NÜKLEER DENGE
Nükleer
de denge oluşturmak öyle devlet başkanları bazında konferanslar düzenlemek,
toplanan kıytırık zirvelerde üç beş dakika kim kimle görüşecek, görüşebilecek
veya görüşemeyecek diye beklemekle olmaz. Zaten oralarda kimse Nükleerin zararları
da konuşmaz. Nükleer dışında ne varsa onlar, ötekiler, ötekileştirilenler
konuşulur, konuşulur ve geçilir.
Nükleer
dengesizliğin zirve yaptığı böyle bir dönemde, bir kez daha anımsamak bir kez
daha anımsatmak gerek; alfa, beta, gama’yı…
Bilmek
gerek; Alfa, beta, gama ışınlarını simgeleyen sarı zemin üzerindeki siyah; ‘uluslar
arası radyoaktif kirlilik uyarı işareti’ni…
Sahiden
bilinmiyorsa eğer, trafik işaretlerini bile daha yeterince tanımayan, tanısa
bile uymayan, uyulmayan bir ülkede zor iş ama öğrenilmesi gerekir. Öğrenilmeli
öğretilmeli, ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik uyarı işareti’…
Dönem
dönem zehir zembereklik durulur ve dünya bir süre dengelenir. Buz tutmuş
yürekler derin çatlaklarda çığlık çığlığa susar. Esenliğe susamışlık ne kadar
içilse doyulmaz, kanılmaz niteliktedir. Ama her nükleer merkezli projenin
gerçekleştirilme aşamasında ne alaka bu ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik
uyarı işareti’ borazancılığı hortlatılır. Ama bu üslup insanlığa sığmaz. Dengeler
bozulacağından densizleşilir. Gün olur cartlağı çeker o tırsak yürekler de. Dünya
zehirlenir, zehirlenirmiş kime ne, gelsin gitsin dolarlar. Ne kadar hürriyet
arzulasa da canlar tutsaklık sürer zehir zıkkıma. Devre devre yatılır zehir
yağmurlarının altında ve mortu çeker tüm incelikli duygular. Arada bir tutsak
gönüller şahlanır ve özgürleşilir. Veya özgürleştik sanılır ancak zehir
damarlardadır artık.
Ne
kadar doyulsa da aç kalmak böyle bir şeydir işte, bedeni içten içe kemirir…
İşte
radyasyon bünyeden içeri giriverince o nükleerci çılgınların yalanları, çılgınlıklarının
kapkara sonuçları mideye oturur. Yine de enerjiyi yönetenler enerji bağlamında
nükleeri mecburiyetten sayıp, Nükleer santrallere koşut huzursuzluk,
hoşnutsuzluk ve eylem türüne bakılmaksızın her aktiviteyi anarşizmle
özdeşleştirir.
Enerjiyi
en verimsiz tüketen Ülke, elektrik ve petrol üretiminde dünya standartlarının
çok uzağında bir devlet olarak nükleer dipsizliğine yuvarlanmak
akıl karı görülmese de üçüncü dünya ülkelerine dayatılan budur. Bu saptamaya ek
enerji üretimi ve tüketiminde ciddi boyutta çevre sorunları ile baş başa
kalındığı ve kalınacağı da tek elden saklanır. Ürettiğinden çok daha fazlasını
tüketen bir ülke olarak enerjiden en çok verimi alacak ve en az atığı yaratacak
bir enerji politikasına ise nedendir bilinmez, bir türlü geçilmez. Böyle bir
bilinç oluşturulmaz. Nedeni bellidir belki de; enerji sultanlarının dediğine
eyvallah çekmek…
Hal böyle olunca güvenilir ve sürdürülebilir
kalkınmanın temeli enerjinin, en temizinden üretimi becerilemediği gibi,
atmosfere daha az karbon atma konusunda da acze düşülür. Her şeyde olduğu gibi
temiz enerjide de sınıfta kalmak budur işte.
Gelişmiş ülkelerin, doğayı kirleten enerji
kaynaklarından ve enerji üretiminden süratle vazgeçtiği bir dünyada, geri
kalmış ve bırakılmışlar hala nükleer, kömür, petrol benzeri kirletici ve çok
tehlikeli kaynaklara ve teknolojilere bel bağlıyor. Veya bizzat
yönlendiriliyorlar. Çevre kirlenmesi ve bozulmasını önleyen enerji üretme
unsurlarının görmezden gelinmesi de başka bir ayrıntı.
Bu gün dünya da hala Çernobil kurbanları var.
Radyasyon garipleri mevcut. On yıllardır kanser kuzeyde hala en yaygın cellat.
Yıkıcılığı ve yok ediciliği hala sürüyor. Bu felaketin çilesi gelecekte de uzun
yıllar var olacak. Sakatlık, hastalık ve ölüm istatistikleri resmen yapılmadığı
halde sonuç ortada. Geniş bir coğrafya da hala o mendebur kazanın izleri
sürülüyor. Ancak on yıllardır siyasetçilerin iktidar kaygısıyla acı gerçekleri
saklama manevraları hala devam ediyor. Tarifsizlik ve talihsizlik temelinde göz
yumuluyor benzer katliamlara.
Öte yandan insanlara nükleer açılı gerçekleri
duyurabilecek, bağımsız bilim kurulları yok. Cesur bilim adamları yok. Toplumu
bu yönde eğitecek ve bilinçlendirecek sivil toplum örgütleri yetersiz. Yetse de
yetkisiz. Dünyada bu işlevsizleşmeyi kabulleniş de başka bir ayak. Kaç numara
kaç ayak o da egemen güçlerin tekelinde ve bilgileri dahilinde.
Nükleer enerji ve nükleer silahlanma hakkında
toplumlar devlet adamlarınca gereğince bilgilendirilmediği sürece bu toplumsal
görevi kimin üstleneceği de muamma. Tehlikenin boyutu anlaşıldığında ise çok
geç kalınmış olacak. Olur da. Oldu da…
Şu ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik’ sinsi
bir düşman gibi toplumların canına kanına işledi, işliyor. İşi bilenler
susuyor. Hala kombine biçimde zerrecik sızıntıyla negatif etkisi kuşaklar boyu
sürecek kalıtımsal bozuklukların temelleri atılıyor. En acısı da radyoaktif
maddelerin birçoğunun yüz binlerce yıl zararlı etkiler yaydığı herkesçe bilinmiyor,
bilenlerce de dile getirilmiyor.
Bu melun zehirli ve zararlı tohum hiç
hissedilmeden, bir anda ve en kısa zaman diliminde her canlının en ücra
hücrelerine yolculuğunu tamamlıyor. Teğetlenmeyi tamamladığında ise yangısı yüzlerce
yıl nesilden nesile yayılıyor. İşin gerçeği insanoğlu için dünya üzerinde bir
sondurak varsa eğer tabelasında; ‘alfa, beta, gama işaretli simge’ vardır.
Bu yüzden alfa, beta, gama ışınlarını
simgeleyen sarı zemin üzerindeki siyah; ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik
uyarı işareti’nin azameti asla unutulmamalıdır. Dünyanın sonu açısından başkaca
tablolar ve canavarlar çeşitlendirilebilir ama en acımasız seri katili budur.
Enerji sinerji derken, kaçak göçek kurulan böylesi
santrallerde doğabilecek küçücük bir kazada, minnacık bir sızıntı dünyanın
iflahını keser. Önlemi de alınamaz. Çaresi de bulunamaz. Koskoca bir kuşkudur
Nükleere gelecek bağlamak.
Nükleer kapsamında sağlıklı kararlar
verilmedikçe, sağlıklı yaşam için mal ve hizmet üretimi ve tüketimine aşırı
özen gösterilmedikçe, dikkat edilmedikçe ‘uluslar arası radyoaktif kirlilik
uyarı işareti’ tanrılaşır, alfa, beta ve gamaya tapılır yakın gelecekte.
Nükleer denge kurmak maksatlı zirvelerde, dengi
dengine boy gösteren devlet adamlarına, dengesizleşmek lazım ama zamanı değil…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder