BABAM...
Bir son fasıl daha babam. O yüzden kısa görünse de derinliğine
sana uzayacak yüreğime kanaviçe gibi işlenen el yazması, göz nuru metinler.
Gönlümün son haykırışı olacak bu belki de. Veya bir daha ne zaman, nasılı asla
içermeyecek. Yaşarsak tek parça düşünülecek. Ancak mermer tabletlere ustalıkla kazınmış,
kara iklimin sert insanı, adam gibi adam, baba gibi baba, Ata yolunda ata
olarak adın daima yaşayacak. Biz de maalesef senin adından faydalanarak…
Bir kez daha vurgulamak isterim, yıllar yılı yanımdalığın,
yarenliğin, yoldaşlığın için nurol, baba. Babam olduğun için, her şey için, her
şeyin için sonsuz teşekkürler. Ya birimizden birimiz yaşamaz ise diye korktum
durdum yıllar yılı. Sonsuza dek sürmeyeceğini bilsem de hep var olalım istedim.
Birlikte yaşayalım istedim. Doğanın kanunu sen önden gittin. Meğer ne zormuş
sensizlik. Uzaktasın diye doktora anlattım neler oldu bittiyse, her şeyi sorup
öğrenirsin oralarda. Ama inan hiç orada değilim, iyi tanırsın beni. Zaten bu
fasıl başka fasıl babam.
Hiç yere fasıla girdi aramıza. Oysa hayattan alacaklıydık daha.
Birlikte yaşamak adına oldukça yüklü ödeyeceğimiz vardı kadere. Ama sen bizi sonsuzluğa
uçarak alacaklandırdın, yine borçlandık sana. Yine isyankâr, yine sitemkâr,
yine kalemkar olacağımız kesin çünkü keskin bir çentik attın aklımıza, bir yara
açtın yüreğimizde, küçücük bir evrene hapsettin bizi, özgürlüğe uçtun. Sonrası bu,
yok.
Kızma ama kızgınlığını özleyeceğim, babam. Hem sosyal hem
demokrat kimliğini taşıyacağım göğsümde gururla. Aşıladığın kızgınlıkla hayatta
kaldığım sürece yakama yapışan virüsleri canım pahasına silkeleyeceğim cehennem
ateşine. Tavına tavrına kurban olduğum, tavla oynadığımızı farz edip, feverana
başladığını düşleyeceğim her sinirlendiğimde. Kızıl kızmışlığım arasında
sihrini. Zaten sen mars ettin bizi baba, iki mars bir ters. Başka terslikler
vız gelir tırıs geçer…
Gelenek icabı göstermelik rahmetle anmasam da özenle
sakladığın rozetini takacağım yakama, cebimde meyve soyduğun bizim ora çakın sevdiğin
sokaklarda gezip dolaşacağım. Çınaraltı`nda bir susamlı simitle demli bir çay
içeceğim. Sarıyer`de börek yiyip, kasımpaşa’da işkembe zerde veya kelle paça
içip, Sarayburnu`nda denizi koklayacağım. Burnumda o çok sevdiğin yosun kokusu,
o tuzlu ıslaklığı içime çekeceğim her daraldığımda. Öyle sıkı kucaklayacağım ki
deli dalgaları, iliklerimde hissedeceğim seni babam.
Gözlerimi her kapadığımda, özüme yüzüme parlayan o keskin
orağı göreceğim. Kızgın alevler arasında güneş rengi orak, karşımda parlayacak,
tam burnumun ucunda. Ağır bir çekiç ağır ağır beynimi dövecek. Belim bükülecek,
boğazım kuruyacak, yüreğim kanayacak, eriyeceğim yavaş yavaş, Babam silme kaybedeceğim
belki de yarışı ama asla korkmayacağım sayende. Ata kaybetmek böyleymiş demek
ki cevval cesaretlendiriyor...
Her ne gelse başıma, başım belalarda kalsa her seferinde arınacağım
kısa sürede. Aranmayacağım başkasını. Direncim olacak sana diye içime akıttığım
her sıcak gözyaşı damlası. Damlasına kıyamadan her zerresinde fırtınalar
koparacağım. Ve o fırtınalar benden sana haber havadis ve sonunda mahsus selamlar
taşıyacak yıllar boyunca.
Bana can veren, kan veren canım babam. Kanım, kandaşım,
arkadaşım, yoldaşım… artık yoksun evet. Gün olur dahanın dahası çıkmaza
girersem, dava niyetine rüzgarları dinleyeceğim. Rüzgâra kulak verip dikkat
kesileceğim. İşte çok sıkıldığım o anlarda, beter bunalımlarda senden haberler
ulaştıracak bana, kara yeller ve ılık ılık eserek okşayacaklar aklımı. Kara
dalgalar mendireği dövecek mutlaka her ilk yazda ve ben babanın selamı var
uğultusuyla serinleyeceğim. Ve iki elim kanda olsa da sırsıcak bir esinti
olacaksın yüreğimde, şahım, pirim, azizim… hayır, daima varsın…
Her sarısıcak sonbaharda ilk düşecek yağmur zerrecikleri ile
vuracaksın can kapaklarımız, kırık camlarımıza. Gönülden bir merhaba ile
buluşacağız yine damlaların berraklığında. Safça, en temiz, en arı, bey gibi beynelmilel.
Kıçı kırık kirleticilere inat saflıkla yaşayacağız, yaşatacağız hatıralarını.
Sevgiyle yeşerteceğiz umudu, yeniden filizlendireceğiz üç fidanları, on
yıllardır bizden hiç esirgemediğin desteğinle.
Yazın balormanı ballandıran emeğin terinde, alın terimizi
ellerimizin tersiyle sildiğimiz ıslaklıkta, seni bulacağız. Tam tekmil, güneşin
bize ulaşan yüzünde nefesini. Işık demetinde, rehavet veren sıcaklığında seni
koklayacağız parça parça. Ellerimizde, gözlerimizde, yüzlerimizde kaçak bir
öpüş olacaksın, bizi hasretle hararetle kucaklayan, yeryüzüne ulaşan tanrı
parçacığı enerji, kışımıza yaz gülü olacaksın, ar damarlarımıza nar.
Kışın sepeleyen, yağan karda yüzünün akıyla tane tane
düşeceksin üstümüze, başımızın üstüne. Tertemiz bir kâinat sunacaksın düşlerimize.
Kirlenmişe inat, kirlenmişliğe düşman, aksularımızı donduracaksın. Emanete
ihanet edenlere apak bir vaat, söz, yemin, and olacaksın aklımıza doluşan.
Hayat tılsımı olacaksın yalnızlığa inat, garipliğimize gayret...
Babam ilk yağacak karla dışarı çıkacağım, el tutar ayak
yürür her fırsatta. Önce bir topak yapacağım, sulu kardan. Sonra elden ele
dolaşacak, ellerimizi yakan kar topu. O topak sen olacaksın gittikçe büyüyen.
Sevdiklerinin elini sırayla sıkan. Yürek sıkıntılarından kurtaran. Kurtuluşa
yakın en çok deniz özleyecek seni, sonra ben…
Hiç korkmayacağım ölürüm diye. Biliyorum ki bekleyeceksin
bir yerlerde, koruyacaksın yine yeniden, daima. Hain pusuları kırdığımda başımı
gök kubbeye kaldırdığımda, gözlerimi puslu maviye diktiğimde binmilyontrilyonca
zerrecik olarak doğduğumuza ve pamuk pamuk süzülüp yaşamı kucakladığımıza dünya
şahit olacak.
O şahit ki hayatta seni, en çok seni seviyorum, billahi seviyordum
can yoldaşım. Kanatlandın atlas maviliğe, o sınırsız boyuta uçtun. Kahramanca,
yiğitçe yükseldin ebedi mutluluğa. Denizi karartan heyecanla. Hırslarımı bir
kenara koyup, ayak izlerini takip edeceğim mevsim mevsim hiç sıkılmadan, yıllar
yılı hiç usanmadan. Ve vakti zamanı geldiğinde namı değer bir son fasıl daha.
Sen rahat uyu babam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder