4 Nisan 2016 Pazartesi

NÜKLEER DENGE

NÜKLEER DENGE

Nükleer de denge oluşturmak öyle devlet başkanları bazında konferanslar düzenlemek, toplanan kıytırık zirvelerde üç beş dakika kim kimle görüşecek, görüşebilecek veya görüşemeyecek diye beklemekle olmaz. Zaten oralarda kimse Nükleerin zararları da konuşmaz. Nükleer dışında ne varsa onlar, ötekiler, ötekileştirilenler konuşulur, konuşulur ve geçilir.

Nükleer dengesizliğin zirve yaptığı böyle bir dönemde, bir kez daha anımsamak bir kez daha anımsatmak gerek; alfa, beta, gama’yı…

Bilmek gerek; Alfa, beta, gama ışınlarını simgeleyen sarı zemin üzerindeki siyah; ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik uyarı işareti’ni…

Sahiden bilinmiyorsa eğer, trafik işaretlerini bile daha yeterince tanımayan, tanısa bile uymayan, uyulmayan bir ülkede zor iş ama öğrenilmesi gerekir. Öğrenilmeli öğretilmeli, ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik uyarı işareti’…

Dönem dönem zehir zembereklik durulur ve dünya bir süre dengelenir. Buz tutmuş yürekler derin çatlaklarda çığlık çığlığa susar. Esenliğe susamışlık ne kadar içilse doyulmaz, kanılmaz niteliktedir. Ama her nükleer merkezli projenin gerçekleştirilme aşamasında ne alaka bu ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik uyarı işareti’ borazancılığı hortlatılır. Ama bu üslup insanlığa sığmaz. Dengeler bozulacağından densizleşilir. Gün olur cartlağı çeker o tırsak yürekler de. Dünya zehirlenir, zehirlenirmiş kime ne, gelsin gitsin dolarlar. Ne kadar hürriyet arzulasa da canlar tutsaklık sürer zehir zıkkıma. Devre devre yatılır zehir yağmurlarının altında ve mortu çeker tüm incelikli duygular. Arada bir tutsak gönüller şahlanır ve özgürleşilir. Veya özgürleştik sanılır ancak zehir damarlardadır artık.

Ne kadar doyulsa da aç kalmak böyle bir şeydir işte, bedeni içten içe kemirir…

İşte radyasyon bünyeden içeri giriverince o nükleerci çılgınların yalanları, çılgınlıklarının kapkara sonuçları mideye oturur. Yine de enerjiyi yönetenler enerji bağlamında nükleeri mecburiyetten sayıp, Nükleer santrallere koşut huzursuzluk, hoşnutsuzluk ve eylem türüne bakılmaksızın her aktiviteyi anarşizmle özdeşleştirir.  

Enerjiyi en verimsiz tüketen Ülke, elektrik ve petrol üretiminde dünya standartlarının çok uzağında bir devlet olarak nükleer dipsizliğine yuvarlanmak akıl karı görülmese de üçüncü dünya ülkelerine dayatılan budur. Bu saptamaya ek enerji üretimi ve tüketiminde ciddi boyutta çevre sorunları ile baş başa kalındığı ve kalınacağı da tek elden saklanır. Ürettiğinden çok daha fazlasını tüketen bir ülke olarak enerjiden en çok verimi alacak ve en az atığı yaratacak bir enerji politikasına ise nedendir bilinmez, bir türlü geçilmez. Böyle bir bilinç oluşturulmaz. Nedeni bellidir belki de; enerji sultanlarının dediğine eyvallah çekmek…

 

Hal böyle olunca güvenilir ve sürdürülebilir kalkınmanın temeli enerjinin, en temizinden üretimi becerilemediği gibi, atmosfere daha az karbon atma konusunda da acze düşülür. Her şeyde olduğu gibi temiz enerjide de sınıfta kalmak budur işte.

 

Gelişmiş ülkelerin, doğayı kirleten enerji kaynaklarından ve enerji üretiminden süratle vazgeçtiği bir dünyada, geri kalmış ve bırakılmışlar hala nükleer, kömür, petrol benzeri kirletici ve çok tehlikeli kaynaklara ve teknolojilere bel bağlıyor. Veya bizzat yönlendiriliyorlar. Çevre kirlenmesi ve bozulmasını önleyen enerji üretme unsurlarının görmezden gelinmesi de başka bir ayrıntı.

 

Bu gün dünya da hala Çernobil kurbanları var. Radyasyon garipleri mevcut. On yıllardır kanser kuzeyde hala en yaygın cellat. Yıkıcılığı ve yok ediciliği hala sürüyor. Bu felaketin çilesi gelecekte de uzun yıllar var olacak. Sakatlık, hastalık ve ölüm istatistikleri resmen yapılmadığı halde sonuç ortada. Geniş bir coğrafya da hala o mendebur kazanın izleri sürülüyor. Ancak on yıllardır siyasetçilerin iktidar kaygısıyla acı gerçekleri saklama manevraları hala devam ediyor. Tarifsizlik ve talihsizlik temelinde göz yumuluyor benzer katliamlara.

 

Öte yandan insanlara nükleer açılı gerçekleri duyurabilecek, bağımsız bilim kurulları yok. Cesur bilim adamları yok. Toplumu bu yönde eğitecek ve bilinçlendirecek sivil toplum örgütleri yetersiz. Yetse de yetkisiz. Dünyada bu işlevsizleşmeyi kabulleniş de başka bir ayak. Kaç numara kaç ayak o da egemen güçlerin tekelinde ve bilgileri dahilinde.

 

Nükleer enerji ve nükleer silahlanma hakkında toplumlar devlet adamlarınca gereğince bilgilendirilmediği sürece bu toplumsal görevi kimin üstleneceği de muamma. Tehlikenin boyutu anlaşıldığında ise çok geç kalınmış olacak. Olur da. Oldu da…

 

Şu ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik’ sinsi bir düşman gibi toplumların canına kanına işledi, işliyor. İşi bilenler susuyor. Hala kombine biçimde zerrecik sızıntıyla negatif etkisi kuşaklar boyu sürecek kalıtımsal bozuklukların temelleri atılıyor. En acısı da radyoaktif maddelerin birçoğunun yüz binlerce yıl zararlı etkiler yaydığı herkesçe bilinmiyor, bilenlerce de dile getirilmiyor.

 

Bu melun zehirli ve zararlı tohum hiç hissedilmeden, bir anda ve en kısa zaman diliminde her canlının en ücra hücrelerine yolculuğunu tamamlıyor. Teğetlenmeyi tamamladığında ise yangısı yüzlerce yıl nesilden nesile yayılıyor. İşin gerçeği insanoğlu için dünya üzerinde bir sondurak varsa eğer tabelasında; ‘alfa, beta, gama işaretli simge’ vardır.

 

Bu yüzden alfa, beta, gama ışınlarını simgeleyen sarı zemin üzerindeki siyah; ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik uyarı işareti’nin azameti asla unutulmamalıdır. Dünyanın sonu açısından başkaca tablolar ve canavarlar çeşitlendirilebilir ama en acımasız seri katili budur.

 

Enerji sinerji derken, kaçak göçek kurulan böylesi santrallerde doğabilecek küçücük bir kazada, minnacık bir sızıntı dünyanın iflahını keser. Önlemi de alınamaz. Çaresi de bulunamaz. Koskoca bir kuşkudur Nükleere gelecek bağlamak.

 

Nükleer kapsamında sağlıklı kararlar verilmedikçe, sağlıklı yaşam için mal ve hizmet üretimi ve tüketimine aşırı özen gösterilmedikçe, dikkat edilmedikçe ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik uyarı işareti’ tanrılaşır, alfa, beta ve gamaya tapılır yakın gelecekte.

 

Nükleer denge kurmak maksatlı zirvelerde, dengi dengine boy gösteren devlet adamlarına, dengesizleşmek lazım ama zamanı değil…

 







Hiç yorum yok: