26 Kasım 2017 Pazar

SON METRO

SON METRO
 
Son sahne son perde de; son peronda beklenen son metro gerçek öncesi bir ortakla tünel öncesi son çıkışta durur, film donar…
 
Son çıkış anma yanma sınıflaması bir yana, zayıf bir varmış bir yokmuş dijital aktarma işlemidir. İşte, yaşamda, evrende,  kayıp sırlar, açık günahlar travmasının izdüşümü. Ahalinin aşklarına, aşkın erleri diyarına üçüncü boyut. O boyutta tek başına tek tek bir şey için yarışır insanlar. Yarış için yaşarlar sanki. Kazanç yok, kaybeden insanlıktır aslında.
 
Aslında insanlık da yok. Yoktur. Tek gaye her şeyini kaybettiğini bile bile tek çare günü boş dolu yaşamaktır. Yani sürünmek. Günü yaşamı hatasız geçirmek diye bir yerden esinlenme de yoktur. Zekâ bulamacının kıyılarında eş dost çoluk çocuk gezinmelerle beslenir hayat. Sonra deniz kara kara dalgalanınca yarınlara nesilden nesile aktarılan övgüler dizilir.
                                                           
Övgüler de bir çift iki ters, iki düz iki ileri bir geri git geller zinciri. Metal örgü sonrası klinik yakalılar da bir modernleşme, asık yüzlü asrileşme aritmetiği. Arşa arşınlanan aşırılık ve tek vatan ikilemi. İklimi de koca bir asrın asileşen sonu. Paramparça bir son mektup, detaya düşen geç kalmışlık. Atağa kalkışta zamanlama yanılgısı ve son perde. Kapan.
 
Unutursun geçer gider olmaz ki her defasında. İmzayı atmak, mührü vurmak gününde gerek, gemide düğün zamanı düşünceler yok olmasın klasiğini okumak gerek. Zaten klasik düşünce düşünce, ölümlüler evreninde sırça köşkün sıçanları lıkır lıkır yalnızlığı içer. Bunu bilmek gerek. Ve önünde sonunda sıra dışı bir eylemsellik tül perdeye yansır.
 
Yansıyan uzun zaman önce barışa terk edilen arazilerde ölümler yarıştırmaktır. Ölümlüler yarışır, savaş arabaları tokuşturulur yüreği korkutan aklı şaşırtan sahnelerde. O sahneler hep son perdeye taşınır. Sonra klasik son. Evren zalim, zarlar kırık, suçlar açık, kayıtlar gizli, aşıklar daima sabırsız. Din çok Tanrı tektir. Tektir çıkış yazgısı. İçinden çıkılamayan gözlerde yere serilen sergilenen odur. O kadar kalamam düşüncesidir müzikle tempolanan.
 
Pusuda düşen kırkların şahididir. Hayatın özü kırk yıl süren çizgi romandır. Çizgi çizgi birleştirilir kareler. Batıya yatıya gidildikçe büyütmek mevzusudur dillenen. Her şey her saniyede son perde tartışmasıdır filme konu. Bütün yollar metroya, son metrolar gaz beton metropol evlere, söyleşiler çöl tuzağında buluşur, cümlesi çözülür, film çözülmez…
 
Polen çıkmazıdır, polimlerle girilen yüzlerce yıllık vatan toprağını işgal eden son vurgun. Taş duvarlara vurulan müziği dinlemek de insanlar açısından büyük çabalar ister. Özgürlük çökmüş, İmparatorluğun parapsikolojik yansımasıdır mazgallara vuran mahkumiyet.
 
Bugünlerde öyle kavramlar var ki asla birbirinden ayrı anlam ifade etmez. Biri diğerini tanımaz, diğeri de özür dilerim kapısıdır. Tüm sorunlar birbiriyle açıklanırken diğer illerde gizlenir tüm ayrılıklar. Son kertede apaçık ortaya çıkacak en üstü örtülenler tercih meselesi diye sonlanır. Sonrası çağdaş aklın kuşatılması, akıl tutulmasıdır.
 
Komik olmadan komut almadan sayı bulmalı tarzı her şeyi düzeltir. Üzerine son performans, son hedef vurma ile ilgili kıpırdanış ve merakla varılan son. Sert sözlerin söylendiği yerdir son metroya yetişmek. Son perona ulaşmak. Sonsuza tapınmanın hiç işe yaramadığı bir gün anlaşılır ve yarın yaşanır. Son metropolün de sonu gelir. Hayat belirtileri fethin kaynaklarını bir bir kurutur. Sonra kaybedersin kazanırsın üzerine ne makaleler kaleme alınır. Kalemler kırılır ve karışıklığın kalabalığında son vagona yetişilir.
 
Bu güzelliğe tutunuşa son bir gayrettir. Son bir gayretle son metroya yetişmek çabası. Film donar yanar ama asla bitmez…

Hiç yorum yok: