ENERJİ VE SÖMÜRÜ…
Her yapılanın enerji için olduğu saklanarak, bir takım yapay nedenler gösterilerek, yeraltı enerji kaynağı yoğun bölgelerin egemen güçler ve lokal işbirlikçileri ile ne hale getirildiği ortada. Dünya büyük sermayenin direktifleri ve projeleri doğrultusunda küresel bir hapishaneye dönüşmüş durumda. Ve toplumlar da topyekûn tutsak. Egemen sermayenin bu enerji kaynağı bölgelere dayattığı kaos, iç savaş, savaş, şeytan üçgeninden kurtulmak için bölgesel değişimler doğrultusunda yeni enerji politikalarının geliştirilmesi de kaçınılmaz. Yani enerjideki özgürleşme toplumları da özgürleştirecek temel etken.
Yoksa dünyada belli coğrafyalarda enerjide dönüşüm çalışmalarının üstün getirisi görmezden gelinerek eski kıtanın enerji kaynağı bölgelerde her koldan incelikli projelerle tutsaklaştırma devam eder. Bu bölgeler ekonomik, sosyal ve siyasal gerileştirme ile içinden çıkılamayacak krizlerle baş başa kalır. Vahşice sömürülür, içi boşaltılınca da yakası bırakılır ve yalnızlaştırılır.
Enerji üretimi ve üretilen enerjinin üretimde kullanımı birbirini tamamlayan bir olgudur. Son tahlilde metalaşan enerjiye sahip olma kavgası ise insanlık tarihiyle koşut daima var olmuştur, var olacaktır. Özellikle Sanayi devrimi ile gelişen ve biçimlenen dünyada enerjiye mahkûmiyet iyice artmıştır. Enerji, üretim ayni zamanda da tüketim enstrümanı olduğundan enerjiye gereksinim devrim sonrası üst düzeye çıkmıştır. Uzun yıllar üretimde kömür kullanılmıştır. Giderek artan kömür ihtiyacı madenlerde zehirlenen ve biten çoluk çocuk, genç yaşlı emekçi hayatlar bırakmıştır. Ve dibi oyuldukça açıkça doğal felaketlere uğramış kentler yaratmıştır. Enerjiye ulaşma ve enerji üretimi resmen bir sömürü aracına dönüşmüştür.
Aynı zamanda bu doymaz enerji üretimi, insanlık adına bozulan dengenin düzenlenmesi amacıyla yeni hakların da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ancak uzun mücadeleler ve nice bedeller sonucu elde edilen bu haklar bile sömürüyü ortadan kaldıramamıştır. Dünya paylaşım savaşları ertesinde oluşan yeni ekonomik sistemler bile sömürüyü bir nebze azaltmış ama hepten yok edememiştir.
1950’li yıllar petrolün enerji kullanımı ve tüketiminde öne çıktığı yılların başlangıcı olmuştur. İşte o yıllardan itibaren egemen güçler-petrol tröstleri petrol çıkan bölgelerde, petrolü bedelsiz veya daha az bedelle kullanmaya yönelik emperyalist politikalar geliştirmiştir. Özellikle 73 sonrası baş gösteren petrol sıkıntısı dünyayı başka enerji kaynaklarına yöneltse de belli bölgelerde mevcut petrol bölgeleri ve çevresi emperyalizmin denetiminde şekillenmiştir. Kapitalizm çeşitli versiyonlarını dayatarak sömürünün sürdürülebilirliğini de kolaylaştırmıştır.
Son otuz yılda nükleer santraller kurulmasının ve nükleer enerji üretiminin dünyayı hangi sona yaklaştırdığı da ortadadır. Temiz kömür ve fosil yakıtların bile iklim değişiklikleri yarattığı düşünüldüğünde 90’dan itibaren farklı modeller geliştirilmiştir. Sırf bu yüzden büyük üretim kartelleri enerjide toplumsal maliyeti değişik ülkelerin üzerine yıkarak, maliyeti onlar üzerinden hesaplayarak yeni politikalar geliştirmiştir. Dünya kapitalizmini yönetenler özellikle geri bırakılmış ve gelişmekte olan ülkelere zararlı gördükleri için vazgeçtikleri ve atıl hala gelmiş enerji üretim sistemlerini ihraç etmişlerdir. Yani enerji bağlamında sömürü aynen devam ettirilmiştir.
Geri kalmış ülkeler sırtından güncellenen hesaplarla enerjide yeni çözüm yollarının arandığı son yıllarda enerjide dönüşüm başlatılmıştır. Çünkü gelişen dünyada toplum ve siyaset enerjide çevreye uyum istiyor. Tüm dünya çevreye zarar veren enerjiler ve bu enerjilerin üretimi hakkında gittikçe daha da hassaslaşıyor. Üretilmesi bir yana enerji dağıtımının güvenirliği dahi üzerinde durulan diğer bir konu.
Bu yüzden ileride üretimi fosil yakıttan yenilenebilir enerjiye geçişi sağlayacak çeşitli yöntemler geliştiriliyor. Lokal sorumluluklar vererek ve alarak karbondan arınmış enerjilere itibar edilmesi planlanıyor. Bu hızlı gelişmeler gelecekte yenilenebilir kentlerin de kurulacağı bir ütopyaya doğru sürükleniyor. Gelişen dünyada artık çok şeyler kolayca yapılabilir. Ülkeler bölgesel ölçekte başlayarak kendi enerji dönüşümlerini başlatabilir. İleri teknoloji ile enerjide yeni çığırlar açılabilir. Tüm bunlara karşılık bölge aktörlerine bölgesel sorumluluklar yükleyen ciddi yatırımlar henüz yok.
Büyük sermaye hala adı büyük projelerle petrol bölgelerini sömürmeye devam ediyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder