IŞİD İŞİTİLDİĞİNDE EN BAŞTAKİLER BAŞTAN SAVDI VE…
Bu dönemde aklı başında rasyonel davranmayanlar her beliren ciddi krizde ve millet adına çok tehlikeli sonuçlara gebe bunalımlarda hiç durmaksızın en fenayı bağırırlar. Ve en fenayı imdada çağırırlar. Emperyal istilacıların denetiminde durum düzen bozucu ve yıkıcı bir hal aldığında ise savaşa davetiye çıkarmaktan asla geri durmazlar.
Zamanında işine geldiğinden veya öyle olmalı babında IŞİD’i gerektiğince işitmemekle başlayan süreç, ne kadar iyi yönetildiği iddia edilse de iyi yönetilememiştir noktasına gelmiştir diyenler çoğalır. Sonrasında IŞİD demeyip başka isimler telaffuz etmelerle de işin içinden sıyrılmak güçleşir. Yetmez başka harf birleşimli örgütlerde işin içine karışır. Ve bu Ortadoğu alaca karanlığı ve ateş sarmalında ülkenin başına daha çok, çok işler açılır. Budur işte her şeye baştan engel olmayışın faturası. Ceremesi de ağırlaştıkça ağırlaşır.
IŞİD işitildiğinde sağır kulak davranmanın sonu gelmiştir. İş işten geçtiği sanki yeni anlaşılmıştır…
Anlamsız hülyalara dalarak, akılsal davranmayışın, aklı gereğince kullanamayışın getirdiği tüm olumsuzluklar bir bir her haneye yazılınca son çare kime yazılınacağın terazisi de şaşar. Moskof gavuru ile cebelleşmeden tutun da ibre daha nerelere kayar tarih şaşırır. Bu talih kader kaçkınlığı en uzun sınır boyunda ilerledikçe akıl ne renk tutar ne de kafa. Şeytan kovmak babında tahtaya vurmalar da hiç işe yaramaz.
Emperyal akıllıların tezgahladığı bu kirli savaşlar ve istila ruhlar asla satılık değildir diye söylene gelse de devam eder. Yeni versiyonlar piyasaya sürülmüştür bile. Ayrıca bedelini, ederini etmezini ziyadesiyle zikreder türetilen tinsizler ve dinciler. İyice dinsizleşen şeriat kulvarında oluşan mezhepsel ritim bozukluğu her şeyi kıt akılla sorgular. Kitaba hizmet hiç kimse de asıl sen kaçasın diye sorgulamaz neden ise. Çoğalan itirazları ve etkin muhalefeti sindirmekle görevlendirilmişçesine herkes külahının altına siner.
Her gizemli ve ritmik geriye ilerleyiş kendi cihatçılarını yaratır belki ama yaratmak da Allah’a mahsustur. Ancak bu cehennem zebanilerini yüce Yaradan’ın yarattığına inanmak da gittikçe zorlaşır. Allah muhafaza dinden çıkmak da kendiliğinden kolaylaşır. Her benzer makalede çeşit çeşit hünerlilik bulunsa da en yazılması zor ve okunması daha zor paragraf işte burasıdır. Dini kategorileri seçip süzen, din bezirganları, hin borazancılar, akıl kaçkınları üstlerine vazife sayarlar zerresini anlayamadan. Oysa bu stilize edilmiş neo dincilik diyarında bir gece, bu gece ve her gece akıl alaborasıdır yaşanan ve akıl karaborsasıdır yaşatılan. İster istemez isyanın kara sularına girildiğinde ise göz hiç bir şey görmez. Görmez çünkü öyle sağa sola fırsat bu fırsat gazlayanlar ve bombardımanlamalara bel bacak bağlayanlar başa daha ne işler açar. Açar da açarlar, başa başka işler de açılır. İyi bilirler…
IŞİD işitildiğinde topyekun sağır kulak davranmanın, sağır kulak kör göz davranırım hasıladan sebeplenirim demenin sonu budur işte. İş işten geçtiği sanki yeni anlaşılmıştır. Savaşa devam…
Kara yazgı edebiyatı bir yana bu yazı ilerlediğinde ve okunduğunda dahası da var denilebilir. Sırımlanan sütunlar kahramanlığı da kaçaklığı da simgeler. Sınıflanır tüm kelimeler ve paragraf dağı yeşerir. Öyle dağ taş bombalamakla olmayacağı da yakında geri kafalara çivi gibi çakılır. Bedenin gölgesi, yüreğin buğusu kara toprağa düştüğünde, kırlangıç fırtınası memlekete ulaştığında, haberci al dumanların isi genizlere dolduğunda en akıllı usluluklar bile yavaştan azar. Dümenden dümene geçenler, dümenden de olsa iyi iş yaptı diyenler, her yanlışı düzeltmek namına örüntüleseler de tutmaz. Çünkü en paylaşılamaz duygular acıya yatırılır. Düz mantığa inat erksel hüküm icraatlarına karşı duruş belki sokaklaşır veya sokaklaşmaz ama çok canlar al tabutlar içinde koca memlekette adres arar. Caddelerde direnişin kıvılcımı çakılır belki yeniden veya çakılmaz ama cenaze merasimlerinde en önde saf tutmakla da günahtan kaçılamaz.
IŞİD en başta işitildiğinde, başta en baştakilerin keyfi kaçmayınca, baştakiler baştan savar tavır takınınca, sözde şaşar, yazı da şaşar, Arap kızları camdan bakar. Öncesi de var, yazılmıştır da…
Aslında upuzun sınır doğrultusunda tüm kargaşalar, dini kaçıklık ve mezhepçi sapkınlık bulamacında çırpınmak bu millete reva değildir. Yahu kimsin sen, in misin cin misin, ne zamandan beri varsın, var mısın yok musun, neyi takiptesin, neyin peşindesin, kimin peşindesiniz diye sormaya cüret edemeyen hilafetçi çoğunluk yüzünden peri perişan olmak da yakındır. Kabuk ortadan iki çatlamak üzere. Her ulvi ideyi peşin kaça olur sorularıyla karşılamayı adetten sayan, sayı saymayı bilmez bunalım artıkçıları ile bu kadar yol alınır. Yol bulmak, dolgusal malzeme olmaktan başkasına aklı ermezler Mevla’yı nerede ararlar bellidir aslında. Bu bitarafçılar yüzünden kör gözlerinden, simetrik gamzelerinden hüzün içilen hayat da küser gariplere. Ve koca şehir ışıklarını kamyon yükü bombalar paramparça edince karanlığa gömülür ılıman limanlar. Gömülür insanlık asfalta. O görünmezlikte kaçaklara ve vebali ağır kaçamaklara gün doğar. İşte o zaman gerçekten kederlenilmelidir. Çünkü mezhepler cenneti-cehennemi kurulmuştur artık.
Kurgu mezhepler coğrafyasında kan kusturan, hayatlara kıyan neodincilik durmaksızın doğudan batıya çark edince, oradan kuzeye kuzeyden güneye de savrulunca başlar savaş. Her şey kendi halinde giderken başlar huzursuzluk. Kabile devletlileri gibidir kontrolden çıkış ve tüm akıl depoları kendi kendine birden boşalır. Her yeni oluşumda mükemmelmişçesine boşa geçen günlere, uzun yıllara hayıflanmak ve hay huylanmak kanton kaçaklığının kaça mal olacağını da iyice belirginleştirir. İç barış sağlanmadan dış barış aramak kimi piyonlaştırır tel tel ortaya dökülür. Oralarda bir yerlerde koca levhalarda bu şehir bizim size haram, paletli makinelere yol ver kaptan ibaresi ibretlik bir armada olarak bedenlere akıllara kazınınca din iman mezhep üçgeninde buharlaşmalar başlar. İşte bu yüzden akıl kaçkınlığı ve yasal kaçaklık üzerine somut düşünceler de yoğunlaşmak gerekir. Kim yoğunlaşmalı sorusunun yanıtı ise kim değil kimler olur.
IŞİD en başta işitildiğinde, en baştakilerin keyfi hiç kaçmayınca, baştan savar tavırlılık kısa sürede gözden düşmeleri de tetikler ve…
Hala övünçle ilerledik, ilerledikçe gerildik anlatımları bataklığa sürüklemektir ahaliyi. Ahval ve şeraiti düşünmeden mevcut durumdan kendine vazife çıkaranlar o sürek avında avlanabilirler de. Orada burada kim kaçak, kaçağı kim tutacak heliksinde lüks içindelik de göze batmaz belki. Ancak savaşma anlamsızlığında akıl kaçkınlığına iyice yakalanılır ise iş başka. Göze batar Karunluk. O andan itibaren nedendir bilmeden, nedenselliği sorgulamak, çare nedir görmeden, yeni çareler aramak ve bedevi çöllerinde bedava aranmak da nafiledir. Aslında işin özü baştan ayağa yenilenmek değil üç beş kuruş veya üç beş yıl daha uğruna yenilmedir, yenilmelerdir. Elde avuçta başka çare kalmayınca da satranç ustası pozunda şaha kalkan savaş atlarının nallarındaki mıhları saymaktır kazanç.
Kan akar, akıl akar kudurur bu şehirler, bu bölgeler ve Ortadoğu. Savaş karmaşasında kaçar durur çaresiz insanlar. Yasaklar ve yasaklanmalar artar. Hal yoluna koyulamaz o mülteci halleri. Telef olur kadınlar, kızlar ve çocuklar. Bilinse ki kaç şehir, kaç ülke, kaç millet yanardöner ağlar bu illet hallere. Elbette ateş düştüğü yeri yakar ama ateşin çapı büyüdükçe büyür. Vay memleketin haline o vakit. Düşünülse ki kaç şehre, kaç millete, kaç mezhebe takılır akıllar. Ve bu din iman mezhep cehenneminde nakaratlar nasıl sonlanır bellidir aslında. Bir yanık ezgidir ezilenlerin payına düşenler. Düşünülse kaç insan bir gecede bir kalemde buharlaşıverir, bulaşıverir bu kara yazgıya. İşte gerçek gereğince düşünüldüğünde tüm bu ahkâm kesmeler anında kesilir. Gereği düşünüldü yazılır zapta…
IŞİD işitildiğinde başta en baştakilerin, sonra en sondakilerin ve kara kuyrukçularının kuru tutuşur tutuşmasına da, kuruna batar ismi başka aslı aynı başka IŞİD’ler…
Yaşanmazlar yaşandıkça yaşantının her evresi her devresi nasıl sayılmazlaştırılır ve en tenha aç yüreklere kaç şehir kaçkınlığı, din simsarlığı sığdırılır anında görülür. Sağa sola ak köpüklü simsiyah dalgalar savruldukça en temel değerler dahi anlamsızlaştırılır. Bu savaş salgılamasında ve algı yalpalamasında, bu olgu karmaşasında ve çatışma dolgusunda notasız rotasız sınırları yarar geçer çelik kuşlar. Göğü deler saçaklardaki ak köpükler ve yüreklerdeki al kütükler. Aklı başında birilerinin bu çıkar savaşına bu savaş köpük köpük imkânsızlıktır aslında demez nedense. Her yeni doğanı mekânsızlaştıran ve vatansızlaştıran bir yobazlık el çabukluğu marifet dinleştirilir. Bu dini dönemeçte akıl küpünü kapaklamamışlara da akıl bocalaması hissettiren salvolar yapılır her cepheden. Tüm başıbozuk terkipler, takipler ve taktikler ilmek ilmek taze beyinciklerin ince kıvrımlarında dolaştırılır. Karşı ihtilal de en beyinsizler nöbet tutar ve büyük sermeyenin küçük kapılarında, emperyal istilacılara topuk selamı verirler. Ortadoğu’da nöbet nöbet yaşanan ise bitmeyen sudan sebep kavgalara alkış tutmalardır. Dökülenler içten sarsılışla cebren altından kumlara gömülür.
Tümden gelen tüme varan tüm tetik, tutuk, yatık tutkular mermer lahitlere gömülüverir. Akan kan toprağa değince de umutlar artık deniz renkli doğar.
Doğudan akan güneşle son tümceler de tümlenir yazıta. Memleketin gözyaşlarında Ortadoğu mehtabı, kirpiklerinde yıkık kentler, kaşlarında yasak şehirler, yeşil gözbebeklerinde memleket serabı fotoğraflanır. Diktanın ardı sıra kaçaklık savmalar, yangınlar sıralanır. Şimdiden böyleyse yarına savlananlar ise savaşın sonu her ne olur ise olsun avlananlardır. Hesabı verilecek acı gerçek budur ve yaşanmışlıklarla sabittir. Olan kadınlar, kızlar ve çocuklara olur. Bu ve benzer acıları hissetmeden, sorumlu sorgulamaları yapmadan en akıllıyım diye dolaşmalar ise sadece kordon boyu salınmasıdır. Ve o kordon gelir durur boyna da dolanabilir. Bu aile boyu kodamanlaşmalar da karın ağrısıdır. Eninde sonunda baş ağrıtır. Din iman mezhep çıkmazında bütün bu kıyımlar, yıkımlar ve kirli savaş kimin ak kimin kara olduğunu da çok yakında ortaya koyar. Bin bir gayretle kimin ak kimin kara olduğunu anlatabilmek için akla karayı seçenler, bu akıl kaçkınlığı ve saray kaçaklığına açık davetiyelere de kapılarını kapatanlardır. Kapalıdır kapılar. Kılı kırk yararak anlatmaya ne hacet demekle de olmaz. Direnmek gerek.
IŞİD işitildiğinde en baştakiler baştan savdı da ne oldu? Ne olur? IŞİD işitildiğinde sağır kulak davrananlar, iş işten geçtiğini sanki yeni anlamışlar gibi davranma haklarına sahip değiller. İsim değiştirmekle cisim değişmez. Sağır kulak kör göz davranır ve hâsıladan sebeplenirim mantığının sonucu mantıksız savaşlara dış gebeliktir. Keyifler kaçar, süreçte gözden düşmeler de tetiklenir. En baştakilerden, en sondakilere ve kara kuyrukçulara kadar kurlar tutuşur, ismi başka aslı aynı IŞİD’ler uğruna kur batar ve savaşa girilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder