3 Kasım 2014 Pazartesi

GÖÇ; HAYATLAR DEĞİŞİR VE DÜZEN BOZULUR…

GÖÇ; HAYATLAR DEĞİŞİR VE DÜZEN BOZULUR…

Yüzyıllarca emek verip, kan ter çalışıp el yurdunu vatan, vatanı cennet eyleyip, o güller şehrinden, güller adasından, güller ülkesinden ağlaya ağlaya vazgeçmenin ve umuda yolculuğun, hayatı bütün acılara karşın yüreklice kucaklayabilmenin ve kötü tüm anıları yaşanmamış ve yok sayabilmenin ve öz yurdunda el sanılmanın adıdır göç, muhacirlik soyadıdır.

Düzen bozulur ve hayatlar değişir…

Göç öyle bir kör olası olgudur ki; bir solukta yaşanır varsıllıktan yoksulluğa geçiş. Belgelere geçer nitelikte bir savruluştur sonsuzluğa yürüyüş, köşe bucak saklansa da acı anıları ve silinmez izleri. O sürülüşte acıyı en şiddetli dozda yaşamak, yine de yaşama dört elle sarılmaktır hayata geçirilen. Muhtelif dönemlerde anayurda göç eden ve göçle yepyeni hayatlara yelken açan herkesin hayat hikâyeleri yazılmamış koca koca kitaplardır tarihe hak ettiği notu düşmeyen. Hangi yılmaz dil anlatabilir, hangi keskin kalem yazabilir, hangi can dayanır bu sürgünlere.

Hayatlar değişir ve düzen bozulur…

Bir kahrolası savaştır, savaşılır, savaş kazanılır veya kaybedilir.  Ama her durumda olan suçsuz insanlara özellikle kadınlara ve çocuklara olur. Onlar çekerler en ağır biçimde ezayı, cefayı, ıstırabı. Ve nice düşülmez görülen hallere düşülür yekten ve toptan. Yüreklerin dayanmayacağı, açlıktan kıtlıktan kırılma yeğlenecek nice kötülükleri sıralar tüm savaşlar ve savaş bitimleri. Ve çekilen azap ve yıkımlar ve yıkıntılar geçmişle uzlaşmayı gelecekle kucaklaşmayı kapkara sulara gömer. Derme çatma limanlara, her türlü delik deşik deniz vasıtasıyla zor atarlar kendilerini. Bu sonu asla gelmeyecek göç yürüyüşüne çıkanların binlerce yıllık kederidir, kaderidir. Göç, telefattır, kaybolan insanlar demektir, gereğince tefrikalanmamış kaybeden insanlık öyküsüdür. Ve göçenler de etten kemiktendi öykünmesiyle hatırlanır insan olmak.

Hayatlar tümden değişir ve bozulur düzen…

Çoğu göç uluslararası bir yolculuktur, bütün sevdiklerini ya gerisinde bırakan ya da kavuşamamak üzere kaybedenlerin anılarında hala capcanlı yaşayan. Kaçınılmaz akıbet geleceğe benzersiz zirveler ekledikçe yeni ve yenilenen kimliklerle soysal hayaller paylaşmak da zorlaşır. Ve sosyal hayatta göçün ardındaki sırlara yabancılaşma başlar ister istemez. Öyle ki hiçbir şey artık eskisi gibi asla olmaz ve kalmaz. Dünyanın en vahşi dönemlerine has bu sarsıntı, hangi coğrafya olursa olsun tüm göçerlere karanlık zindanlara müebbetliği başlatır. Yaranamaz iki dünyaya da muhacir, kabullendiremez kendini kimseye ve yürekteki hasret büyür de büyür ana yurtta yaşansa da. Gerçekler buharlaşır her lodosta sızlatır burunları, ıtır ıtır kokar güller ve yürekler her hatırlayışta tekrardan yanar. Göçerlerin gönüllerinde yalancı sıcak eğlenişler, en inanılmaz düşler, cevabı bulunamaz sorular yatar. Ve onlara çare arar, sakat yüzyılın yangınında yanan hasta adam. Ve küllenir o günlerin asarı, hasarı. Nice devran hüküm sürer, geçer, sürer ama hayatın mucizelerine inanmayan sürgünlük bitmez hiç, yüreklerden taşar, akıllarda yaşar.

Değiştikçe değişir hayatlar ve düzen bozulur…

Medet umulan her parıltının içi boş, dışı fiyakalıdır ama kanmaz, aldanmaz geçmişinde göçerlik yatanlar. İnlemelerini hiç kimse duymadan, naralarını kimselere duyuramadan bu yalan alemden göçer giderler. Hüzün çoktan unutulmuş, gurur kara dağlara emanettir artık. Ve arkalarında yüzyıllardır değişmeyen değiştirilemeyecek bir ürküntü ve sessizlik bırakırlar sadece. İnsanına kol kanat geremeyen bir sultanın acizliğidir başa gelenlerin tümüne asıl neden. Ve tarihin altın sarısı yaprakları asker çizmeleri altında ezilir, çamurlaşır. Çok yönlü bir arayış, diline, dinine ve milletine çok katmanlı bir yabancılaşmadır her göç.

Değişir hayatlar ve değiştikçe bozulur düzen…

Kılavuzu duygu olan hiçbir kavramı bilimsel veya değil hiçbir sorgulama açıklayamaz net biçimde. İşte göç odur ve içinde sürgünü barındıran ve çağrıştıran her yolculuktaki kara yazgı ve ağır zarar veren yaşanmışlıklar dünya malıyla onarılamaz. Saflığını ve coşkusunu asla kaybetmeyenler her adımda yeniden yaşar o serüveni. Ve en yakınlarına bile bahis etmezler, mezara götürürler mezalimi. Ve ışıklar berraklaşır, düşünceler dile gelir, davası görülmemiş belgelere yansır, siyah beyaz fotoğraflara sızar acılar ve canlar bir kez daha, bir kez daha yanar. O belgelerde ne isimler vardır isimsiz, zihni allak bullak eden ne tipik göç hikâyeleri vardır kahramanları isimsiz. Ama imkânsızı imkânsız olmaktan çıkaran, inançlı mı inançlı, and içmişlerin ters yüz olan hayatları saklıdır zaman tarlasına avuç avuç ekilen.

Hayatlar değiştikçe değişir ve düzen bozulur…

Her türlü bireysel dürtüden yoksun sosyal bir yok oluş, sebepsiz bir soykırımdır göç. Ve her türlü muhaceretin ve tehcirin tesiri sonsuza dek sürer. Belleği zayıflattıkça zayıflatan bir yalnızlık ve yalnızlaşmadır insan pınarında yaşanan. Tüm tehlikeleri ber taraf edip, en uç noktalara korkusuzca taşınan hayatlardır mükafatı. Acı deneyimlerdir mal mülk ve elde kalanlar. Açılan kara delikten geçip, kapanış kapıları delip, yepyeni bir dünyanın yorgun savaşçısı olarak kalmaktır göçerlik. Ergeç lirik göçer öykülerinin kollarına bırakmaktır güllerden demeti, gül şehirleri, gülden adaları, gül kokan ülkeleri. Ve gönülden gelerek gül koklamamaktır,koklayamamaktır bir daha.

Düzen bozulur ve hayatlar değiştikçe değişir…

Ve o vakit koskoca bir dünya küçücük yıpranmış bir gemiye biner ve diyet ödenir. Milyonlarcasıyla tarihi yaprak yaprak o can alıcı keskin düşlere nakşetmektir, silik anılara hapsetmektir göçün hikmeti. Anıların gölgesinde göçen benliği yeniden keşfe mürettebatlıktır tüm hizmetler. Gerçekler irdelendikçe, örselenen cam fanus çatlar ve faniler rahat yatarlar güller bezeli kabirlerde. Kaç çılgın gün, hafta, ay, sene ve dahi asır yaşanmışlıklar sonrası bitecek sanılır, bitti zannedilir ama gittikçe gider, sürdükçe sürer göç. Acı tatlı binlerce anı yazılsa roman olur beylik lafında gizlidir ve gül tadındadır muhacirlik. Dikeni yüreğe batar ve kanadıkça kanar evladiyelik yara. Yaşayanlar yazamaz, yazmak istemez kendi romanlarını ama hiç yaşanmaması gerekeni yaşamış olmaktır adamlık ve yazarlık. Zaten her ne kadar yazılsa çizilse de bir şeyler yine de eksik kalır.

Hayatlar değişir, düzen bozulur ve güller solar…

Hiç yorum yok: