15 Kasım 2016 Salı

FUARI SOLDAN DALGALANDIRDIK…

FUARI SOLDAN DALGALANDIRDIK…
 
Belki de her şeyin sonu gelecek günlere çok yakın Tüyap’ı da, fuarı da kendi çapımızda, elimizden geldiğince, aklımız yettiğince soldan dalgalandırdık. Kitap partnerimiz yanımızda değildi ama tek başına Edibin e tipinde geçen uzun ve sancılı yıllardan sonra, gecikmiş yazarlığımızı fırsat bilerek dost meclisine durduk. Kitapsever dostlara “Karadeniz Soldan Dalgalanır, Her Eylülde…” imzalamak üzere bu kez kitap sergisinin ardına oturduk. Konuklarımızı ağırladık, üç beş imzaladık takdim ettik. İhtiyarlık çöken yaşam öykümüzün portresi dostlarımızdan bazılarıyla, bu vesileyle otuz yıl sonra karşılaştık. Her biri yine genç, yine can, az biraz yıpranmış ama dirençli, çekingen ancak korkusuzdular. Onlar olduğu sürece ve beterin beterine dayandığı sürece bize karada ölüm yokmuş anladım.
 
Demokrasinin bir türlü bin türlü sebeple kurumsallaşamadığı, kitap kokusunun kitap korkusuna dönüştürüldüğü şu ülkede, engel ve yasak tanımayan bu buluşmanın tarafı olmanın gururu yeter adam olana. Senede bir gün üç beş saatliğine de olsa yeter de artar. Yurt insanı bir yudum kitap sıcaklığı peşinde koşarken, yazar önce kitapla buluşur, sonra kitap okurla. Ve yazar özlemle beklediği ve yıllardır aradığı dostlarıyla. Gerçi fuar yıldan yıla kan kaybediyor, kaybettiriliyor, işte böyle bir arenada kırılmaz zincirin sessiz sedasız parçası olduk. Bir kez daha anladım ki zincirlenemez bu toplum ve bu kitap kitap atan yürekler.
 
Hayatın anlamı silahını seçmek sanatında gizlidir. Okumak ve yazmak gibi her yaşamsal eylemin katlanılması gereken dramatik sonuçları da olabilir. Getirileri ve kazanımları da. Kitap almak, aldığını okumak, sonra biriktirmek ve nihayetinde kütüphane kurmak muhteşem bir tutkudur. Ve yazmak, yazamaya çalışmak da. Dünyayı anlatmaya heveslenenlerin aksine, yozlaşı dünyanın tozuna zerresine sinmiş ise yazmak, pek yaygın olmasa da tutkuların şahıdır. Zor iş yazmak. Konuşmak için hiç cesaret gerekmez, ağzı olan konuşur durur zaten. Ama yazmak, acayip cesaret ister. Kelimelerin sihrine kapılanda iki yaka bir araya gelmez hiç. Dünyaya kafa tutmanın, sömürüye ve adaletsizliğe başkaldırının, bozuk düzen var oldukça bitmeyecek kavganın insani ve siyasal yolu belki de böyledir. Yazmak ve yazılmak üzere kurgulanmış bu en disiplinli uğraşı özünde kesintisiz öğretidir.
 
Pek yakında bu gereksiz kin, garez ve aşırı şiddetin politik açıdan başkanlığa bağlanması arifesinde, fuarı “Yaş otuzbeş yolun yarısı eder” yılında zar zor yakaladık. Dünden bu güne bu fuarın kompartımanlarından nice kelime emekçileri geçmiş gitmiş, göçmüş. İçeride, dışarı da ve toprakta olanları var. Yıllardır bu peronda yetiştiklerimden bazılarının kompartımanların camlarından, hayatın tam ortasından çılgın devinimi bir güzel izledikleri hala gözümde tüter. Şimdi anladım ki meğer takılı her göz temasında kendilerini görürlermiş. Kendi kendilerine bakarlarmış. Kendilerini anlamaya çalışırlarmış. Meğer her anlık göz ucu temas unutulmayacak kalıcı izler bırakırmış. Anladım.
 
Yere göğe sığdırılamaz tarihi kırılmalar yaşanan şu bereketsiz günlerde ömrümden tarihi bir gün yaşadım. Yıllarca sınır tanımayışın kıldan ince kılıçtan keskin sınırında ömürlük bir nefes çaldım hayattan. Zalim felekle yüzleştim. Solun da soluna savrulmuş dalgalanmayla, itaatsiz portreler almanağına adımı, adımızı yazdırdık. Ve akıntıya karşı kürek çekmenin zorlukları bir anda bitiverdi sanki.
 
Kitaplarla kitaba uzanan bir yolculuk hikâyesine dönüştü soldan dalgalanmalar. Deli dolu dışarıdan bakmalar. Öylece durup dışarıdan baktığı sanılanların hayata attığı imzada, kitaplara kazıdığı dipnotlarda uyanışın gizli kodları saklıymış aslında. Ancak ezberler bozulmadan görülmezmiş. Bu gün filmi başa sardık ve öğrendik.
 
Yol ve yolculuk hikâyeleri ile demlenir hayat. Değer ve anlam kazanır. Bir gün yolun sonu görünür ve bilgelik çöker. Bilgi kalır. İhtiyar gevezeliği esir alır belleği. Doldurur bellek boşluklarını.
 
Ve yazı doğar, yazar kitap olur…
 
“ Yazar,
yer yüzünün okyanuslara döküldüğü derin sessizlikte tek başına yaşar.
 
Yazmak,
bir yaz mavisi yolculuğudur.
Akıl denizinde karakucak yüzmeyle başlayan.
Ve dahi okunmayla biten…
 
Denizler okyanuslara döküldüğünde
ok yaydan çıkmıştır artık
ve yaz döner kışa, kış kara kışa…
Ancak yazı dönmez asla
dimdirek direnir…
 
Yazmak,
Karadenizlerin ardı arkası kesilmeyen fırtınalarında
yürek hoplatan hoyrat dalgalara dayanmaktır.
Ve dahi evrende bir yerlerde var olmaktır hiçten birlenip…
 
Yazar,
Dünyanın bittiği denizin başladığı yerin sol derinliğinde yaşar
ve dahi yaşadığınca ağır
ağır ağır
yazar…”

Hiç yorum yok: