4 Nisan 2016 Pazartesi

YALANCI CENNET VE MÜLTECİLİK…

YALANCI CENNET VE MÜLTECİLİK…

Tam üç yıl önce şu yalancı Arap baharı “Sur Dibinden Suriye’ye Oradan Mısır’a…” oradan tüm kuzey Afrika’ya yayılır, döner dolaşır Ortadoğu’ya gelir ve yalancı cennet vaad eden şu ileri demokrasi politikaları da batar demiştik. Battı. Hatta ülke ve dünya İnsafsızca acılara ve yokluğa itilirken şu garip memlekette mutlaka nasibine düşenleri alır alacaktır, demiştik. Aldı.

Söylediklerimiz çıktı aynen, Arap mülteciler cehennemine döndürüldü şu cennet vatan…

Son on küsur yılın muhteşem iktidarı sayesinde mültecilik de iklim değiştirdi. Her şeyde olduğu gibi mülteci de özünü yitirdi. Özlük anlamıyla mülteci; Yerleşmek amaçlı değil, zorunluluktan geçici olarak oturmak üzere bir ülkeye sığınandır, sığınmacıdır. Oysa hiçbir Arap sığınmacı da sığınmak fiili yok. Kaçak göçek gidilen yerlerde özellikle Avrupa ülkelerinde çoluk çocuk ilelebet yaşamak arzusu var. Durum apaçık buyken hala din kardeşi masalı, yazıktır hikâyesi, çaresizler savaştan kaçmış öyküsü. Ardına kadar açıldı kapılar. Hırlısı harlısı ayrımsız girdi. Sözde ilticacılar çoğunluğu gepgenç insanlar. Öyle yaşlı, kadın, kız, çocuk, öksüz, yetim değil hiçbiri. Ve çoğunluğu aile.

Ve şu garip memlekette şimdilik dört milyona yaklaşan bir nüfus Arap sığınmacı. Kayıt altına alınmışları sadece onda bir. Bu nüfus bir sene sonra altı, iki sene sonra dokuz, üç sene sonra… Nihayetinde biz yokuz. Dört bir yanda misafir kampları. Oralarda kalanlar devede kulak. Ve milyonlarcası toplumun içinde serseri mayın gibi. Şu garip memlekete din kardeşi vasfıyla hala çeşmeden akar gibi mülteci akıyor. Dikili de mülteci kampları dikildi, Yunan adalarından Çeşme ye döndürülüyorlar kaçak sığınmacılar. Sınır boyu çılgınlaşma.

Arap baharından, can pazarına, pazardan mezara “Paranın baharı”na…

Bu çılgınlaşan Arap baharı almış başını son sürat giderken, kıyı köşe sözde ileri demokrasi fırtınası yaşanırken istem dışı çocukluğumuzun o tekerlemesine yuvarlanmıştı akıl; “Yağmur yağıyor seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor…”
Olanlar oldu, olan zavallı Arap kızlarına oldu. Hala “…Yağmur yağıyor seller akıyor, Zavallı Arap Kızı Camdan Bakıyor...”, hem de burada, buradan, içimizde.
Ne hikmet ise kendi Arabını unutanlar, sahte bahar heyecanına kapılan da yurdu yuvası yıkılan, yersiz yurtsuz kalınca da sığınan, sığındığı yerdekilere de dayılanan elin Arabını yere göğe sığdıramıyorlar. Bu sığınmacılıkla Osmanlı dirilişi hülyası da “rol tip Türkiye” mantığı da çöktü. Cahili cühelanın gözünün içine içine sokulan din kardeşliği dayatması da Hangi din sorgulamasında artık…
Yıllardır belli aralıklarla çekilen benzer filmleri izledik kanlarımız çekilerek, yüreklerimiz yanarak, aklımız titreyerek. Hep o bilindik sahnelerdi tekrarlananlar…
Özellikle Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da petrol ve doğal kaynakların üstüne oturma amaçlı yürütülen tüm sözde ileri demokrasi getirme ve diktacı rejim değiştirme operasyonları din ve mezhep temelinde yürütüldü. Ve dinci yobazlarca iç savaş aşamasına getirildi yıllar içinde. Din içi kin savaşları tırmandırıldı ve kördinciler de tırpana geldi.
Dinci diktalar bölgeselleştirildi…
Fırsat bu fırsat uluslar arası soyguna sadece çene çalan, delik çanak tutanlar ise içte ve dışta sömürüyü kolaylaştıracak yeni yeni iç savaşlar icat ederek egemen güçlere hizmetkârlığa çok uluslu zirve yaptırdılar. Oysa geri kalmış, geri bıraktırılmış ülkelerin üzerinde devir projeleri incelikle hesaplanır, bunca planlı programlı oyunlar tezgahlanır tüm kaynaklar ve üretilenler de uluslar arası, çokuluslu firmaların ve emperyalist ülkelerin kasalarına aktarılır. Hem de bir anda. Budur işte kabaca hesap. Ama yerli işbirlikçiler ve üç kuruşa hizmetkârlarca görmezden gelinir bu acı gerçek.
Yine görmezden gelindi…
Tarih sömürgecilikle, istila edilen topraklarda yer üstü ve yer altı zenginliklerinin talanıyla ve paylaşımıyla biçimlene geldi. Emperyalizmin gelişmesiyle türlü enstrümanlar kullanıldı. Din, iman, mezhep ise başlıcası. Ortadoğu bataklığında yaşananlar da işte budur.
Kim aksini iddia eder ise ayıp eder, ayıptan öte günahtır…
Meseleyi yobaz silahlı insan! gücüne dayandıran, bilimi dışlayan ve dini cüruflar ve boş hurafeler batağında bölgeyi çağdışı bıraktıran, ahalinin geri kalmasına neden olan, baskı ve sömürüyü dine ve mezheplere bağlayan köhne mekanizmalarla asla düze çıkılmaz.
Böyle giderse daha sinsi, vahşi ve acımasız bir dinci mezhepçi ve etnisiteye dayalı kirli savaşlar gündemleşir...
Aynı dinden toplumları farklı coğrafyalarda, aynı dinden farklı toplumları ayni coğrafyada bir hiç uğruna dini ve mezhepsel savaşlara sürükleyen ve ittiren de emperyal istilacıların, emperyalist paylaşımın ta kendisi. Bu yalandan cennetçi Arap baharı ve ileri demokrasinin acar-kaçar havarileri kesilenler ise aklı sıra paylaşımdan pay kaparız diye adamlıktan çıkanlar.
İşte üç yıldır kibirlenerek ortalıkta gezindiler, gerindiler, gerildiler ama havasını aldılar. Genleşen kirli savaş bu hava civacıların topraklarına da sıçradı, sıçratıldı. Herkes kendi başının derdine düştü, düşürüldü. Ardı arkası kesilmez arsız ölümler memleket memleket yürek dağlıyor, can yakıyor.
Nedendir belli, özürü kabahatinden çoklar ise hala alemin kralı…

Coğrafya sözde Kürt ve Arap kurtuluş partilerilerinden, diktalar ve diktatörlerinden ayıklanacaktı ama şimdide mezhepsel ayrıcalıkların yarattığı, yaratıldığı dinbozanlarca kan gölüne çevrildi. Tüm coğrafya dünyayı yakından etkileyecek ama egemen sermayeyi güçlendirecek savaş bataklığına döndürüldü. Dinsel ve etnik duyarlılıklı katmanlar sıcak savaş, iç savaş tuzağına çekildi. Haritalar tertiplendi. Çok yakında ülke içinde ülkeler yaratılır site devletçikler tarzında…
Şeytan ayrıntıda gizlidir; her şey egemen güçler, büyük sermaye Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı yeniden şekillendirsin içindir.  “Arap baharı” adıyla başlatıldı mevsim akıllara zarar kışa döndü. Allah’ı unutarak yapılan işler makbul görülüp bollaşınca, doğrulara dokunmak suç unsuruna dönüştürüldü.


Hep “Bahar bahane sömürü şahane” dedik ve o çocukluk anılarından kalan” Yağmur yağıyor seller akıyor, çaresiz Arap kızı camdan bakıyor.” tekerlemesinde ki camdan bakan o garip, zavallı ve küçük Arap kızıyla camdan bakıyoruz. İçimiz elvermedi yine. Attığında mangalda kül bırakmayanlarla göz göze gelmeye de çekinmeyiz hiç.
Çünkü Biz sadece; “ bize şahdamarımızdan da yakın olandan…” utanırız.


Bu Dini imanı para olmuş beş paraya değmez sistemde birileri sistemsizce çoğaldığında apansız o kara nokta belirir. Ve yutmaya başlar o kara delik vatanı, milleti. Öyle bir illet musallat olur ki topluma hepten iç karartan noktalara sürüklenir memleket. Yalancı cennettir, mülteciliktir işin ayrıntısı. Aslında kendi çapında bir dindar olarak işte o kara deliğe kayıtsız kalamadığımızdan, şartsız koşulsuz bozuk sistemle uzlaşmayı da içimize sindiremediğimizden mezhepsizleşmemizdir aklımızın duvarına yapışan.

Eskiden bu din bize hiç de ağır gelmezdi, artık geliyor. Yine de taşıyoruz. Ilımlı İslam’ın dayanılmaz ağırlığını taşıyamayanlar, onlar zemzem suyu ile yıkanmışlıktan olsa gerek toptan günahsız. Biz günahkar…





Hiç yorum yok: