YALANCI CENNET VE MÜLTECİLİK…
Tam üç yıl önce şu yalancı Arap baharı “Sur Dibinden Suriye’ye Oradan Mısır’a…” oradan tüm kuzey Afrika’ya yayılır, döner dolaşır Ortadoğu’ya gelir ve yalancı cennet vaad eden şu ileri demokrasi politikaları da batar demiştik. Battı. Hatta ülke ve dünya İnsafsızca acılara ve yokluğa itilirken şu garip memlekette mutlaka nasibine düşenleri alır alacaktır, demiştik. Aldı.
Tam üç yıl önce şu yalancı Arap baharı “Sur Dibinden Suriye’ye Oradan Mısır’a…” oradan tüm kuzey Afrika’ya yayılır, döner dolaşır Ortadoğu’ya gelir ve yalancı cennet vaad eden şu ileri demokrasi politikaları da batar demiştik. Battı. Hatta ülke ve dünya İnsafsızca acılara ve yokluğa itilirken şu garip memlekette mutlaka nasibine düşenleri alır alacaktır, demiştik. Aldı.
Söylediklerimiz çıktı aynen, Arap mülteciler cehennemine
döndürüldü şu cennet vatan…
Son on
küsur yılın muhteşem iktidarı sayesinde mültecilik de iklim değiştirdi. Her
şeyde olduğu gibi mülteci de özünü yitirdi. Özlük anlamıyla mülteci; Yerleşmek amaçlı değil, zorunluluktan geçici
olarak oturmak üzere bir ülkeye sığınandır, sığınmacıdır. Oysa hiçbir Arap
sığınmacı da sığınmak fiili yok. Kaçak göçek gidilen yerlerde özellikle Avrupa
ülkelerinde çoluk çocuk ilelebet yaşamak arzusu var. Durum apaçık buyken hala
din kardeşi masalı, yazıktır hikâyesi, çaresizler savaştan kaçmış öyküsü. Ardına
kadar açıldı kapılar. Hırlısı harlısı ayrımsız girdi. Sözde ilticacılar çoğunluğu
gepgenç insanlar. Öyle yaşlı, kadın, kız, çocuk, öksüz, yetim değil hiçbiri. Ve
çoğunluğu aile.
Ve şu garip memlekette şimdilik
dört milyona yaklaşan bir nüfus Arap sığınmacı. Kayıt altına alınmışları sadece
onda bir. Bu nüfus bir sene sonra altı, iki sene sonra dokuz, üç sene sonra… Nihayetinde
biz yokuz. Dört bir yanda misafir kampları. Oralarda kalanlar devede kulak. Ve milyonlarcası
toplumun içinde serseri mayın gibi. Şu garip memlekete
din kardeşi vasfıyla hala çeşmeden akar gibi mülteci akıyor. Dikili de mülteci
kampları dikildi, Yunan adalarından Çeşme ye döndürülüyorlar kaçak
sığınmacılar. Sınır boyu çılgınlaşma.
Arap baharından,
can pazarına, pazardan mezara “Paranın baharı”na…
Bu
çılgınlaşan Arap baharı almış başını son sürat giderken, kıyı köşe sözde ileri
demokrasi fırtınası yaşanırken istem dışı çocukluğumuzun o tekerlemesine
yuvarlanmıştı akıl; “Yağmur yağıyor seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor…”
Olanlar oldu, olan zavallı Arap kızlarına oldu. Hala “…Yağmur yağıyor seller
akıyor, Zavallı Arap Kızı Camdan Bakıyor...”, hem de burada, buradan, içimizde.
Ne
hikmet ise kendi Arabını unutanlar, sahte bahar heyecanına kapılan da yurdu
yuvası yıkılan, yersiz yurtsuz kalınca da sığınan, sığındığı yerdekilere de dayılanan
elin Arabını yere göğe sığdıramıyorlar. Bu sığınmacılıkla Osmanlı dirilişi
hülyası da “rol tip Türkiye” mantığı da çöktü. Cahili cühelanın gözünün içine içine
sokulan din kardeşliği dayatması da Hangi din sorgulamasında artık…
Yıllardır belli aralıklarla çekilen benzer filmleri izledik kanlarımız
çekilerek, yüreklerimiz yanarak, aklımız titreyerek. Hep o bilindik sahnelerdi
tekrarlananlar…
Özellikle Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da petrol ve doğal
kaynakların üstüne oturma amaçlı yürütülen tüm sözde ileri demokrasi getirme ve
diktacı rejim değiştirme operasyonları din ve mezhep temelinde yürütüldü. Ve dinci
yobazlarca iç savaş aşamasına getirildi yıllar içinde. Din içi kin savaşları
tırmandırıldı ve kördinciler de tırpana geldi.
Dinci diktalar bölgeselleştirildi…
Fırsat bu fırsat uluslar arası soyguna sadece çene çalan, delik
çanak tutanlar ise içte ve dışta sömürüyü kolaylaştıracak yeni yeni iç savaşlar
icat ederek egemen güçlere hizmetkârlığa çok uluslu zirve yaptırdılar. Oysa geri
kalmış, geri bıraktırılmış ülkelerin üzerinde devir projeleri incelikle
hesaplanır, bunca planlı programlı oyunlar tezgahlanır tüm kaynaklar ve üretilenler
de uluslar arası, çokuluslu firmaların ve emperyalist ülkelerin kasalarına
aktarılır. Hem de bir anda. Budur işte kabaca hesap. Ama yerli işbirlikçiler ve
üç kuruşa hizmetkârlarca görmezden gelinir bu acı gerçek.
Yine görmezden gelindi…
Tarih sömürgecilikle, istila edilen topraklarda yer üstü ve
yer altı zenginliklerinin talanıyla ve paylaşımıyla biçimlene geldi. Emperyalizmin
gelişmesiyle türlü enstrümanlar kullanıldı. Din, iman, mezhep ise başlıcası. Ortadoğu
bataklığında yaşananlar da işte budur.
Kim aksini iddia eder ise ayıp eder, ayıptan öte günahtır…
Meseleyi yobaz silahlı insan! gücüne dayandıran, bilimi
dışlayan ve dini cüruflar ve boş hurafeler batağında bölgeyi çağdışı
bıraktıran, ahalinin geri kalmasına neden olan, baskı ve sömürüyü dine ve
mezheplere bağlayan köhne mekanizmalarla asla düze çıkılmaz.
Böyle giderse daha sinsi, vahşi ve acımasız bir dinci
mezhepçi ve etnisiteye dayalı kirli savaşlar gündemleşir...
Aynı dinden toplumları farklı coğrafyalarda, aynı dinden farklı
toplumları ayni coğrafyada bir hiç uğruna dini ve mezhepsel savaşlara
sürükleyen ve ittiren de emperyal istilacıların, emperyalist paylaşımın ta
kendisi. Bu yalandan cennetçi Arap baharı ve ileri demokrasinin acar-kaçar
havarileri kesilenler ise aklı sıra paylaşımdan pay kaparız diye adamlıktan
çıkanlar.
İşte üç yıldır kibirlenerek ortalıkta gezindiler, gerindiler,
gerildiler ama havasını aldılar. Genleşen kirli savaş bu hava civacıların topraklarına
da sıçradı, sıçratıldı. Herkes kendi başının derdine düştü, düşürüldü. Ardı arkası kesilmez
arsız ölümler memleket memleket yürek dağlıyor, can yakıyor.
Nedendir
belli, özürü kabahatinden çoklar ise hala alemin kralı…
Coğrafya sözde Kürt ve Arap kurtuluş partilerilerinden,
diktalar ve diktatörlerinden ayıklanacaktı ama şimdide mezhepsel ayrıcalıkların
yarattığı, yaratıldığı dinbozanlarca kan gölüne çevrildi. Tüm coğrafya dünyayı yakından
etkileyecek ama egemen sermayeyi güçlendirecek savaş bataklığına döndürüldü. Dinsel
ve etnik duyarlılıklı katmanlar sıcak savaş, iç savaş tuzağına çekildi. Haritalar
tertiplendi. Çok yakında ülke içinde ülkeler yaratılır site devletçikler tarzında…
Şeytan
ayrıntıda gizlidir; her şey egemen güçler, büyük sermaye Ortadoğu’yu ve Kuzey
Afrika’yı yeniden şekillendirsin içindir. “Arap baharı” adıyla başlatıldı mevsim akıllara
zarar kışa döndü. Allah’ı unutarak yapılan işler makbul görülüp bollaşınca,
doğrulara dokunmak suç unsuruna dönüştürüldü.
Hep “Bahar bahane sömürü şahane” dedik ve o çocukluk anılarından kalan” Yağmur yağıyor seller akıyor, çaresiz Arap kızı camdan bakıyor.” tekerlemesinde ki camdan bakan o garip, zavallı ve küçük Arap kızıyla camdan bakıyoruz. İçimiz elvermedi yine. Attığında mangalda kül bırakmayanlarla göz göze gelmeye de çekinmeyiz hiç.
Hep “Bahar bahane sömürü şahane” dedik ve o çocukluk anılarından kalan” Yağmur yağıyor seller akıyor, çaresiz Arap kızı camdan bakıyor.” tekerlemesinde ki camdan bakan o garip, zavallı ve küçük Arap kızıyla camdan bakıyoruz. İçimiz elvermedi yine. Attığında mangalda kül bırakmayanlarla göz göze gelmeye de çekinmeyiz hiç.
Çünkü Biz
sadece; “ bize şahdamarımızdan da yakın olandan…” utanırız.
Bu Dini imanı para olmuş beş paraya değmez sistemde birileri sistemsizce çoğaldığında apansız o kara nokta belirir. Ve yutmaya başlar o kara delik vatanı, milleti. Öyle bir illet musallat olur ki topluma hepten iç karartan noktalara sürüklenir memleket. Yalancı cennettir, mülteciliktir işin ayrıntısı. Aslında kendi çapında bir dindar olarak işte o kara deliğe kayıtsız kalamadığımızdan, şartsız koşulsuz bozuk sistemle uzlaşmayı da içimize sindiremediğimizden mezhepsizleşmemizdir aklımızın duvarına yapışan.
Bu Dini imanı para olmuş beş paraya değmez sistemde birileri sistemsizce çoğaldığında apansız o kara nokta belirir. Ve yutmaya başlar o kara delik vatanı, milleti. Öyle bir illet musallat olur ki topluma hepten iç karartan noktalara sürüklenir memleket. Yalancı cennettir, mülteciliktir işin ayrıntısı. Aslında kendi çapında bir dindar olarak işte o kara deliğe kayıtsız kalamadığımızdan, şartsız koşulsuz bozuk sistemle uzlaşmayı da içimize sindiremediğimizden mezhepsizleşmemizdir aklımızın duvarına yapışan.
Eskiden bu din bize hiç de ağır gelmezdi, artık geliyor. Yine
de taşıyoruz. Ilımlı İslam’ın dayanılmaz ağırlığını taşıyamayanlar, onlar
zemzem suyu ile yıkanmışlıktan olsa gerek toptan günahsız. Biz günahkar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder