26 Şubat 2016 Cuma

BU SON ZİYARETLER OLSUN…


BU SON ZİYARETLER OLSUN…

Siyasetin boy aynasının çatladığı gün bu gün…

Anı kurtarmak değil de geleceği yakalamak ise marifet, katı, keskin veya ılık karşı darbelere, kanlı faşist darbelere aldırmadan zaruri ihtiyaçtır; direnç ve umuda nöbet.

Siyasetin soy kütüğüne muhalefet şerhidir umut ziyareti. Sulu sepken sıfırın altında bir kış günü buz tutarken eller, gönül sıcağı muhabbettir umut nöbeti. Ve ak doğanların kanatlarında umuda nöbet nöbet havalanan isyandır göğe çivilenen. Çıplak kralın çoktan çarpıldığının habercisidir siyasetin soy kütüğüne çakılan her gümüş çivi. Veya giyinik gömülmek gibi bir erdemliliktir can bedenden ayrılırken umuda nöbet tutmuşluğun bereketi.

Asilik, asi görülmeler ziyaretlerle, nöbetlerle ve ziyafetlerle süslendikçe en hasından asil görüntü ve görüntülenme çabaları bile azalır. En azametliler de azarlanır. Endamını görmek ve en beterini reva görmek, gününü göstermek üzere kurulu şeytan üçgenlerinde bedavaya sağlanan salınımlar da kurşungeçirmez aynaların ışığında kırılır. Işık kırılması aynalara asılır ve vesikalık fotoğraflar alnından öpülür. Kara duvarlara ismi çivilenmişlik ise; ayrıcalığın dik alası ve uyduruk dukalığa direnişin sembolüdür.

Ve ziyaretler; bu son ziyaret, son ziyafet olsun ve zarafet ile son bulsun. Ziyaret umuda, umut nöbetlere dursun. Ve bilinsin her şeyin aslı umuttur, daima da tazelenir ve hasmından beslenir.

Siyasetin soy kütüğünde asılı ve asil öğütlere rağbet etmektir korkusuzca ziyaretler yapmak. Her ziyaretle endişeye kapar kepenklerini umut. Bazen bir sürat teknesiyle dönülmez yolculuğa çıkabilmektir soyluluk. Bazen ciğerlere denizden sarkan özgürlüğü depolayabilmektir köhne zindanlarda. Her zaman sahte delillere inat umuda yolculanmaktır dar hücrelerde. İşte budur sonsuzluk. Sonsuzluğa yürümek. O nöbetler ki deneyimlerin sabitlenmesidir tarihe yaprak yaprak. Yıllardır beklenen ama en beklenmedik anda karşılaşılandır;  tam bağımsızlık.

Karartılan anıları yakalamak ve aydınlık geleceği kucaklamaktır mahirlik. Bu güne ve yarınlara ışık tutacak manifestolara usanmadan imza koymaktır cesurluk. Cesaretin haksız yere karşılaşılan esaret ile kan kardeşi olduğunu bilmekle başlar siyasetin alfabesi. Ve yiğitçe yaklaşımların zihni tecellisi ise, siyasetin soy kütüğüne kime ne zarar vereceğini bilen gümüş çivileri çakmaktır. Ve emsal olacaktır o çiviler gelecek tüm yersiz değerlendirmelere ve başa gelecek tüm değersizleştirmelere. Ve yurtseverlik, denizin bittiği yerde okyanuslara haykırmaktır avazın suskunluğunu.

Siyasetin boy aynasının çatladığı gün bu gündür. Ziyaretçi kabul binası önündeki umutsuz bekleyişlerden, umuda nöbetlerden sonuç çıkarmaktır tüm solgun ziyaretler. Bir şeyler yapmak lazım diyerek başlanan sessiz ve sonsuz eylemliliğin cihana yayılmasıdır bu nöbetler. Başlı başına büyük isyandır. Bu direniş çok yakında anılarda kalacak olabilir ama umuda çakan kıvılcım asla unutulamaz. Daha nice tahtlar devrilir, masalar, sehpalar devrilir unutulur ama siyasetin soy kütüğüne çakılan gümüş çiviler hiç unutulmaz.

Şimdi bu günü yan yana dizilecek sözcüklerle anlatmak lazım gelir ama zor. Zoru kolay eylemek günleri daha gelmemiştir ve hala erdemli durmak gerekir can bedenden çıkmayınca. Güllerle donatılı tarih yolculuğunda vurgun yemeden özgürlüğe ve barışa ulaşmaktır mesele. Ve inanç tutukluk yapınca yaslar da, yasalar da hesaplar da karışır. Açılmaz sanılan ağır demir kapılar da açılır. Yer yarılıp gök açılınca siyasetin boy aynasındaki uzun kısa, tombul sıska tüm pozlar çatlar. Davalar çöker.

‘Yatmadan olmaz birader’ doğruculuğuna içeride ve dışarıda kalanlar bilinç ekledikçe, diranç kattıkça uzun soluklu olur iktidarla mücadele. Arada sırada medya dünyasında güller açar, karanfiller solar, meydanlar canlanır ama tepede daima kara bulutlar dolaşır. Savlanan  tüm suç siyasetin soy kütüğüne gümüş çiviler çakmaktır. Suç sayılamayacak suçlamaları yapmak siyaseten sayılır ve getirisi zenginlik sanılır ama hiç de öyle değildir. Olacak olan ithamcıların siyasetin soysuzluğuna çivilenmesi, soy kütüksüz, sopsuz ve nefessiz kalmasıdır.

Gün gelir siyaset arenasında siyasetin boy aynasında simlenenler ve simgeleştirilenler de nesepsizleşir. Çala çırpa kibirlenip edepsizleşir. Ancak bir gün mutlaka kurgulanan korku duvarı da delinir, beyaz saraylar da yıkılır. İşte o vakit anlaşılır; tüm hor görülenler, eza cefa çekenler, adam gibi adamdır ve her şey insanlık onuru için yapılmıştır. Sadece anlamakla da olmaz, anlamayı bilmek gerek.

Duymazlık ve duyarsızlık dünya üzerindeki en vicdansız tavırdır. Tıynetsiz tavırsızlıktır. Ve bu kara vicdanlılık geniş yığınların, yarı çoğunluğun ballı ekmeğidir. Bal teknesine abanıp ekmeklerin bozulduğu gün düzenin bozulduğu gündür bilmezden gelinir.

Bu gün hâkim siyasetin boy aynasının orta yerinden çatladığı gündür. Bu gün kim neden doğmuştur veya kimler ölmüştür, ölecektir unutulur gider. Hemen unutulmasa da zamanla anılarda silikleşecektirler. Ancak umut nöbetçileri ve nöbetin kazanımları simgeleşecektir. Yarınlara ışık tutacaktır tüm tutuklanmalar. Ve siyasetin soy kütüğüne gümüş çivileri çakanlar ve çakılan gümüş çiviler şeytan üçgenine rağmen dünyanın altını üstünü belirleyecektir.

Anı kurtarmak için değil geleceği yakalamak için mücadeleye devam günü bu gündür. Bu gün siyasetin boy aynasının çatladığı gün olsa da bu boşa ömürden çalan son ziyaretler olsun.

Silivri’ye de, Silivri’den de.

Hiç yorum yok: