"23 NİSAN, TASA DOLUYOR İNSAN”…
Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin 23 Nisanları tarih olmak üzere…
Öyle anılar var ki akılda ve yüreklerde neredeyse isyanı tetikleyecek türden canlı. Ama topyekûn susuluyor. Emperyal istilacılarca tırtıklanan haritalardan, kavuran yaşamın kıyıcığından, karşılaşılan derin uçurumdan, çok milletli çapraz ateşlerden kurtulmuşluk yok sayılıyor. Küllerinden doğup yeniden özgürleşme sözde yeni demokrasiye kurban ediliyor. Hem de çocuk bayramı gereksizliği ve yerine ikame edilen uydurmalarla.
Oysa milletin kayıtsız şartsız hâkimiyetinin adıdır 23 Nisan…
Tarih sahnesinden silinme operasyonunun ve ebediyen soyutlanma hamlesinin püskürtüldüğü, direnişler, savaşlar ve diplomasi ile idealizmin sınırlarını zorlayan türden bir dirilişin kutsallaştığı gündür 23 Nisan.
Hala ezilen uluslar için tek örnek, her anıldığında her ideolojiden insanı titreten, mazlumları anında gerçeklerin içine çeken masumluktur 23 Nisan...
23 Nisan, asla hafiflenemeyecek öyle bir gündür ki, her yaştan bireyleri daha hecelemeye başlayıp okumayı söktüğü andan itibaren sarar ve ömrünce de yüreklendirir.
Yürekler çarpar ister istemez; “ Bu gün 23 Nisan, Neşe doluyor insan”…
Ancak son yıllarda sloganı ayni kalsa da içeriği değiştirildikçe yürekler burkuluyor; “ Bu gün 23 Nisan, tasa doluyor insan”…
İçi boşaltılmayan ne kaldı ki…
Şu gün güne yoksullaştırılan coğrafyada herkesin kendine göre bir dünyası ve bir bayram havası var ama unutmamalı unutturulmamalı ki; "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" hala dünyanın ilk ve tek çocuk bayramı…
Ne yapsalar ne etseler sebepsiz yere de silemezler…
23 Nisan Türkiye'nin ilk ulusal bayramı iken; 12 Eylül faşist darbesi sonrası Milli Güvenlik Konseyi tarafından kanunda yapılan değişikliklerle çocuklaştırılmıştır.
Son on küsur yıllarda ise yerelden genele farklı formatlarla bu içi boşaltılmışlığa farklı eklemlemeler yapılmıştır. Ulusal egemenlik temeline dayanmayan, halk hükümetinin kurulması ve Cumhuriyetin ilanına öncülük etme gerçeğine asla uymayan türde müsamerelerle resmen panayırlaştırılmıştır.
Özünde ‘23 Nisan Millî Bayramı’ ile ‘Millî Hâkimiyet Bayramı’ ve ‘Çocuk Bayramı’nı taşıyan 23 Nisan, planlı bir değişime tabi tutularak koflaştırılmak isteniyor. Oysa Ülkenin nasıl kurulduğu gerçeğine ışık tutan ve tarihi gerçekten doğan sarsıcı ve kallavibir bayramdır ve kutlamadır 23 Nisan.
1921'den bu güne değişik isim ve farklı törenlerle kutlana gelmiştir ve şüphesiz kutlanacaktır da. Terör şu bu bahanesi bir yana alternatif programlarla da olsa kutlanmalıdır.
Ancak şimdi ona bile müsaade yok…
Oysa Kurtuluş Tarihinden 21, 22, 23 Nisan günlerini hakkınca okumadan, okuyup anlamadan veya görmezden gelinerek yapılan ve yapılandırılan her tutum, yediden yetmişe, yetmiş küsur milyona asla yakışmaz. Ayıptır ve günahtır…
Tarihle sabittir, 21 Nisan ile başlar kutluluk…
Nutuk’tan; “Büyük Millet Meclisi’nin toplanışını ve açılmasını sağlamaya çalıştığımız günlerde bizi en çok uğraştıran bazı bölgelerde başlayıp, bazı yerler üzerinden Ankara’ya yaklaşacak kadar genişleyen ‘gericilik ve isyan dalgaları’ olmuştur.
Ben bir taraftan bu dalgaların durdurulmasına çalışırken, bir taraftan da Ankara’da toplanmakta olan ve genel durumu daha iyice bilmeyen milletvekillerini dehşete düşürecek olaylar karşısında bırakmamak ve böyle durumların ortaya çıkmasıyla Meclis’in toplanamaması gibi uğursuz ihtimalleri önlemek çarelerini düşünüyordum.
Bunun için Meclis’in açılmasına acele ediyordum…”
22 Nisan ile devam eder…
22 Nisan 1920’de Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal kısa bir tebliğ yayınlar. Tebliği; bütün valiliklere, müstakil sancaklara, ordu ve kolordu komutanlarına, tümenlere telgraf çektirir.
“Dakika geciktirilmeyecektir.” talimatıyla çekilen telgraf;
“ Tanrı’nın lütfüyle Nisanın 23. günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, o günden itibaren askeri ve sivil makamlarla, bütün ulusun tek merciinin ‘Büyük Millet Meclisi’ olacağı bilgilerinize sunulur.”
Ve ‘23 Nisan’ ile gelir mutluluk…
Bayramlar geçmişi geleceğe, geleceği bu güne bağlayan çelik köprülerdir. Ancak bu gidişle ileride yorgun gözler çok bayram arar. An gelir gönüller kararır, gözler ıslanır ve matem denizinde boğulur koca memleket.
Oysa şu bereketli topraklar üzerinde kim istemez, hak ettiğince mutlu ve kutlu günler yaşamayı. Bunca badireden sonra bu içli ve merhametli memleket hak etmiyor mu acaba, hürriyet ve tam bağımsızlığı. Kim istemez, emperyal istilacılara hesap vermeden yaşamak. Biz sizinle hesabı 23 Nisan’da kestik demek.
Baş belası bir mandacılık eksik…
Artık resmen bir akıl fikir tutulması yaşanıyor. Sonu nereye varacağı belirsiz çocukça bir heves yayılıyor akıllara ve gönüllere. Planlı programlı bambaşka tutkular serpiştiriliyor kutsallara. Bayram seyran derken aslında belli başlı hassasiyetler değişiyor, değiştiriliyor. Resmen bu ulusu var eden kutsallar unutuluyor unutturuluyor.
Resmen Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin 23 Nisanları tarih olmak üzere..
“ Bu gün 23 Nisan, tasa doluyor insan”…
Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin 23 Nisanları tarih olmak üzere…
Öyle anılar var ki akılda ve yüreklerde neredeyse isyanı tetikleyecek türden canlı. Ama topyekûn susuluyor. Emperyal istilacılarca tırtıklanan haritalardan, kavuran yaşamın kıyıcığından, karşılaşılan derin uçurumdan, çok milletli çapraz ateşlerden kurtulmuşluk yok sayılıyor. Küllerinden doğup yeniden özgürleşme sözde yeni demokrasiye kurban ediliyor. Hem de çocuk bayramı gereksizliği ve yerine ikame edilen uydurmalarla.
Oysa milletin kayıtsız şartsız hâkimiyetinin adıdır 23 Nisan…
Tarih sahnesinden silinme operasyonunun ve ebediyen soyutlanma hamlesinin püskürtüldüğü, direnişler, savaşlar ve diplomasi ile idealizmin sınırlarını zorlayan türden bir dirilişin kutsallaştığı gündür 23 Nisan.
Hala ezilen uluslar için tek örnek, her anıldığında her ideolojiden insanı titreten, mazlumları anında gerçeklerin içine çeken masumluktur 23 Nisan...
23 Nisan, asla hafiflenemeyecek öyle bir gündür ki, her yaştan bireyleri daha hecelemeye başlayıp okumayı söktüğü andan itibaren sarar ve ömrünce de yüreklendirir.
Yürekler çarpar ister istemez; “ Bu gün 23 Nisan, Neşe doluyor insan”…
Ancak son yıllarda sloganı ayni kalsa da içeriği değiştirildikçe yürekler burkuluyor; “ Bu gün 23 Nisan, tasa doluyor insan”…
İçi boşaltılmayan ne kaldı ki…
Şu gün güne yoksullaştırılan coğrafyada herkesin kendine göre bir dünyası ve bir bayram havası var ama unutmamalı unutturulmamalı ki; "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" hala dünyanın ilk ve tek çocuk bayramı…
Ne yapsalar ne etseler sebepsiz yere de silemezler…
23 Nisan Türkiye'nin ilk ulusal bayramı iken; 12 Eylül faşist darbesi sonrası Milli Güvenlik Konseyi tarafından kanunda yapılan değişikliklerle çocuklaştırılmıştır.
Son on küsur yıllarda ise yerelden genele farklı formatlarla bu içi boşaltılmışlığa farklı eklemlemeler yapılmıştır. Ulusal egemenlik temeline dayanmayan, halk hükümetinin kurulması ve Cumhuriyetin ilanına öncülük etme gerçeğine asla uymayan türde müsamerelerle resmen panayırlaştırılmıştır.
Özünde ‘23 Nisan Millî Bayramı’ ile ‘Millî Hâkimiyet Bayramı’ ve ‘Çocuk Bayramı’nı taşıyan 23 Nisan, planlı bir değişime tabi tutularak koflaştırılmak isteniyor. Oysa Ülkenin nasıl kurulduğu gerçeğine ışık tutan ve tarihi gerçekten doğan sarsıcı ve kallavibir bayramdır ve kutlamadır 23 Nisan.
1921'den bu güne değişik isim ve farklı törenlerle kutlana gelmiştir ve şüphesiz kutlanacaktır da. Terör şu bu bahanesi bir yana alternatif programlarla da olsa kutlanmalıdır.
Ancak şimdi ona bile müsaade yok…
Oysa Kurtuluş Tarihinden 21, 22, 23 Nisan günlerini hakkınca okumadan, okuyup anlamadan veya görmezden gelinerek yapılan ve yapılandırılan her tutum, yediden yetmişe, yetmiş küsur milyona asla yakışmaz. Ayıptır ve günahtır…
Tarihle sabittir, 21 Nisan ile başlar kutluluk…
Nutuk’tan; “Büyük Millet Meclisi’nin toplanışını ve açılmasını sağlamaya çalıştığımız günlerde bizi en çok uğraştıran bazı bölgelerde başlayıp, bazı yerler üzerinden Ankara’ya yaklaşacak kadar genişleyen ‘gericilik ve isyan dalgaları’ olmuştur.
Ben bir taraftan bu dalgaların durdurulmasına çalışırken, bir taraftan da Ankara’da toplanmakta olan ve genel durumu daha iyice bilmeyen milletvekillerini dehşete düşürecek olaylar karşısında bırakmamak ve böyle durumların ortaya çıkmasıyla Meclis’in toplanamaması gibi uğursuz ihtimalleri önlemek çarelerini düşünüyordum.
Bunun için Meclis’in açılmasına acele ediyordum…”
22 Nisan ile devam eder…
22 Nisan 1920’de Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal kısa bir tebliğ yayınlar. Tebliği; bütün valiliklere, müstakil sancaklara, ordu ve kolordu komutanlarına, tümenlere telgraf çektirir.
“Dakika geciktirilmeyecektir.” talimatıyla çekilen telgraf;
“ Tanrı’nın lütfüyle Nisanın 23. günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, o günden itibaren askeri ve sivil makamlarla, bütün ulusun tek merciinin ‘Büyük Millet Meclisi’ olacağı bilgilerinize sunulur.”
Ve ‘23 Nisan’ ile gelir mutluluk…
Bayramlar geçmişi geleceğe, geleceği bu güne bağlayan çelik köprülerdir. Ancak bu gidişle ileride yorgun gözler çok bayram arar. An gelir gönüller kararır, gözler ıslanır ve matem denizinde boğulur koca memleket.
Oysa şu bereketli topraklar üzerinde kim istemez, hak ettiğince mutlu ve kutlu günler yaşamayı. Bunca badireden sonra bu içli ve merhametli memleket hak etmiyor mu acaba, hürriyet ve tam bağımsızlığı. Kim istemez, emperyal istilacılara hesap vermeden yaşamak. Biz sizinle hesabı 23 Nisan’da kestik demek.
Baş belası bir mandacılık eksik…
Artık resmen bir akıl fikir tutulması yaşanıyor. Sonu nereye varacağı belirsiz çocukça bir heves yayılıyor akıllara ve gönüllere. Planlı programlı bambaşka tutkular serpiştiriliyor kutsallara. Bayram seyran derken aslında belli başlı hassasiyetler değişiyor, değiştiriliyor. Resmen bu ulusu var eden kutsallar unutuluyor unutturuluyor.
Resmen Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin 23 Nisanları tarih olmak üzere..
“ Bu gün 23 Nisan, tasa doluyor insan”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder