4 Mayıs 2021 Salı

NİSAN-SON

 

EN İYİ YAZI, SON YAZI...

En iyi yazı yoktur, son yazı vardır. Yaz ortası buzdan kılıç olarak kalmak ve elde kalem, akılda ütopist cennet gözüpek cehennem ateşine atılmak vardır. Varolmanın gereği de budur. Yok olma gerçeği de...

Yazmak, yaratıcılık ve artı değer üretimidir. Bakış açısı ve çözüm sunusuyla renklenen ve değerlenen zirveye tırmanıştır. Doğanın kalıplarını kırmaya pik yapıştır, kişiye yazılma özele ve genele yazma dipsizliğidir. O yüzden en iyi yazan yoktur, son yazısını yazmayan vardır. Çürük ruhları doğruluk ilkesiyle tımar etmek için, yok oluş pahasına direnen vardır...

Talimhane tımarhane estetizmine, estek kösteklerle hizmet ederleri düz duvara yapıştırmak amaçtır yazıda. Bu uğurda son ana dek yazıcılık üssünü siper edinenlerin edimidir her yazı. O nedenle yazarken yazgıyı bir kenara koymak edip ister, edibe ister...

En iyi yazıyı yazmak için kendiyle barışık, en kötü düşüşü ilerlemek olan büyük işgücüne eylemsel katkıdır yazarlık. Deneyimsel zihin aktarımcılığı üç beş tümceyle, tümüne tümden geliş tüme varış hassaslığıdır yazarlık. Tamirhane müdürlüğüdür.

En iyi yazı veya en iyi yazar yoktur. Sadece son yazısını yazmayan ama eli kulağında bir gün yazacak olan yazar vardır. Zaten yazı kışı beklemeden, en etkili metni sınayacak, muhteşem kurguyu fiyakalı canlandıracak, hayatta her an her şeyin olabileceğini kanıtlayacak bir yazarlık Akademisi aidiyetidir yazmak. Hiç beklentisi vardır ve o beklentinin temel kaidesi de son yazı en iyi yazıdır fikridir. Kim ne derse desin işte odur pişmek, olmak...

Son yazı da en iyi yazı değildir. En iyi yazı, en son yazıdır. Akıl kutusundan ne çıkacağına bağlıdır her şey. Ve özlemlenen her neyse ona göre tümlenir tümceler. Nice yazı yazılır ve peşine uçuşur yorumlar. O zaman oturulur yeniden yazılır. Kusursuz kurguya kilitlenir yaratıcı güç. Yeniden yeniden açılır sihirli kutu. Ve tekdüzeliği terkeden parçalar bir bir yerden toplanır. Tehlikeli yolculukta tekerrüre düşmeden yerli yerine bir güzel döşenir. Belki yine en iyi yazı olmayacaktır ama en son yazı, en iyisidir...

Gerçek bildirime alçakgönüllü son katkıdır bu katıksız gerçeklik. Belki suç ortaklığıdır en hayırlısına. En iyi yazıya son ilişme gayretidir. Öze katkısı ise ilelebet var olmaktır...

En iyi yazının ilki sonu  yoktur, sonun başlangıcı vardır. Her yeni başlangıç ise ustalığa ilk dokunuştur. Var olmanın gereği, aslolan kara yazgıda yok oluş, en iyi yazıda kurtuluştur...

 

MODEL ZİHNİYET VE MEMLEKETE ÖZGÜ TAM KAPANMA...

Pervasız pic virüse karşı koca dünyada, ilk başlarda cılkı çıkmış politikalar ileri sürüldü. Her yerde grafiklerle süslenmiş, hatır satır, kara vicdanlı gönül ilişkileriyle düzenlenmiş katran karası karartmalar, eti budu belli, edi büdü siyaseti güdüldü. Sonra bu  model zihniyet kıtalararası her yerde modalaştı.  Ve kopyacı ve çürük model zihniyetin esiri milyonlar, milyarlar virüs salgınına savruldu. Her açıdan ilgilenilmesi gereken virüs salgını dört bir yanda Mevlam kayıra bazlı salındı çayıra. Dalgaya kapılan figürler fişlendi o kadar.

İki arada bir derede çalındı milyarlar. Ve deniz bitti. En nihayet niçini nasılı muamma, malumu mutlaka memlekete özgü tam kapanma geldi. Mecburiyetten getirildi...

Çünkü uzun süredir yerli sermaye zaten zordaydı. Virüsle birlikte gayet güçlü görünen keskin iradeli varsayılan ve tüm dünyaya egemen çokuluslu sermaye de felce uğradı. Tüm olanlar karşısında iki yüzlü pompacılık, ikircikli yaklaşımlar, doğruyu söyleyenleri değersizleştirme çabasıyla geçiştirildi. Virüsle mücadelede en önemli günler hiç edildi. Tek dert iktidar kalma, zemin kaymasını önleme girişimleriydi. Değişmez tabiyet, tabela tuzağıyla çağın pandemisi de kullanıldı. Biriken tüm açık hesaplar vazifeden sayıldı, bir bir üstlenildi, beytülmaldan halledildi. İş tamama erdirilince de alan satan razı, elde sıfır tam karantinaya geçildi...

Oysa Dünyaya, günlük hayatlara, yüzyılın belası virüs düşünce, memlekette bu körlük ve sığlık versiyonu terk edilmeliydi. Yıllar dahilinde bir kez olsun sağlık tehlikedeymiş, merkezi çark durmuş, ekonomi çökmüş, milyarlar uçmuş önemsenmeliydi. Ancak vizyonda hep uyduruk kurgusal yanıltmalar. Bu halde bile çürük güce ve azgın hırsa aşkın güven. Bildik nunmaralar, pik-dip, dimdik maskaralık. Soytarıların marifetiyle felaketi hep bir yerlere yaslama dürtüsü. Tek dert beylik paşalık derdi. Gelinen nokta memlekete özgü, tam kapanma...

Peki virüsün sonunda mutlaka mecal bırakmayacağı dünya ölçeğinde örneklerle besbelliyken mecazi yakıştırmalarla niçin oyalanıldı. Olmadık pozda, virüsle dudak dudağa yakınlaşmalara neden gözler kakapatıldı. Mecburiyet başka, bambaşka iken gelecek kuşaklara miras kalacak denli ayarsızlık niçin baştan hesaplanmadı. Kutlu değerlerle büyük kapışma ve toptan parçalanma endeksine niye prim tanındı.

Aylarca klişe iddialar, inanılmaz iyimser rakamlar ortaya koyularak, gerçekleri gündelik perdeleme tavrı elde patladı. Sorumluların yarınlarda hesabını veremeyeceği facia bir durum oluştu. Yurtta ve dünyada birincilik ve uluslar birinci liginden düşüş. Ama jargon belli, hep aynı jargon. Kötünün iyisine tapınma veya en kötüye birinciliklerle bile milletle alay edercesine böbürlenme. Model zihniyetin modalaştırdığı tüm dünyada demode olmuş, demokrasiyi tüketme modunda devam. Mantıklı ve makul tepkileri bile tam karşıtlık çerçevesinde görme politikası. Meğer köken, sınıf ve toplum yapısı ayırmayan virüs picine karşı kafadan sıkma her şey buraya kadarmış. Aç açık, tam da memlekete özgü tam kapanma...

Açlık tokluk en can alıcı mesele elbette. Ama yıllar yılı yerli ve milli abartısıyla kapitalizme ve emperyalizme uzun ve eş zamanlı yataklık ve yatkınlığın maliyetinin çok ağır olacağı belliydi. Tüm söylenenlere kulaklar tıkandı. Ve bedel ağır olunca elde ne var ne yok, yedek akçası dahil direkt belli kesimlere aktarıldı.  Böylece felaket önleme taktikleri de karnaval havasında ve taşeron zihniyetiyle geçiştirildi. Geçim derdine düşmüş milyonlara ise zırnık destek yok, kırtik yardım yok, yok oğlu yok. Hatta milletin sırası gelen yaş odaklı kısmı için birinci veya ikinci aşılar bile yok. Hısımlara her bir şey var. Allah etmesin herkes virüsün eline kaldı...

Kalakalındı resmen, sınıfta kalındı. Model zihniyetin yeti, beti, keti, seti, meti, miti, biti, iti kafi derecedeyken  hiçbiri yetmedi. Topu, toptan itibar kaybetti. Devlet zedelendi. Denenen her türlü varyasyon tutmayınca,  dünyanın resmen ortada kaldığında uyguladığı son cepheye çekilmek zorunda kalındı. Memlekete özgü, milletin iflahını sökecek tam kapanma...

Varsıl model zihniyetler tüm dünyada virüs ile doğru orantılı çöküşten yırtmak üzre. Ancak kopyacıları bu geçici çöküş yüzünden virüsten kurtulmak adına tutarlı dengeli, merkezi adaptasyonlar da geciktirildi. Geciktikçe de kabile normlarındaki kurgu manevralarla hayatlara dokunulamadı. Maddiyat ve maneviyat ileri seviyede kan kaybetti. Emek ve ekmek derdinde hayatlar ve değişen hayata ilişkin otoriter tercihler tüm direnç pozisyonlarını da negatif etkiledi. Tek pozitif kalan kotona virüs pici oldu. Durumdan vazife çıkarmalar gündeme girdi. Evden de olsa vazife çıkarmaya hevesli model zihniyetin işbirlikçileri iş başına geçti. Fettan fırsatçılığa devam edildi. Gereksiz çıkarcılık, genetik inkarcılık virüsle birleşti, iş hepten çığırından çıktı. Peşine tam kapanma. Memlekete özgü karantina...

Dünya kafadan koptu ama virüs melanetini yakında def eder. Diğer dünyada, demoda model zihniyet hala despotik havalarla diriliş havasında. Bu çeşit havalanmalar nereye kadar, belli değil ama pervasız pic virüs, cılkı çıkmış politikalar yüzünden pikin pikini yaptı. Dünyanın cinsine cibiliyetine dek yürüdü ama kraldan çok kralcılar yüzünden sırf bu memlekette krallar gibi barındı.

Bakıldığında hayatta kalmak için evde kal modasıyla virüse karşı çıkılamadı. Model zihniyet yeni açılımlar da  güncelleyemedi. Dünya eve sığıyordu belki ama içerde geçirilen zamanla birlikte evler dünyaya çok fazla geldi. Yani model zihniyet yüzünden, geçim derdi kapıya dayandı. Parola patates soğan, memleket yokistan...

Şimdi millet bu tam karantina da neyin nesi diyecek denli zorda. Ama aç açık olunsa da tam kapanma akıllarda kalan tek çare. Bu program da tutmaz, soruna çözüm olmazsa eğer tek suçlu baştan beri belli. Besbelli.

Tek sorumlu CeHaPe zihniyeti...

VİRÜSLE DEĞİŞEN HAYAT TİPİ...

Binlerce yılın kazanımları, sosyal birikimi, hayat tarzları, virüs marifetiyle sanki değişti. Mevcut hayat tipi böyle giderse, virüse bağlı daha da değişecek gibi. Sanki hayat bambaşka tipe dönüşecek...

Zaten pandemiyle hayatın içine gizlenmiş makul sınırlar çoktan aşıldı. Daha da aşılacak gibi. Nice kapılar kapanacak, belki yeni kapılar açılacak. Ve Hayat yeniden kendi özel koşullarını oluşturacak. Tarih özeli geneli, etkileyen etkilenen her şeyi, geleceğe biriktirecek. Virüs sonrası sanki geçmişten çok geleceğe odaklanılacak. Virüs öncesi ve virüs sonrası tarihsel milad olacak...

Çok yakında yüzlerce yılın bütünlediği karakteristik öğelerden de kopulacak. Bir çoğu ötelenecek. Bu virüssel sıkışmayla renksizleşen hayat, hayatta kalmak koşuluyla yeniden renklenecek, biçimlenecek. İçgüdüsel izlenimler ve acı deneyimler bambaşka bir hayat tipini tetikleyecek. Hayat evrelenecek. Hayat insan onurunu koruyan konuma evrilecek...

Virüs yüzünden sosyal denge ve toplumsal uyum bir anda bozulduğundan, hayatın daha da bozulacağı iyice perçinlendi. O nedenle virüs def edildiğinde umulanın aksine bir dünya var edilecek. Enine boyuna egemen dünyanın ve eşsiz farz edilen karakterlerin zayıflığı ve gizemli hafifliği çokça tartışılacak...

Yüzyılın sınırlarını ve sınıflarını hiçe sayan virüs sonrası, büyük yürüyüş başlayacak. Katmanlarca kıymeti harbiyesi bilinmeyenlere kesin dönüş gerçekleşecek. Ve en başta hayatı düzenleyen tüm ilkeler, ögeler ve örgütlenmeler sil baştan değerlendirilecek...

Sol tahlilde kazanımlar ve kaybedilenler terazisinde tartılan mevcut hayat tarzları, usulünce kendi prototipini yaratacak. Belki de yüzlerce binlerce yılın birikimleri, bu yeni hayat tipinde yankı bulmayacak. Yer alamayacak...

Çünkü virüs tüm dünyada trajik ve dramatik ölçülerde bir kırılma yaşattığından bu kıyım daima baz alınacak. Kusuru bulunanlar asla affedilmeyecek. Umulan o ki bir daha böylesi acze düşülmemesi babında dönem ayrıntıları üzerinden ayrı bir hayat tipi tasarlanacak. Kıstaslar ayarlanacak. Kimlikler yenilenecek...

Sözde egemen sermaye, emperyal hakimiyet çerçevesindeki anlayışların anlayışsızlığı, etik eksikliği, duvar duyarsızlığı pandemi sürecinde test edildiğinden ilk fırsatta topu bırakılacak. Bir daha bu denli teste tabi tutulamaz düzeyde yeni bir hayat tipi formatlanacak...

Hayata dair soyut değerlemelerin tümünün hiçbir işe yaramadığı açıkça görüldüğünden yüzyılın, bin yılın tüm görgüleri somuta indirgenecek. İllaki indirgenemeyenler hayat rafından indirilecek...

Her türlü faciaya, türdeş felakete, özellikle korona virüse açık davetiye çıkaranlar ve hayat tarzları, yıkımın önceden kestirilemeyişi, bir şey olmaz boş verdimciliği ve self ısrarcılığının getirisi götürüsü bir bir yeniden hesaplanacak. Eksik kısmi kapanmalar sonrasında girilen tam karantinanın  neticesi de her şeyi belirleyecek. Ve nihayetinde yeni hayat tipinde tüm sorunlar bilimle, bilinçle, bilinçlenmeyle halledilecek...

Binlerce, on binlerce yılın birikimi hayat tarzları, çeşitlenen ve renklenen dünyayı tek renge zorladığında neler olacağı virüs salgınıyla görüldüğünden başka yol yok. Korona virüs saldırısında mevcut hayat tipleri, idare eder kurgunun bozulduğunu gördüğünden başka yol tutulacak.

Yaşananlar hiç

unutulmayacak ve hayat tiplerini değiştiren virüse, tersine akıntıya çare bulunamadığı her zaman öne çıkacak. Ayrıva virüsün önünün alınamadığı gerçeği asla yalanlanamayacak...

Diğer yandan kolay kolay değişmez denilen nüfuz ve nüfus bambaşka hayat tiplerine dönüşecek. Dört bir tarafı düşman çevrili yarımadada kısır dogmalar ve dost aldatmacasıyla biçimlenen hayat tarzları kendine gelecek. Veya kendini kaybedecek.

Haliyle hiç durmaksızın yeni doğal yaşam koşulları hazırlanarak, mevcut hayat başka bir tipe evrilecek.

İşte o günleri görebilmek için şimdilik evde kalmak ve tam karantinaya harfiyen uymak lazım. Aksi taktirde, zaman ve mekan ötesi hayata toplu yolculuklar devam eder...

CAN DÜŞÜNCE CANAN...

Cana can veren canan, daima düşüncedir. Aslı bu nesli hu, can düşünür canan düşünce. Çünkü bir gün mutlaka can düşünce, geride bırakılan cananın düşün kalitesi yaşatır her ölümlüyü. Canan, can vereni an ve an ölümsüzleştirir ve amaç hasıl olur...

Kısa veya uzun hiç değişmez, her dem ömrün ayrıştırıcı ve dönüştürücü gücüdür düşünce. Canlandırır ve yaratır. Zaten taçlanmak veya taşlanmak arası, düşünceyle iç içe geçmiş bir yaşamı yaşlanmaktır eğrisi doğrusu. Budur mesele. Meselenin özü düşünce. Ele avuca sığmaz, sınır mınır tanımaz canandır, düşünce. O yüzden her dem çok düşünmek gerekir...

Durduk yerde düşünce, en önce can yanar. Yangın vuran da dinlenip demlenip tekrardan dillenmek, dirilmek için uzun süre soluklanmak şarttır. Birinci şart ölümsüzlüğün nimetlerinden faydalanmak ve güç toplamaktır. Dillere destan bir efsane, gelecekte unutulması zor bir klasiktir cana can katan canan olan düşünce. Birincil şartın sonrası özgürlük. İkincil taht ise ölümsüzlüktür...

Canın cananı düşünce olunca tüm güzellikler bir bir ortaya serilir. Perde kapansa bile gösteri devam eder usulünce. Gaydesinde sürerken sürgün, çoğu kere öyküler düşer ama öykücüler düşmez asla. Her ölümlü, can düşmanlarından bir öykü sakladıkça yeter zaman...

Belki canlar sallanır ama cana can veren canan yine düşüncedir. Can düşer. Can düşünce, cananın bir parçası düşeni diriltir, ölümsüzlüğü sunar. İşte öylesi ölümler ilkbahar gibi güzeldir. Sonbahar ise başka bir canan faslı...

Cana can değende bile en büyülü canan yine düşüncedir. Çünkü düş gücü üretir kaliteyi ve düşünce canı var eder doğandan ölüme ve ötesine. Var mı? ötesine, demir atar binlerce karakter. Merhametini kaybeden karakterini kaybeder babında her karakterli adım ve kararlı duruş evrim geçirir. Her yeni durumda yine cana can olur düşünce. Devrimler cana canan. Böylece can sıkıntısı ve en karanlık düşler dağılır. Düşün ile donatılan muhabbet sofrası kurulur. Artık kaç kişilikse davet baş köşeye can ile canan, düş ile gerçek, düşün ile düşünce kurulur. Ve kalıpsızların halline divan kurulur...

Canan, cana can ekleyen düşüncedir. Kusursuzdur. Cana canan düşünce, en baştaki güvendir, düşünceliliktir. Zaten hayatın kalitesi düşünce anlaşılır. Canın önemi ise düşürülünce. Cananın doğru rengi ise güven yitirilince. Yitik kuşak yazgısıdır, sırf anılar biriktirdikçe yaşanır ve yaşatılır. Berrak birikintiler düşüncesizce veya her ne düşünceyle olursa olsun boşuboşuna harcanırsa, cana çamur bulaşır, süt bulanır ve boşa düşülür...

Elbette düşenin dostu kalmaz. Ve düşün diyarında can sıkan, can sıçratan günlere,  kızıl güller açar. Açılmaz olaydı denilen nice açılımlar, niyesi bol can kırıklıkları yaşanır. Yana yakıla can dengi canan aranır. Elbet zor bulunur...

Bu arada aşılması zor kısır döngü, sahte can eklentisi ve sığ canan algısıyla kurulur. Peşi sıra seyirtir sıkıntılar. Cana saplanan süngü baştan sona düşüncesizlik ürünüdür. Ve her türlü sürümü, kutlu doğan dahil herkese ölümü çabuklaştırır. Yani can düşünce, canan da düşer.

Ancak can paresi ölümlülere, canan eliyle ölümsüzlüğün ana gayesi mutlaka değer.

Değer ve can ile canan yüzleşmesinde yücelen daima düşünce olur. Düşünce önce tüm sahtekarları değersizleştirir. Sonra...

Hiç yorum yok: