EN İYİ YAZI, SON YAZI...
En iyi yazı yoktur, son yazı vardır. Yaz ortası buzdan
kılıç olarak kalmak ve elde kalem, akılda ütopist cennet gözüpek cehennem
ateşine atılmak vardır. Varolmanın gereği de budur. Yok olma gerçeği de...
Yazmak, yaratıcılık ve artı değer üretimidir. Bakış
açısı ve çözüm sunusuyla renklenen ve değerlenen zirveye tırmanıştır. Doğanın
kalıplarını kırmaya pik yapıştır, kişiye yazılma özele ve genele yazma
dipsizliğidir. O yüzden en iyi yazan yoktur, son yazısını yazmayan vardır.
Çürük ruhları doğruluk ilkesiyle tımar etmek için, yok oluş pahasına direnen vardır...
Talimhane tımarhane estetizmine, estek kösteklerle
hizmet ederleri düz duvara yapıştırmak amaçtır yazıda. Bu uğurda son ana dek
yazıcılık üssünü siper edinenlerin edimidir her yazı. O nedenle yazarken
yazgıyı bir kenara koymak edip ister, edibe ister...
En iyi yazıyı yazmak için kendiyle barışık, en kötü
düşüşü ilerlemek olan büyük işgücüne eylemsel katkıdır yazarlık. Deneyimsel
zihin aktarımcılığı üç beş tümceyle, tümüne tümden geliş tüme varış
hassaslığıdır yazarlık. Tamirhane müdürlüğüdür.
En iyi yazı veya en iyi yazar yoktur. Sadece son
yazısını yazmayan ama eli kulağında bir gün yazacak olan yazar vardır. Zaten
yazı kışı beklemeden, en etkili metni sınayacak, muhteşem kurguyu fiyakalı
canlandıracak, hayatta her an her şeyin olabileceğini kanıtlayacak bir yazarlık
Akademisi aidiyetidir yazmak. Hiç beklentisi vardır ve o beklentinin temel
kaidesi de son yazı en iyi yazıdır fikridir. Kim ne derse desin işte odur
pişmek, olmak...
Son yazı da en iyi yazı değildir. En iyi yazı, en son
yazıdır. Akıl kutusundan ne çıkacağına bağlıdır her şey. Ve özlemlenen her
neyse ona göre tümlenir tümceler. Nice yazı yazılır ve peşine uçuşur yorumlar.
O zaman oturulur yeniden yazılır. Kusursuz kurguya kilitlenir yaratıcı güç.
Yeniden yeniden açılır sihirli kutu. Ve tekdüzeliği terkeden parçalar bir bir
yerden toplanır. Tehlikeli yolculukta tekerrüre düşmeden yerli yerine bir güzel
döşenir. Belki yine en iyi yazı olmayacaktır ama en son yazı, en iyisidir...
Gerçek bildirime alçakgönüllü son katkıdır bu katıksız
gerçeklik. Belki suç ortaklığıdır en hayırlısına. En iyi yazıya son ilişme
gayretidir. Öze katkısı ise ilelebet var olmaktır...
En iyi yazının ilki sonu yoktur, sonun başlangıcı vardır. Her yeni
başlangıç ise ustalığa ilk dokunuştur. Var olmanın gereği, aslolan kara yazgıda
yok oluş, en iyi yazıda kurtuluştur...
MODEL ZİHNİYET VE MEMLEKETE ÖZGÜ TAM KAPANMA...
Pervasız pic virüse karşı koca dünyada, ilk başlarda
cılkı çıkmış politikalar ileri sürüldü. Her yerde grafiklerle süslenmiş, hatır
satır, kara vicdanlı gönül ilişkileriyle düzenlenmiş katran karası karartmalar,
eti budu belli, edi büdü siyaseti güdüldü. Sonra bu model zihniyet kıtalararası her yerde
modalaştı. Ve kopyacı ve çürük model
zihniyetin esiri milyonlar, milyarlar virüs salgınına savruldu. Her açıdan
ilgilenilmesi gereken virüs salgını dört bir yanda Mevlam kayıra bazlı salındı
çayıra. Dalgaya kapılan figürler fişlendi o kadar.
İki arada bir derede çalındı milyarlar. Ve deniz
bitti. En nihayet niçini nasılı muamma, malumu mutlaka memlekete özgü tam
kapanma geldi. Mecburiyetten getirildi...
Çünkü uzun süredir yerli sermaye zaten zordaydı.
Virüsle birlikte gayet güçlü görünen keskin iradeli varsayılan ve tüm dünyaya
egemen çokuluslu sermaye de felce uğradı. Tüm olanlar karşısında iki yüzlü
pompacılık, ikircikli yaklaşımlar, doğruyu söyleyenleri değersizleştirme
çabasıyla geçiştirildi. Virüsle mücadelede en önemli günler hiç edildi. Tek
dert iktidar kalma, zemin kaymasını önleme girişimleriydi. Değişmez tabiyet,
tabela tuzağıyla çağın pandemisi de kullanıldı. Biriken tüm açık hesaplar
vazifeden sayıldı, bir bir üstlenildi, beytülmaldan halledildi. İş tamama
erdirilince de alan satan razı, elde sıfır tam karantinaya geçildi...
Oysa Dünyaya, günlük hayatlara, yüzyılın belası virüs
düşünce, memlekette bu körlük ve sığlık versiyonu terk edilmeliydi. Yıllar
dahilinde bir kez olsun sağlık tehlikedeymiş, merkezi çark durmuş, ekonomi
çökmüş, milyarlar uçmuş önemsenmeliydi. Ancak vizyonda hep uyduruk kurgusal
yanıltmalar. Bu halde bile çürük güce ve azgın hırsa aşkın güven. Bildik
nunmaralar, pik-dip, dimdik maskaralık. Soytarıların marifetiyle felaketi hep
bir yerlere yaslama dürtüsü. Tek dert beylik paşalık derdi. Gelinen nokta memlekete
özgü, tam kapanma...
Peki virüsün sonunda mutlaka mecal bırakmayacağı dünya
ölçeğinde örneklerle besbelliyken mecazi yakıştırmalarla niçin oyalanıldı.
Olmadık pozda, virüsle dudak dudağa yakınlaşmalara neden gözler kakapatıldı.
Mecburiyet başka, bambaşka iken gelecek kuşaklara miras kalacak denli
ayarsızlık niçin baştan hesaplanmadı. Kutlu değerlerle büyük kapışma ve toptan
parçalanma endeksine niye prim tanındı.
Aylarca klişe iddialar, inanılmaz iyimser rakamlar
ortaya koyularak, gerçekleri gündelik perdeleme tavrı elde patladı.
Sorumluların yarınlarda hesabını veremeyeceği facia bir durum oluştu. Yurtta ve
dünyada birincilik ve uluslar birinci liginden düşüş. Ama jargon belli, hep
aynı jargon. Kötünün iyisine tapınma veya en kötüye birinciliklerle bile
milletle alay edercesine böbürlenme. Model zihniyetin modalaştırdığı tüm
dünyada demode olmuş, demokrasiyi tüketme modunda devam. Mantıklı ve makul
tepkileri bile tam karşıtlık çerçevesinde görme politikası. Meğer köken, sınıf
ve toplum yapısı ayırmayan virüs picine karşı kafadan sıkma her şey buraya
kadarmış. Aç açık, tam da memlekete özgü tam kapanma...
Açlık tokluk en can alıcı mesele elbette. Ama yıllar
yılı yerli ve milli abartısıyla kapitalizme ve emperyalizme uzun ve eş zamanlı
yataklık ve yatkınlığın maliyetinin çok ağır olacağı belliydi. Tüm söylenenlere
kulaklar tıkandı. Ve bedel ağır olunca elde ne var ne yok, yedek akçası dahil
direkt belli kesimlere aktarıldı.
Böylece felaket önleme taktikleri de karnaval havasında ve taşeron
zihniyetiyle geçiştirildi. Geçim derdine düşmüş milyonlara ise zırnık destek
yok, kırtik yardım yok, yok oğlu yok. Hatta milletin sırası gelen yaş odaklı
kısmı için birinci veya ikinci aşılar bile yok. Hısımlara her bir şey var.
Allah etmesin herkes virüsün eline kaldı...
Kalakalındı resmen, sınıfta kalındı. Model zihniyetin
yeti, beti, keti, seti, meti, miti, biti, iti kafi derecedeyken hiçbiri yetmedi. Topu, toptan itibar
kaybetti. Devlet zedelendi. Denenen her türlü varyasyon tutmayınca, dünyanın resmen ortada kaldığında uyguladığı
son cepheye çekilmek zorunda kalındı. Memlekete özgü, milletin iflahını sökecek
tam kapanma...
Varsıl model zihniyetler tüm dünyada virüs ile doğru
orantılı çöküşten yırtmak üzre. Ancak kopyacıları bu geçici çöküş yüzünden
virüsten kurtulmak adına tutarlı dengeli, merkezi adaptasyonlar da
geciktirildi. Geciktikçe de kabile normlarındaki kurgu manevralarla hayatlara
dokunulamadı. Maddiyat ve maneviyat ileri seviyede kan kaybetti. Emek ve ekmek
derdinde hayatlar ve değişen hayata ilişkin otoriter tercihler tüm direnç
pozisyonlarını da negatif etkiledi. Tek pozitif kalan kotona virüs pici oldu.
Durumdan vazife çıkarmalar gündeme girdi. Evden de olsa vazife çıkarmaya
hevesli model zihniyetin işbirlikçileri iş başına geçti. Fettan fırsatçılığa
devam edildi. Gereksiz çıkarcılık, genetik inkarcılık virüsle birleşti, iş
hepten çığırından çıktı. Peşine tam kapanma. Memlekete özgü karantina...
Dünya kafadan koptu ama virüs melanetini yakında def
eder. Diğer dünyada, demoda model zihniyet hala despotik havalarla diriliş
havasında. Bu çeşit havalanmalar nereye kadar, belli değil ama pervasız pic
virüs, cılkı çıkmış politikalar yüzünden pikin pikini yaptı. Dünyanın cinsine
cibiliyetine dek yürüdü ama kraldan çok kralcılar yüzünden sırf bu memlekette
krallar gibi barındı.
Bakıldığında hayatta kalmak için evde kal modasıyla
virüse karşı çıkılamadı. Model zihniyet yeni açılımlar da güncelleyemedi. Dünya eve sığıyordu belki ama
içerde geçirilen zamanla birlikte evler dünyaya çok fazla geldi. Yani model
zihniyet yüzünden, geçim derdi kapıya dayandı. Parola patates soğan, memleket
yokistan...
Şimdi millet bu tam karantina da neyin nesi diyecek
denli zorda. Ama aç açık olunsa da tam kapanma akıllarda kalan tek çare. Bu
program da tutmaz, soruna çözüm olmazsa eğer tek suçlu baştan beri belli.
Besbelli.
Tek sorumlu CeHaPe zihniyeti...
VİRÜSLE DEĞİŞEN HAYAT TİPİ...
Binlerce yılın kazanımları, sosyal birikimi, hayat
tarzları, virüs marifetiyle sanki değişti. Mevcut hayat tipi böyle giderse,
virüse bağlı daha da değişecek gibi. Sanki hayat bambaşka tipe dönüşecek...
Zaten pandemiyle hayatın içine gizlenmiş makul
sınırlar çoktan aşıldı. Daha da aşılacak gibi. Nice kapılar kapanacak, belki
yeni kapılar açılacak. Ve Hayat yeniden kendi özel koşullarını oluşturacak.
Tarih özeli geneli, etkileyen etkilenen her şeyi, geleceğe biriktirecek. Virüs
sonrası sanki geçmişten çok geleceğe odaklanılacak. Virüs öncesi ve virüs
sonrası tarihsel milad olacak...
Çok yakında yüzlerce yılın bütünlediği karakteristik
öğelerden de kopulacak. Bir çoğu ötelenecek. Bu virüssel sıkışmayla
renksizleşen hayat, hayatta kalmak koşuluyla yeniden renklenecek, biçimlenecek.
İçgüdüsel izlenimler ve acı deneyimler bambaşka bir hayat tipini tetikleyecek.
Hayat evrelenecek. Hayat insan onurunu koruyan konuma evrilecek...
Virüs yüzünden sosyal denge ve toplumsal uyum bir anda
bozulduğundan, hayatın daha da bozulacağı iyice perçinlendi. O nedenle virüs
def edildiğinde umulanın aksine bir dünya var edilecek. Enine boyuna egemen
dünyanın ve eşsiz farz edilen karakterlerin zayıflığı ve gizemli hafifliği
çokça tartışılacak...
Yüzyılın sınırlarını ve sınıflarını hiçe sayan virüs
sonrası, büyük yürüyüş başlayacak. Katmanlarca kıymeti harbiyesi bilinmeyenlere
kesin dönüş gerçekleşecek. Ve en başta hayatı düzenleyen tüm ilkeler, ögeler ve
örgütlenmeler sil baştan değerlendirilecek...
Sol tahlilde kazanımlar ve kaybedilenler terazisinde
tartılan mevcut hayat tarzları, usulünce kendi prototipini yaratacak. Belki de
yüzlerce binlerce yılın birikimleri, bu yeni hayat tipinde yankı bulmayacak.
Yer alamayacak...
Çünkü virüs tüm dünyada trajik ve dramatik ölçülerde
bir kırılma yaşattığından bu kıyım daima baz alınacak. Kusuru bulunanlar asla
affedilmeyecek. Umulan o ki bir daha böylesi acze düşülmemesi babında dönem
ayrıntıları üzerinden ayrı bir hayat tipi tasarlanacak. Kıstaslar ayarlanacak.
Kimlikler yenilenecek...
Sözde egemen sermaye, emperyal hakimiyet
çerçevesindeki anlayışların anlayışsızlığı, etik eksikliği, duvar duyarsızlığı
pandemi sürecinde test edildiğinden ilk fırsatta topu bırakılacak. Bir daha bu
denli teste tabi tutulamaz düzeyde yeni bir hayat tipi formatlanacak...
Hayata dair soyut değerlemelerin tümünün hiçbir işe
yaramadığı açıkça görüldüğünden yüzyılın, bin yılın tüm görgüleri somuta
indirgenecek. İllaki indirgenemeyenler hayat rafından indirilecek...
Her türlü faciaya, türdeş felakete, özellikle korona
virüse açık davetiye çıkaranlar ve hayat tarzları, yıkımın önceden
kestirilemeyişi, bir şey olmaz boş verdimciliği ve self ısrarcılığının getirisi
götürüsü bir bir yeniden hesaplanacak. Eksik kısmi kapanmalar sonrasında
girilen tam karantinanın neticesi de her
şeyi belirleyecek. Ve nihayetinde yeni hayat tipinde tüm sorunlar bilimle,
bilinçle, bilinçlenmeyle halledilecek...
Binlerce, on binlerce yılın birikimi hayat tarzları,
çeşitlenen ve renklenen dünyayı tek renge zorladığında neler olacağı virüs
salgınıyla görüldüğünden başka yol yok. Korona virüs saldırısında mevcut hayat
tipleri, idare eder kurgunun bozulduğunu gördüğünden başka yol tutulacak.
Yaşananlar hiç
unutulmayacak ve hayat tiplerini değiştiren virüse,
tersine akıntıya çare bulunamadığı her zaman öne çıkacak. Ayrıva virüsün önünün
alınamadığı gerçeği asla yalanlanamayacak...
Diğer yandan kolay kolay değişmez denilen nüfuz ve
nüfus bambaşka hayat tiplerine dönüşecek. Dört bir tarafı düşman çevrili
yarımadada kısır dogmalar ve dost aldatmacasıyla biçimlenen hayat tarzları
kendine gelecek. Veya kendini kaybedecek.
Haliyle hiç durmaksızın yeni doğal yaşam koşulları
hazırlanarak, mevcut hayat başka bir tipe evrilecek.
İşte o günleri görebilmek için şimdilik evde kalmak ve
tam karantinaya harfiyen uymak lazım. Aksi taktirde, zaman ve mekan ötesi
hayata toplu yolculuklar devam eder...
CAN DÜŞÜNCE CANAN...
Cana can veren canan, daima düşüncedir. Aslı bu nesli
hu, can düşünür canan düşünce. Çünkü bir gün mutlaka can düşünce, geride
bırakılan cananın düşün kalitesi yaşatır her ölümlüyü. Canan, can vereni an ve
an ölümsüzleştirir ve amaç hasıl olur...
Kısa veya uzun hiç değişmez, her dem ömrün ayrıştırıcı
ve dönüştürücü gücüdür düşünce. Canlandırır ve yaratır. Zaten taçlanmak veya
taşlanmak arası, düşünceyle iç içe geçmiş bir yaşamı yaşlanmaktır eğrisi
doğrusu. Budur mesele. Meselenin özü düşünce. Ele avuca sığmaz, sınır mınır
tanımaz canandır, düşünce. O yüzden her dem çok düşünmek gerekir...
Durduk yerde düşünce, en önce can yanar. Yangın vuran
da dinlenip demlenip tekrardan dillenmek, dirilmek için uzun süre soluklanmak
şarttır. Birinci şart ölümsüzlüğün nimetlerinden faydalanmak ve güç
toplamaktır. Dillere destan bir efsane, gelecekte unutulması zor bir klasiktir
cana can katan canan olan düşünce. Birincil şartın sonrası özgürlük. İkincil
taht ise ölümsüzlüktür...
Canın cananı düşünce olunca tüm güzellikler bir bir
ortaya serilir. Perde kapansa bile gösteri devam eder usulünce. Gaydesinde
sürerken sürgün, çoğu kere öyküler düşer ama öykücüler düşmez asla. Her ölümlü,
can düşmanlarından bir öykü sakladıkça yeter zaman...
Belki canlar sallanır ama cana can veren canan yine
düşüncedir. Can düşer. Can düşünce, cananın bir parçası düşeni diriltir,
ölümsüzlüğü sunar. İşte öylesi ölümler ilkbahar gibi güzeldir. Sonbahar ise
başka bir canan faslı...
Cana can değende bile en büyülü canan yine düşüncedir.
Çünkü düş gücü üretir kaliteyi ve düşünce canı var eder doğandan ölüme ve
ötesine. Var mı? ötesine, demir atar binlerce karakter. Merhametini kaybeden
karakterini kaybeder babında her karakterli adım ve kararlı duruş evrim
geçirir. Her yeni durumda yine cana can olur düşünce. Devrimler cana canan.
Böylece can sıkıntısı ve en karanlık düşler dağılır. Düşün ile donatılan
muhabbet sofrası kurulur. Artık kaç kişilikse davet baş köşeye can ile canan,
düş ile gerçek, düşün ile düşünce kurulur. Ve kalıpsızların halline divan kurulur...
Canan, cana can ekleyen düşüncedir. Kusursuzdur. Cana
canan düşünce, en baştaki güvendir, düşünceliliktir. Zaten hayatın kalitesi
düşünce anlaşılır. Canın önemi ise düşürülünce. Cananın doğru rengi ise güven
yitirilince. Yitik kuşak yazgısıdır, sırf anılar biriktirdikçe yaşanır ve
yaşatılır. Berrak birikintiler düşüncesizce veya her ne düşünceyle olursa olsun
boşuboşuna harcanırsa, cana çamur bulaşır, süt bulanır ve boşa düşülür...
Elbette düşenin dostu kalmaz. Ve düşün diyarında can
sıkan, can sıçratan günlere, kızıl
güller açar. Açılmaz olaydı denilen nice açılımlar, niyesi bol can kırıklıkları
yaşanır. Yana yakıla can dengi canan aranır. Elbet zor bulunur...
Bu arada aşılması zor kısır döngü, sahte can eklentisi
ve sığ canan algısıyla kurulur. Peşi sıra seyirtir sıkıntılar. Cana saplanan
süngü baştan sona düşüncesizlik ürünüdür. Ve her türlü sürümü, kutlu doğan
dahil herkese ölümü çabuklaştırır. Yani can düşünce, canan da düşer.
Ancak can paresi ölümlülere, canan eliyle ölümsüzlüğün
ana gayesi mutlaka değer.
Değer ve can ile canan yüzleşmesinde yücelen daima
düşünce olur. Düşünce önce tüm sahtekarları değersizleştirir. Sonra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder