18 Şubat 2016 Perşembe

DEDEM KORKUT'LAR…

DEDEM KORKUT'LAR…

Çocukluğumda Dedem Korkut Hikayeleri derlerdi korkardım. Hikayeler, destanlar, masallar korkunçmuş sanırdım. Masal anlatmak isteyen büyüklerim sakın anlatmasınlar dilerdim. Ballandıra canlandıra anlatıldıkça da kahramanları en kahraman dinleyenleri korkakmış anlardım. Ve şaşardım bu döngüye, on ikiden sonsuza. Her defasında çocukları bunca korkutmak nedendir diye kaygılanırdım.

Masallar dinleyip büyüdükçe ve büyüdükçe kendi masallarımı tasarladıkça kavradım işin özünü. Korkutmak insana özgü korkmak ise tüm canlılara…

‘Uzak denilemeyecek yakınlıkta çanlar çalar ve çok uzaklarda minarelerin mahyalarında fenerler yanar. O yangında cılız sarımtırak bir ışık vurur komşu evlerin güneşin son nefesiyle kızarmış çatılarına. Ardından akşam yırtıcı patilerini geçirir sokak lambalarına. Ve çatlar yağlı kandillerin isli karnı. Pisi pisine ölmek anıdır sanki hazla hazırlanan. Camların çam yarması kapakları bir bir kapanınca canı sıkan ve cananı yakan bir dışarıda kalmışlık vurur damgasını gamlı geceye. Aniden şımarık bir fırtına başlar. Şimşekler çaktıkça çakar. Ve başta tanrılar masal başlar. Macera dünyanın ücra bir köyünde başlayıp ta Eskimo iglolarına dek uzanır. Oradan dünyanın dört bir yanına. Hediyeler alınır verilir ama bir gönülsüzlüktür yürek burkan. Kuzey kutbundan güneye savrulurken ve doğudan batıya masallar birlenir. Bembeyaz bir lekedir artık mavi kürenin tavanında dolaşan minder minder bulutlar. Ve aşka gelir değişen iklimler. Ve o aşkla büyür dünyanın bütün çocukları…’

Büyüdükçe anladım ki masallar değil gerçekler korkunçmuş. Meğer yaşam birbirinden ilginç olaylarla daha da korkunçlaşır, korkunçlaştırılırmış. Çocukluktan belletilen o keskin duygu üzerinde tezgâhlanırmış en ince planlar…

‘Dedemler de vardı. Şimdi yoklar. Yıllardan sonra akıl boşluğumda bir birer masal kahramanı gibi anılarımda dolaşırlar. Dedemin biri yıllar önce geçtiğim genç yaşında şiir gibi süzüldü paralel evrene. Hayatın imbiğinden geçti gitti tek başına. Diğeri geç yaşta şirin mi şirindi. En sevimli insan haliyle direndi, bal ormanında köklerini aradı son nefesine kadar. Ve çözüldü hayattan o da. Doğanın kanununa direnemedi ve gitti. Dedemlerin benden ayrılışıyla demlendim, yalnız kaldım sandım masallarda ama korkmadım. Acı reçeteyi ise babamın göçüşü ile yuttum. Ve ne masallar uydurdum aklım sıra.

Çok masallar dinleyemedim onlardan ama dedelerimden sakallısı muhteşem maniler söylerdi ninem üzerinden bizlere. Ninem elinin tersiyle manilerdi ama manilerde maniydi yürekleri cezbeden cinsten. Çoğunu unuttum. Diğeri manidar yaşadı, hızlı ve kısa. Çok kısa hayatına sığdırdıkları anlatıla geldi yıllarca, masal tadında. Böyle işte.’

Paslı yaslı hatıralarım daima karanfil ve kekik kokar. damağımda kalan eksilmeyen anason buruğu bir tattır tüm masallar. Biri minik cüssesine asla sığmayan bir o kadar da yerin altındası olan, tüm yaşam çıkmazlarını sırtında taşıyan bir yiğitti. Pes etmez bir yürek. Ceplerine sinmişti kekik kokusu. Ceplerindeki karanfil kokulu madeni bozukluklarla tarçın çayı ısmarlardı çocukluğuma. Susamsız simit, akide şekeri taşırdı mendilden çıkınında obalara. Yaylardı yaylalarda. Yaprak yaprak gözümün önünde tüter taştan barınakların buharı hala. İnce sırım gibi olanı ise bir kalem pirzolasını dahi paylaşırdı masasında. Ayran içtiği çay bardağı hala aklımda en çetrefelli soru, çengelli neden işareti. Belleğimde hala izi, izleri var.

‘Günü birlik akarken masallar tarihin cilvesi kaleden kızıl kuleye seyreder. Aile boyu dostluğun, o eşsiz yarenliğin kırıntıları altın kumsalları yayılır. Akıllar dağılır ve ince kumlara ulaştığında anılar yeniden doğulur. Doğanın en çetin rengi billur çaylarda oynaşan alabalıkların sırtındaki sırdır. Solungaçlı sırtlarda ışır dünyanın ahengi. O ahenkle en harikasından harlanan yalnızlıklar masallarla buluşur kuytularda. Ve dedemler izler anılarımdan dökülenleri, usanmadan toplarlar ardım sıra. Biri Kuzey rüzgârları ile boğuştu benim iki katım ömründe. Diğeri ise fazladan yıllar dilenmedi hayattan…’

Çocukluğumda Dedem Korkut Hikâyeleri de okudum harfleri sökünce. Korkardım yedi başlı ejderhalardan, dilinden ateş saçanlardan. Ürkerdim. Sonra o tarih soslu tersane de içlendim, biçimlendim. Ve korkmaz oldum asla. İleri seviyede okudukça da tüm kerkenezlerden tiksindim. Belalara şerbetlendim.

‘Kervansaraylarda iç sızlatan memnu aşklardan kaçtım çocuk aklımla. Kervanlarla yolculandım, kavruldum. Ağaç gölgelerine sığındım kelaynaklardan. Aynalara bakmaya çekindim yıllarca. Önüme serilen portakallıklarda karıştım delisine velisine. Duruldum. Yaylara varıp aşkın kemendiyle vuruldum. Hayatın lezzetiyle tanıştım gelincik tarlalarında. Tavlandıkça gönül gözüm açıldı. Gürül gürül akan aksularda yıkandım. Bin yıllık çınar dibinde asırlık cevizlerin altında demirledim. Ve güneş yanığına savruldum. Tenimiz derlendi aklımız demlendi. Büyüdüm. Büyüdükçe gerçekler korkuttu masalsı dünyalarımı. Korkutmaya yeltendiler top yekûn korkmazlığımı ama beceremediler. Çünkü masalların o en hoş kokulu serinliğinde serilmişliğimiz var korkusuzluğa. Dedem Korkutlarla tanışmışlığım var yıllar evvelinden. Kısaca minnetle çıkmışız yamacına gözü pekliğin. Dar boğazlarda buz sularda yanmışlığımız, masallanmışlığımız var. Korkutmaz bizi ateşin de ateşi, eritir sadece yeniden yoğrulmak üzere…’

Dedemler hiç korkmadan yaşadılar. Tatlı sert adamlardı. Onlardan korkanların çok olduğu da muhtemeldir. Ama güzel insanlardı. Biri değirmen taşını yerine tek hamlede koyandı. Kabara dünyasında örsüyle, mıhıyla, çekiciyle iki aile bakandı. Diğeri tığ gibi narin sadece siyah beyaz fotoğraflarda yaşadı. Renklisine kavuşamadı ömrü. İnce hastalıktan sararmış yüzünde masal cesareti vardı. Sıyıramadı bedenindeki düşmandan canını. Kurtaramadı yakasını. Beyaz lale gibi boynunu büktü, hakka yürüdü ağır ağır. Pırlanta gibiydi zekası, fışkırıyordu gözlerinden cennet rüyası. Şövalye yüzüklü bir masal şövalyesiydi. Darıldı gitti başka diyarlara. Gittiler. Masal oldular.

Yani ben Ata dan böyleyim. Masal da dinlerim, anlatırım da. Yazarım da. Ve severim çocukluğumdan bu günüme masalları. Asla korkmam. Hayatta korkmayız ipini koparmış kara masal canavarlarından, uyuz soysuz itten, kırpık kopuktan. Hakikaten hayatta sadece hiçleşen kahramanlardan ve ucuz kahramanlıklardan korkarım. O kadar.

O nedenle çok geç kalmadan kızıl kuleden kara kalelere vururuz eksik gedik anılarımızı. Çocukluktan kalma korkusuzlukla ve silikleşen korkuyla. Hepsi bu…

Hiç yorum yok: