıntılarıyla dolar şair yüreğine. Şiir merdiveni sol yapar, sağa sallanır. Şair testisinde değme kelimeler, desturu çetin dalgalar, çapraz girdaplardan kurtulur. Kurtuluş ikiletmemek adınadır ve hissetmekle başlar. Teklememek uğrunadır his yoğunluğu. Şiire doğmak ise en üst perdede yoğurmaktır kavgayı. O hırçın suskunlukta şiir ve şair demlenir ve bir batında şiirlenir.

Sözün özü sel artığı bir odun parçasına nice gizli hayatlar sinmiştir. Sarmıştır hayat anlaşılmaz derecede güçlü kollarıyla şairi. El yordamıyla bulunmuş şiirler kilitlenmiştir akıl duvarına. Apayrı buyruklar içerir her dize. Kurşun dizili ağırlıkta bilenler bilir şiirin sihrini ve yürek acıtan gerçeğini. Alaylı Malaylı bir genç kız toyluğudur çiftelenmeyen, çiftleşmeyen. Teklenen ise aydırma kaygılar, kaydırma algılar serinliğidir. Ser verilip sır verilmeyen fotoğrafın arka yüzüdür yapılan yolculuklar. Ve en zirveye orlanan horlanan çekiçle çivilenir yazılanlar. Çivi gibi şiirlenir alnının çatından evren ve iz sürenleri. Çinko parlağı akşamlarda kara deliklerin ötesine yolculuktur şaire miras kalan. Ve şair merdiveninin tepeye yakın ayakları ortadan kırılır. Basamakları azalır belki ama yolculuk zorlaşır ve de uzadıkça uzar kutsal metin.

Hangi sofraya konukluktur merdivenin sonu. Hangi şiir içilir yutulur cinstendir zamanla anlaşılır. Ama vakit çok geç diye başlar güfte. İşte o potansiyeldir seri üretimi karanlığın pençesinden çekip kurtaran. Belki de şairin sol elidir fakire arka çıkan. Mürekkep kirlisinden parmaklardır belki de yakaya yapışan. Veya şiirin soluklanmasıdır ta kuyruk sokumundan başlayarak hissedilen.

Göğe dayanmış şair merdiveninin en ucundadır şiir. Tutulması, tadılması ve yaklaşılması yakıcı bir seyirdir. Seyrettikçe can dayanmaz. Can incinmiştir bir kere. Çalakalem çile başlar. Çileli illet bir vicdan çıkmazıdır başa çakılan. Kara vicdanlılar çakışmasıdır veya boşu boşuna harcanan. Zaten olayların akışına hiç uymaz her nevisinden tezgahlanan gizli görüşmeler. Ayyuka çıkar bir kelimesinden özgürlük özlemi. İşin içine şair ruhu da katılınca katmerleşir manzume.

‘Bu son fasıldır ey gönül’ diye başlayınca şair merdiveninin buharlaştıran esintisi sona kaç kaldı sorgusuyla şiirlenir. İşte bu son fasıl şairin şiirden ayrılışıdır. Sonsuzdan Kopuşudur. Şair merdivenine tırmanmak devinimli bir kalenderlikle kuru kuruya fosilleşmedir belki. Paçaya bulaşan bir ayrıcalıktır. Veya vayvaylı bir melankolidir. Ya da dur duraksız bir sarhoşluktur içmeden. Şiire nöbet tutmak işte budur. Budur şairlik. Ve kaçıncı kere gün ağarırken hala ağır ağır çıkılır şair merdiveni.

Gözü kara çıkılan şair merdiveninden kara delik fırtınalarıyla düşülür. Ayakta kalan herdem şair merdivenleridir. Ve de şiirler. Şairler görünürde ölür, görünmezde doğarlar. Bir kere hürriyet şahlanmıştır. Şahlanınca yüz yıllar, bin yıllar geçse de o şanlı şahlanış sürer gider.

İşte o yüksek makamlı şahlanışı anlatmaya da bir çift söz, bir çift göz ve bir tek şair yüreği yeter…

Hiç yorum yok: