17 Kasım 2017 Cuma

BAŞKA YAZI…

BAŞKA YAZI…
Boş hayatlar fincan fincan dökülürken kırk yıllık hatıralar kendiliğinden belirir. Belirsizlikte salınan hayat kuşu aniden özgürleşiverir. Tutsak kuşlar özgürleşiverince de alında çizik çizik yılların bereketi terler. Ve diller dilden anlamazlara binlerce yıldır pes etmedik hep dayılandık söyler. Her hayata tutunan hikâye işte böyle başlar...

Başka yaşanılası hayat yok derdiyle bir kereliğine de olsa altın boynuz yüreğe saplanır. Sarımtırak deniz yüreğe saplanınca da bu bal şehrin silueti değişir. Estetiğin unutulduğu beyin kıvrımlarından ufak ufak yağmalamalar başlar. Ve cin lambadan çıkar usulcacık. Dev cin arzu edilen en çok istenen üç şeyi sorgular.

İşte o saatten sonra saymaya, saydırmaya başlamak nafiledir. Gözlerin konuştuğu dildir dili lal eden. Ateştendir ama yakmaz sözler ama çeliği eritir gider. Güneşte kurur denizin nemi ve inceden inceye bir sızı vurur kalbin her köşesini.

Zaten beynenminel marşları orkestralar uyumsuz çalınca değişir dünyalar. Dünyanın gamına uyanan notalar döşe saplı iğnenin ucundaki akla yol gösterirler. Ve yekpare yolculuk başlar. Arka fonda ise değişim senfonisi çalmaya durur. Puslu yaz akşamlarında poliste peşine tanıdık yüzler takılır. Yazı bu ya ayaklar takılır, düşer karanlığın sırtına sırtına eski dostlar. İşte böyledir taş lahitleri bile ürküten korkutan o dev sesin sessiz harflere bindirilmiş kıtalanması. Ve ağıtlar yükselir ağır ağır semaya. Ve çürüme organ organ bulaşınca tümden bedene değişim şart olur. Ezilmiş bünyeye büyüme ise farz.

Bu kendine geliş belki ilahi bir kımıldanış, kıpırdanış olur. Evrendeki ve her evredeki sağlıklı doku ölümlerine hayat. Dört koldan kuşatılmış ise akıl önünde sonunda mutlaka değişim başlar. Uzuncadır beklenen başkaldırış da koluna girer kapkara gecelerin. Böyledir işte hayat ve hayata dönük hikâyelerin ana fikri...

Herkesin ne özel ve güzel saklı hikâyeleri vardır aklında kalan, akıl ocağında tüten. Çelik mavisi gözleri olan ve bir küp dolusu tuzaktan kurtulanlar bilir ve anlatır o hikâyeleri yarınlara. Bir bir yol kenarı kedi gözleri sayılarak savrulunan yolculukların sonunda varılır o özel ve güzel hikâyeler diyarına. Adam olan adamın dünyası işte o an değişir. Anlamazlar çoğunlukta hikâyeyi bizzat yaşayanlar azınlıktadır o yüzden başka yazılarla derlenir desteklenir dertler.

Başka yaz görmemek vaadiyle som altından taçlarla mükâfatlandırılan ve kandırılan nice hikâyeler barındırır şu ülkenin bağrı. Çapı çarpılmış ve peş peşe vedalar yaratılmış ne yazlar ne kışlar geçirilir. Mevsim renkleri sırınmış, mozaikleri cilalanmış, yazılar işlenmiş nice boşa geçen hayatlar anlatır o hikâyeler.

Hikayedir deyip geçmeler, yazgıdır deyip mızırdanmalar ise bozuk düzene göbekten bağlılık meselesidir. Ve bir türlü bu bağımlılıktan kurtulmak üzerine adımlanılmaz hayat. Ve akı karası bir yana pastel renklere boyanmış simetrik şekillerde ve özellikle yamuk prizmalarda gizlidir en esaslı hikâyeler. Çok sesli ve esaslı uyanış mesajları da içeren anımsatışlar izlidir ve gizlidir hikâyenin bir yerinde. Hikâyenin bir yerinde iki dudak arası şiirsel bir seçkidedir özlenen yaz başları. Ve o hevesle cilalanır kara topraklar.

Yakut gözler iki dudak arası emri arayınca ve parmakların kalkması sert yumuşak komutla sağlanınca toplum yararına ne konu varsa hikâye olur. Hangi şiirselliktir aklı darıltan unutulur ve yörüngeye asla oturmaz uydular. Otursa da an ve an anlaşılmaz çekimsel kanun. Aslında doğrudan doğruya işleyen hikâyenin halkın seçemediği seçkinlik savrukluğudur. Erin dayandığı ferin kalmadığı elin aval aval izlenen sinevizyon gösterisidir aklın kabasına batan. Ve o batakta en tehlikeli ama tehlikesiz farz edilen akrobatik eylemsizliktir hayatlara sırınan.

Devin sorularına akılcı yanıt bulunamayınca dönüş tarikatçı abartması ile harlanıp mezhep abanmasıyla bayatlatılan hikâyeleredir. Sağda solda başka bir boyuta ışınlanma üzerine kurgulanır hayatlar. Ve ekseriyetle paralel kenar ziyafet sofralarına paralı elçilerle oturulur. Çayı çorbayı bir kaptan paylaşılan günler tez unutulur. Günü gelir tüm dostluk ve yarenlikler bilerek ve isteyerek bozulur.

İşte kırk yıllık hatıraları özgürleşiveren tutsak kuşların kanadına iliştirip binlerce yıldır dilden anlamazlara paslamak, paslı düzene değil hayata tutunmak hikâyesidir. Çünkü yazı kışı başka yaşanılası hayat yok…

Hiç yorum yok: