YAĞMUR…
İri taneli bir üzüm salkımı yağmurluyor, türkuaza dönüşmüş gök kubbeyi. Altın kubbeli asil bir şehri dövüyor iri kıyım salkımlar. Akımlar cereyanına kapılmış yorgun kent ve denizin orta yerinde üşümüş titremiş ve şaşkın. İnce telinden bir baskı bir sızı ada çalınan, çalımlanan. Bekliyor. Bekliyor sudan sebep zabitlerini…
Zabıt kâtiplerine inat, bir ok, oklar çizmek gerek ucu en sivrisinden kör duvarlara. Kurşun desenli. Sonra oklar canlanmalı ve topunun alınlarına zamklanmalı çiçek çiçek. Açmalı kırmızı karanfiller. Gölgeleri vurmak gerek mavi derinliğe hapsolunca umutlar. Ve deniz bulanmalı Mar mara ya, egeye kara denize. Arlanmalı yer yarılınca. Ve sokaklarda çember çeviren çocuklar biz eksenli memleketin başını döndürmeli. Çemberlerin çeperinde çocukluk yapan gençlerin yaslı dünyaları. Saklı hevesleri;
Özgürlük özgürlüktür…
Bir kara yağmurla vurdu yazar sahipsiz limana. Valizleri bir bir ıslanmış. Kırmızı hırkası da. Bir deli salkım yağmurla topladı kara denizi iskeleden. Deniz hırpalanmış, yorgun ve yağmalanmış. Mavimtırak yağmurluklu, ıslanmış. Gökyüzü nemini boşalttı tepelerine. Bir nem kaldı geriye.
Yağmur çinko çatıya kusunca hıncını, salkım söğüt vurunca hasretler başa, sitemler kalkar şaha. Dinler arsız armoniyi çamur deryası yollar. Bulaşık dünyaya er geç uyananlar dinlerler azgın hitabı. Sanki Tanrı kullarına küsmüştür bu kez. Şer şerbeti yağar kızıl toprağa. Ve analar dualara başlar çılgınca. Duayenler dinlenir boşu boşuna. Dilenirler fenomen dünyasından fend. Yağmur çinkoya küstüğünde sanki bir kez olsun Tanrı kullarına acır. Ve zaman çatılarda binbir renkli donar. Güneş girişik bezeme aralığından akar inceden inceye. Ve ısınır yürekler son kez. Yağmur salkım saçak çinkolara dirilişi boca eder, inceden inceden ışıtır, ayaklanmayı yağdırır.
Ve yazar, yazar; ‘ Sarıp sarmaladım kanayan yaralarımı. Çok uzaklarda bir garip ana ağladığında sahteleşir her şey. Kara fatih susar. Ve kuru bir selamla uğurlarım kaçamak güneşi. Saklarım yağmur tanelerini parıl parıl alnımda. Damlasında kıyamamazlık saklı. Bizden sayarım. Ve garipçe uzandıkça uzanırım gökyüzüne. Bulutlar esas duruştaydılar bir nabız atımlığı yakın, rahatlarım. Ne köhne şans varmış bende hayıflanırım. Hayıflandıkça harflenirim. Kime ulaşabilirim ki hakkınca. Olsun diplomatik yanıtlarla tüm yanılgıları ve yangınları def ettim hayatımdan defnettim sulu ıslak çöle. Yazarım…’
Eli kolu bağlı bir öfkeyle dökülüyor nar çiçeği damlalar. Kantaşları çatlıyor alaca karanlıkta göbeğinden. Gözyaşı kutuları hazineleşiyor limana uzayan kaldırımlarda. Asanın tılsımına masanın masmavi örtüsüne yayılıyor hüzün. Milyarlarca ton kara kuru hayat süzülüyor hüzme deliklerinden. Ansızın bastırınca ay yüzlü geceler yine yeniden bir hapislik başlıyor her sulu sepkende. Seken kelepçeler kimin bileğinde belirsiz ve de anlamsız. Sekme davası. Sarayı kimler istila etmiş, hangi derde derman yağmur karışmış tarihi bozan sarı yapraklara sekterlenmiş. Doğrusu katışıksız idelere savrulunca sahipsizlik esirliğe dönüşür özgürlük. Ve bir yağmur damlasına bir su zerresine hapisliktir alınlara yazılmış olan yazgı. Kimin yazdığına bakmadan yazar isyanını onlara da yazar. Ve yazar yazar;
‘Çam ağaçları gölgesinde yılanbaşlı küskünlükler kozalaklaşır. Gün aşırı küskülemeler metodlaşır. Mozolelerinde karabaş yozluk aşırılaşır. Kara denizin dibinde sedeften bir sanduka maytaplaşır. Kapağında esrik mavi yolculuklar arması mottolaşır. Kara kediler sarınca dört bir yanı ıslak sokaklarda gettolaşır. Her keş suçludur ama aklaşır. Kireç gibi suratlara vurur salkım söğüt mor yağmur. Boş sokaklarda ak sulaşır özgürlük, kor yüreklere... ‘
Özgürlük özgürlüktür. Benzemez hiçbir şeye…
Ve yazar hiç sakınmaz sözlerini, gezler gözler söyler;
‘Bir arı yağmurla, iri taneli üzüm salkımı bir yağmurla arındım. Salkım söğüt umutlandım. Arındım, hücre hücre yandım ve uylandım, uyandım. Serbest kalışımın bir anlamı olmalıydı, bulmalıydım nazım rıhtımını. Yok oluşa tam sürüklenecek iken duruluşun ilk adımıydı sanki milyon zerre ıslanmak. Islandıkça tabandan tavana ayılmak. Ayıktım. Dilekçeler çekilmiş korkudan, verilen sözden dönmeler sıklaşmış. Bendeniz sıkıca tutundum hayata. Kırklar devrilmiş kapılar kırık. Değilim sanki yarı yoldan ilerleyen. Her kere sulayacak öğlen uykuları arayan salak yağmurlara yıllarca direndim. Sulu sepken cepken delenlere de. Tek parça kaldım tek başına. Dalgalar adam boyu adam çalan. Onlarla kucaklaştım tuzlu sıcak. Meğer boyuna sadece adam olmayı özlermişim. Şahsıma yıldıran yalnızlıklar düşse de adamlığı özlermişim…’
Kıvamına geldiğinde adamlık zamanlı zamansız yağan, iri taneli mor salkımlı yağmurda ıslanmamak pek kolaymış. Geç de olsa anlaşılır mesele. Çok zormuş ama o denli de kolaymış meğer adımlamak. Yazar sözüdür papirüslere üflenen, üslenen;
‘Bir tiz ıslıkla, boz bulanık bir ıslaklıkla vurdum kendimi sahipli limanlara, özgürlüğümü özgürlüğe. İlime ilhanıma yağmalanma bulaşmış. Frahlayamadım fehlendim. Aman diledim ummandan. Umulmadık bir yanıt geldi. Yağış sırasında mur sırtında…’
Sanki şanslı yağmurlarla yağan bebek yüzlü bir aldatıydı. Düşen damlalarla düştüğü damlara suretlenen ise hayatın cilvesi. Çil çil dalgınlık. Çer çöp dargınlık. Bozuşmak ve ödeşmek üzerine kafaya sokulanlar ve değme dağınıklık egemenleşince yazdı yazar.
Yazar azar azar yazar, ama asla azmaz; ‘Daha çok işimiz var. Sırada çok girişim. Ve eşsiz titreşim. O sayede kazandım kendimi. Kendime kendimi. Tüm kazanımlardan ala alayım, alacalı canlı. Kızıl çalı. Direncim kulağıma fısıldananlar da fasılalı. Arap baskılı, Latin basılı. Kebire kayıtlı. Islağım ve üşüyorum. Yüreğim emir demiri kırar bazlı tetikte. Aklım namluya sürülmüş. Dokundukça vicdanıma say say bitmeyecek anılarımı ve anları karalıyorum. Kabaran isyanımı denize salarım. Ve ardı sıra koşar giderim damla damla. Yüreğime kan damlar. Yolculuk işte o yolculuktur. Diz boyu suda yüzülecek ve üzülecek ne kalır ki geride. Dönüp de bakmam gerisingeri. Ne kaldı ki her şey yaşandı gitti. Ama bitmedi. Bir mor salkımlı yağmura savruldum dalga damla ve denizi gördüm. Özgürlük denizini. Denizde izini, izmi…’
Özgürlük özgürlüktür, Benzemez hiçbir şeye, hiçbir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder