29 Ekim 2014 Çarşamba

‘KÖMÜRCÜ’ KALIRLAR VE KENDİLERİ GİBİLERE DAĞITILAN ‘KÖMÜR’ OLURLAR

KÖMÜRLÜKLER YIKILSA DA ‘KÖMÜRCÜ’ KALIRLAR VE KENDİLERİ GİBİLERE DAĞITILAN ‘KÖMÜR’ OLURLAR SUDAN SEBEPLERLE…

Toprağın altı ocağın içi, yanmış, sönmüş, patlamış, parçalanmış canlarla dolu, yer üstü ise içi, yüreği yanmış, kırık gönüllerle. Nasıl yaşarsan öyle ölürsün misali, ateşe, suya sele kapılır, toprak olur gidersin, bir lokma bir hırka uğruna, ocaklar dolusu…

İnsan mevkii ne olursa olsun, gördükçe akıllanır ama akıllandıkça bakar da görmez maalesef. Haritada bile yeri olmayan kazma vurulan yerlerde yaşayanlara, yaşananlara, yaşanmazlara tümden duyarsızlaşır his, heves ve nefis tutsağı olanlar.

Bu sonradan görmeler ve görgüsüzlükten olmalar çoğaldıkça sade hayatlara tabiler, kömürlükler yıkılsa da kömürcü kalırlar ve kendileri gibi sade hayat sürenlere dağıtılan kömür olurlar, hemde sudan sebeplerle.

Bu gün değil yarın, yarın değil bugün ikilemi ile ertelenen ve geciktirilen önlemler sakatlık, yarım kalma ve en kötüsü ölüm kuşu olarak yağar maden çukurlarına. Madeni para biçiminde sayılsa değmez gündeliğe yiter, biter ömürler. Vesveseler arttıkça rasyonel düşünce her adımda, her derinlikte tekler, tekler dünyalar, çöker dünyalıklar. Her maden çatlağı gelip çattığında gündem hemen değişir, bir anda madencilik adı namına her şey hayat memat meselesi sayılır. Fakat kısa zamanda unutulur, unutturulur yıkım. Yüreklere abandıkça karanlık, abandıkça abanan korku ve yaşanan karabasan sadece madenci ve madenci çoluk çocuğuna kalır. Oysa sık aralıklarla yaşanan kara kömürsü karabasanlar her ihtimali yakınlaştırır ve tüm algıları bozar ilk dakikadan itibaren.

Yaslar ilan etmekle başlar, ilerisi gerisini hale yola koymakla geçer ilk saatler ve ilk günler. Sonrası koca bir hiç, hiçlik. Sade hayatlar süren tüm madenciler, kömürlükler yıkılsa da kömürcü kalırlar ve kendileri gibi sade hayat sürenlere dağıtılan kömür olurlar sudan Selden sebeplerle…

Son perdede madenci için çaresiz ve perişan olmak ve böyle kalmak ve her daim sahipsiz arkasız yarım yamalak yaşamak o ilk vurgun sonrasında iyice belirginleşir. Ödenecek denen ve sözü verilen maaşlar aylar geçer ödenmez. Nafakasını isteyenlere memurlar meydanlarda cop vurur. Daha copun değdiği yerdeki kılcal iç kanama ve kızarıklıkları geçmeden, yüreklere başka bir yerdeki madenci kayıpları pranga vurur. Böyledir işte ayaklardaki paslı zincir çözülmedikçe ve kırılmadıkça prangalar o kara çamurlu çizmeleri ayaktan çıkarmak da mümkün değildir, çıkarılsa da asla işe yaramaz.

Akpak,  esen memleket deyip aklına esenleri yapanların ihmalleri yepyeni ana, baba mahrumiyetleri yaşatır ekmeğini yerin altından çıkaranlara ve ekmeğini yerin altında yemeye mahkum edilmişlere. Çekirdeklerine iliklerine kadar çürümek, çürütülmektir zincirleme devam eden sömürünün madenciye bırakılmış kar payı. Yersiz celevatlar ve âdemoğluna reva görülen hayatları değiştirmeyenler ve sağır sultanın duyduğu güvenliksiz maden dışı içi iş ortamları düzeltmeyenler, her ağızda mimledikleri din kardeşleri madencilere bu bir nevi cinayete, tırnak içinde faili meçhul cinayetlere kurban gitmeleri hazırlar.

İç dünyada nice inkılaplar devrimler olurken dış dünya hala köhne muhtariyetle yönetilince daha çok hutbeli hutbesiz, al bayraklı bayraksız vedalar görür bu alem, el alem. Hayatın gerçeklerini erteledikçe kaybetmek işte budur. Keşkeleri yaşayarak sona yaklaşmak, sınıra ulaşmak ama son güne çıkamamaktır başa gelen, başa geçen. Bu durumda hayat kısa masalına ve işin fıtratına bağlanır devlet destekli derdest edilen bu mesele. Yani zikirle, şükürle, çarpık ama çarpan fikirle bağlanmış yollar ve dehlizler. Ve yıkılan hayatlar da birbirine bağlanır tünellerde.

Tatbikatı eksik bilgi, pratiği eksik nazariye, yapılabilirliği yetersiz, iyileştirilmez imkansızlık, yetkin olmayan istek ve motivasyon, tecrübeyle sabit taşkınlıklar ve su istimaller, her şeyi izole etmek üzerine planlanmış ölçüsüz ve ölçüsü asla tutmaz muhabbetler ile küllenir, su basılır, sellenir her madensel mesele ve yaraya tuz basılır yeniden.

Tek dertleri sadece hayatlarını sürdürmek olan tüm madenciler, kömürlükler yıkılsa da yine kömürcü kalırlar ve kendileri gibi sade hayat sürenlere dağıtılan kömür olurlar, hem de selden, sudan sebeplerle…

Sürekli tekrarlanan bu kara kömür esintileriyle akıl bozulması yaşanır, akıl tutulması yasalaşır ama yürek yarası her devasında yine dağlanır. Ağlanır, sızlanır hikâyeden. En dayanılmaz, geçmez, olmaz acılar ve şıp diye biten aşklar, sevdalar ve sevgiler gözyaşlarıyla yaratana bağlanır. Suçu başka yerlerde aramaya, suçu başkalarına yıkmaya hiç gerek yoktur aslında her şey, tüm gerçekler ayan beyan ortadayken.

Zaten amirin, emirin en kötüsü halkını kötülüğe sevk edenlerdir. Kötü ve taklit yaşantılar zalime ve zorbalığa yakınlaşmayı, akrabalığı artırır. Dostça, iyi, güzel ve aklı başında yönlendirmeler ise ahmakla, alıkla dostluğu önler ve engeller. Kim dost kim düşman birbirine karışınca, milletin yer altında ve yer üstünde ayağına dolanır, illet ve musibetler. Bak, ara yüz elli beşi hallolur tüm meseleler demekle de olmaz, iyiden iyiye irdelemek gerek hayatın realitesini, okumak lazım kara kaplı kitabını.

“Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri.”  İyi okuyup anlamak gerek bir tutam huzur ve mutluluk için, insanca yaşamak için ve sabretmek. Ama sabır taşı da çatlamak üzere, artık sığınılacak limanlar da azalıyor, kömür madeni el yakıyor, can alıyor, yürek yakıyor.

Madenin içi yanmış, su basmış, gaz patlamış içeride kömürleşmiş bedenler, donmuş damarlar, dışarıda duygusal heyelan. Altında kalmış madenci kara kömür düşlerinin. Duygu selinde boğulmuş insanlık, kömürcü aklanmış, kömür kanlanmış. Erezyona uğramış hayatlar canlar yandıkça ısınmış zevat. Öyle bir isyan ki yaşanan yaşadığına lanet okunur türden. Ve anahtarı dil olunca insanlara kilit, asma kilit filan da dayanmaz.

Sade hayatlar sürdüren tüm madenciler, tek anahtarlarının dilleri olduğunu anlayınca kömürlükler yıkılsa da yine kömürcü kalırlar ve kendileri gibi sade hayat sürenlere dağıtılan kömür olurlar, hem de sudan sebeplerle, ama kalanlara kilit milit, asma kilit dayanmaz…

Her vesileyle gerginliği artıranlar, peşpergellere merkez olanlar daire çizdirenler, yer yuvarlağında son fırsatlarını kullandıkları bilinciyle limitli limitsiz tavırla ak pakız diyerek ortalığı kömür tozuna, barut kokusuna bularlar. Bulaşıcı hastalık gibi sarar aklı hırs, kabarır savaşçı gönüller. Limitleri aşan kayıtsızlıkla gerekenleri yapıldığından dem vurularak yapılmaması gerekenler unutturulur. Onca azaba, gazaba karşın birileri yüzlerine bulaşan kömür isinden aklanma paklanma derdine düşerler her maden faciasında.

Süzme dertler ince derde koyar insanı, insan olanı. Bu akla kara meselesidir. Kömür karasının açtığı yarayı bunlar öyle kolay kolay iyileştiremez ve merhamet göstermeyene de merhamet edilmez. Kereste keresteciler orman yağmalamayı bırakmaz, madenciler kara elmas uğruna yer küreyi didikler dururlar, onların da yakalarını ölüm bırakmaz.

Tek gayeleri sadece sade hayatlar sürdürmek olan tüm madenciler, ölüm meleğinin nefesi enselerinde, patronların pençesi yakalarında dalarlar loş galerilere. Kömürlükler yıkılsa da onlar yine kömürcü kalırlar ve kendileri gibi sade hayat sürenlere dağıtılan kömür olurlar, hem de havadan sudan, selden sebeplerle… 

Hiç yorum yok: