4 Mayıs 2021 Salı

BABAM

 

BABAM...

 

Bir son fasıl daha babam. O yüzden kısa görünse de derinliğine sana uzayacak yüreğime kanaviçe gibi işlenen el yazması, göz nuru metinler. Gönlümün son haykırışı olacak bu belki de. Veya bir daha ne zaman, nasılı asla içermeyecek. Yaşarsak tek parça düşünülecek. Ancak mermer tabletlere ustalıkla kazınmış, kara iklimin sert insanı, adam gibi adam, baba gibi baba, Ata yolunda ata olarak adın daima yaşayacak. Biz de maalesef senin adından faydalanarak…

 

Bir kez daha vurgulamak isterim, yıllar yılı yanımdalığın, yarenliğin, yoldaşlığın için nurol, baba. Babam olduğun için, her şey için, her şeyin için sonsuz teşekkürler. Ya birimizden birimiz yaşamaz ise diye korktum durdum yıllar yılı. Sonsuza dek sürmeyeceğini bilsem de hep var olalım istedim. Birlikte yaşayalım istedim. Doğanın kanunu sen önden gittin. Meğer ne zormuş sensizlik. Uzaktasın diye doktora anlattım neler oldu bittiyse, her şeyi sorup öğrenirsin oralarda. Ama inan hiç orada değilim, iyi tanırsın beni. Zaten bu fasıl başka fasıl babam.

 

Hiç yere fasıla girdi aramıza. Oysa hayattan alacaklıydık daha. Birlikte yaşamak adına oldukça yüklü ödeyeceğimiz vardı kadere. Ama sen bizi sonsuzluğa uçarak alacaklandırdın, yine borçlandık sana. Yine isyankâr, yine sitemkâr, yine kalemkar olacağımız kesin çünkü keskin bir çentik attın aklımıza, bir yara açtın yüreğimizde, küçücük bir evrene hapsettin bizi, özgürlüğe uçtun. Sonrası bu, yok.

 

Kızma ama kızgınlığını özleyeceğim, babam. Hem sosyal hem demokrat kimliğini taşıyacağım göğsümde gururla. Aşıladığın kızgınlıkla hayatta kaldığım sürece yakama yapışan virüsleri canım pahasına silkeleyeceğim cehennem ateşine. Tavına tavrına kurban olduğum, tavla oynadığımızı farz edip, feverana başladığını düşleyeceğim her sinirlendiğimde. Kızıl kızmışlığım arasında sihrini. Zaten sen mars ettin bizi baba, iki mars bir ters. Başka terslikler vız gelir tırıs geçer…

 

Gelenek icabı göstermelik rahmetle anmasam da özenle sakladığın rozetini takacağım yakama, cebimde meyve soyduğun bizim ora çakın sevdiğin sokaklarda gezip dolaşacağım. Çınaraltı`nda bir susamlı simitle demli bir çay içeceğim. Sarıyer`de börek yiyip, kasımpaşa’da işkembe zerde veya kelle paça içip, Sarayburnu`nda denizi koklayacağım. Burnumda o çok sevdiğin yosun kokusu, o tuzlu ıslaklığı içime çekeceğim her daraldığımda. Öyle sıkı kucaklayacağım ki deli dalgaları, iliklerimde hissedeceğim seni babam.

 

Gözlerimi her kapadığımda, özüme yüzüme parlayan o keskin orağı göreceğim. Kızgın alevler arasında güneş rengi orak, karşımda parlayacak, tam burnumun ucunda. Ağır bir çekiç ağır ağır beynimi dövecek. Belim bükülecek, boğazım kuruyacak, yüreğim kanayacak, eriyeceğim yavaş yavaş, Babam silme kaybedeceğim belki de yarışı ama asla korkmayacağım sayende. Ata kaybetmek böyleymiş demek ki cevval cesaretlendiriyor...

 

Her ne gelse başıma, başım belalarda kalsa her seferinde arınacağım kısa sürede. Aranmayacağım başkasını. Direncim olacak sana diye içime akıttığım her sıcak gözyaşı damlası. Damlasına kıyamadan her zerresinde fırtınalar koparacağım. Ve o fırtınalar benden sana haber havadis ve sonunda mahsus selamlar taşıyacak yıllar boyunca.

 

Bana can veren, kan veren canım babam. Kanım, kandaşım, arkadaşım, yoldaşım… artık yoksun evet. Gün olur dahanın dahası çıkmaza girersem, dava niyetine rüzgarları dinleyeceğim. Rüzgâra kulak verip dikkat kesileceğim. İşte çok sıkıldığım o anlarda, beter bunalımlarda senden haberler ulaştıracak bana, kara yeller ve ılık ılık eserek okşayacaklar aklımı. Kara dalgalar mendireği dövecek mutlaka her ilk yazda ve ben babanın selamı var uğultusuyla serinleyeceğim. Ve iki elim kanda olsa da sırsıcak bir esinti olacaksın yüreğimde, şahım, pirim, azizim… hayır, daima varsın…

 

Her sarısıcak sonbaharda ilk düşecek yağmur zerrecikleri ile vuracaksın can kapaklarımız, kırık camlarımıza. Gönülden bir merhaba ile buluşacağız yine damlaların berraklığında. Safça, en temiz, en arı, bey gibi beynelmilel. Kıçı kırık kirleticilere inat saflıkla yaşayacağız, yaşatacağız hatıralarını. Sevgiyle yeşerteceğiz umudu, yeniden filizlendireceğiz üç fidanları, on yıllardır bizden hiç esirgemediğin desteğinle.

 

Yazın balormanı ballandıran emeğin terinde, alın terimizi ellerimizin tersiyle sildiğimiz ıslaklıkta, seni bulacağız. Tam tekmil, güneşin bize ulaşan yüzünde nefesini. Işık demetinde, rehavet veren sıcaklığında seni koklayacağız parça parça. Ellerimizde, gözlerimizde, yüzlerimizde kaçak bir öpüş olacaksın, bizi hasretle hararetle kucaklayan, yeryüzüne ulaşan tanrı parçacığı enerji, kışımıza yaz gülü olacaksın, ar damarlarımıza nar.

 

Kışın sepeleyen, yağan karda yüzünün akıyla tane tane düşeceksin üstümüze, başımızın üstüne. Tertemiz bir kâinat sunacaksın düşlerimize. Kirlenmişe inat, kirlenmişliğe düşman, aksularımızı donduracaksın. Emanete ihanet edenlere apak bir vaat, söz, yemin, and olacaksın aklımıza doluşan. Hayat tılsımı olacaksın yalnızlığa inat, garipliğimize gayret...

 

Babam ilk yağacak karla dışarı çıkacağım, el tutar ayak yürür her fırsatta. Önce bir topak yapacağım, sulu kardan. Sonra elden ele dolaşacak, ellerimizi yakan kar topu. O topak sen olacaksın gittikçe büyüyen. Sevdiklerinin elini sırayla sıkan. Yürek sıkıntılarından kurtaran. Kurtuluşa yakın en çok deniz özleyecek seni, sonra ben…

 

Hiç korkmayacağım ölürüm diye. Biliyorum ki bekleyeceksin bir yerlerde, koruyacaksın yine yeniden, daima. Hain pusuları kırdığımda başımı gök kubbeye kaldırdığımda, gözlerimi puslu maviye diktiğimde binmilyontrilyonca zerrecik olarak doğduğumuza ve pamuk pamuk süzülüp yaşamı kucakladığımıza dünya şahit olacak.

 

O şahit ki hayatta seni, en çok seni seviyorum, billahi seviyordum can yoldaşım. Kanatlandın atlas maviliğe, o sınırsız boyuta uçtun. Kahramanca, yiğitçe yükseldin ebedi mutluluğa. Denizi karartan heyecanla. Hırslarımı bir kenara koyup, ayak izlerini takip edeceğim mevsim mevsim hiç sıkılmadan, yıllar yılı hiç usanmadan. Ve vakti zamanı geldiğinde namı değer bir son fasıl daha.

Sen rahat uyu babam…

Hiç yorum yok: