BU GİDİŞLE “CUMHURİYETİ YOK EDECEĞİZ…”
93 yıl önce “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz…” Ata sözüyle, ‘Aydınlanma Devrimi’ ilk kez bir İslam ülkesinde gerçekleşti. Aradan neredeyse yüz yıl geçti, koca İslam coğrafyasında başka örneği de yok. Hala ilk tek…
Son günlerde içeriden dışarıdan iyice kuşatılan bu cumhuriyet, zamanında emperyalizme karşı verilen, göğüs göğüse çarpışılan uzun savaşlar sonrasında küllerinden doğmuştu. Ve bu yeni devlet, yokluk, yoksulluk ve cahillik batağından kurtulmak için sürekli yenileşmeyi öngören bir yönetim anlayışını benimsemişti.
İşte Cumhuriyet’in kuruluşu ile uygarlığın özüne uygun değişim ve dönüşümler bir bir hayata geçirildi. Şimdi ise bir bir kaybediliyor…
Cumhuriyet hiç te kolay kurulmamıştı. Emperyalizmin ağır kuşatmasında koca imparatorluk parçalanmış, çok kan dökülmüş, çok ağır bedeller ödenmişti. O yüzden Cumhuriyet ile birlikte medeniyeti yakalamak için; devrimci, ilerici, çağdaş, laik, akılcı ve bilimsel temellere dayanan demokratik bir yönetim anlayışı geliştirilmeliydi. Yani yeni Cumhuriyet laik çerçevede, demokrasi ve kültürel değerler üzerine büyümeliydi. Akıl ve bilim yolunda ilerlenmeliydi.
Son on yıllara kadar doğrudan bir ilerleme sayılmasa da öyle veya böyle gelindi. Ancak bir kırılma yaşandı ve aniden bir geriye dönüş başladı…
Kuruluş dönemi koşulları dikkate alındığında Cumhuriyet elbette bir aydınlanma hareketi aydınlanma sürecidir. Ancak bilimsel açıdan değerlendirildiğinde aydınlanmaya zemin oluşturacak sermaye birikiminin yani milli sermayenin olmayışı Cumhuriyet kurgusunun topraklara nüfuzunu zorlaştırmıştır.
Aydınlanmanın toplumsal isteğe bağlı bir düşünce akımı olarak gelişmeyip cumhuriyetle yukarıdan aşağıya getirilişi ise güce tapınmayı ve kindarlığı körüklemiştir. Dolayısıyla, toprağa dayalı bir ekonomiden sanayiye geçişte devletin sırtına yüklenmiştir. Sanayi devrimini gerçekleştirememiş olmak ise zamanla sosyal ve siyasal parçalanmayı tetiklemiştir.
Bu son on yıllara denk düşmüştür. Büyük sermaye tarafından tetik çekildiğinde ise kurmaca din sarmalına giren ve çıkamayan cumhuriyet bir gerileme süreci yaşıyor. Emperyalizmin çoğunluk tarafından görülemeyen veya görülmek istenmeyen sinsi amacı ise cumhuriyetin tamamen yıkılmasıdır…
Tarihin sararan yapraklarına doğru bakıldığında görülen, öylesine geri kalmış bu küçük toprak parçası üzerinde, bin yıllık tarihsel sürecin sonunda, kullaşmayı kayıtsız şartsız kabullenen sosyal dokuya aydınlanmayı adapte etme girişimi ve ülkeyi cumhuriyet ile yönetme gayesinin gerçekten ciddi kararlılık ve cesaret gerektirdiğidir.
Umulanın aksine çok kısa sürede, kültürel birikimleri asla yok saymadan akla dayalı eğitimle başta insanı değiştirmek sonra ülkeyi geliştirmek tamamıyla bir mucizedir. Devrim koşulları her türlü yaptırıma uygunken cılız da olsa gelişen karşıt direnci kırmak için bilinçli siyasal kararlık gösterilmesi önemli bir olaydır. Böylece her şeye rağmen ekonomik açıdan tüm yetersizliğe rağmen aydınlanma süreci diriliğini muhafaza etmiş ve dirilişi sağlamıştır.
Uygar dünyada ayakta kalabilmek için ‘On senede on milyon genç yaratan’ Cumhuriyet son on yıllarda ise kendisini sevmeyen ama nimetlerinden yararlanmayı farz kabul eden, eninde sonunda ise yıkmayı mubah sayan milyonları yaratmıştır…
Elbette Halk Egemenliği ve tam bağımsızlık cumhuriyetin dayandığı başlıca ilkelerdir. En zor dönemeçte ‘ya istiklal ya ölüm’ düsturuyla uçurumdan kurtulan ve kurulan yeni ülke diğer temel ilkelerin de işlerliğe kavuşturulması ile misak-ı millî içinde ulusal bütünlüğü de gerçekleştirmiştir. Çağdaşlaşma yolunda ilerleyişin sekteye uğramaması için ise laikliği vazgeçilmez bir unsur olarak görmüştür.
Son yıllarda saltanatın ve halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve diğer inkılâplar lâiklik ilkesi ile ilişkilendirilerek cumhuriyete karşıtlık körükleniyor. Memleket ikiye bölünerek uzlaşı ve barış yok edilmeye çalışılıyor. HattaCumhuriyetin temel ilkelerinden birisi sayılabilecek ‘yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesinden resmen vazgeçiliyor.
Ülke savaş ve savaşlar bataklığına sürükleniyor…
Yaklaşık yüz yıllık Cumhuriyet Atatürk’ten, Atatürk'ü de Cumhuriyet'ten ayrıştırmak suretiyle Atatürk, devrim ve ilkelerinden gittikçe uzaklaşılıyor. "Cumhuriyet'in temeli kültür, yol göstericisi de bilimdir" diyalektiği hırpalandıkça hırpalanıyor. Çağın en göze çarpan aydınlanma devrimi hiçe sayılıyor ve halkın aydınlanma süreci tersine işletiliyor.
Atatürk'ün "en büyük eserim" diye nitelediği ve gençliğe emanet ettiği Cumhuriyet, bu gün Ata’nın yüreğinin sızlatacak uygulamalarıyla, zihni 1071, 1453, 1940, 2023, 2071’lere takılmış siyasi anlayıştan hükümetlerin emanetinde. Kaçıncı cumhuriyetçi, kaçıncı saltanatçı oldukları bilinmez bu emanetçiler bir dizi yasa ve etkinliklerle cumhuriyetin geçmişten geleceğe yürüyüşünün önünü kesiyor. Cumhuriyetin zenginliklerini har vurup harman savurmak, kökü derinlerde bir geçmişe sahip olmakla övünmeye tam tezat teşkil etse de teşkilatlar kurulmuş. Piyasada parsayı topluyor.
Bu millet bir daha Cumhuriyet öncesine dönmemeli. Cumhuriyet aydınlanması tersine işletilmemeli. Büyük sermayenin uşağı olmamalı. Etraftaki paylaşım gelişmelerini, içsel dinamik öğesi haline getirmemeli. Bu millet bir daha kurtuluş savaşı verecek konuma düşmemeli diyenler ise gittikçe yalnızlaşıyor, yalnızlaştırılıyor.
Son darbeyi teğet atlatırken silme ‘Nutuk’çu kesilmelere, değme ‘Cumhuriyet’ ipine tutunmalara karşın, tehlike bertaraf edilince yine aynı aymazlık devrede…
Bu gidişle ya “Cumhuriyeti yok edeceğiz…” veya “Yarın cumhuriyeti çok arayacağız…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder