31 Ocak 2014 Cuma

ASİ ŞEHRİN ASİLERİ…

ASİ ŞEHRİN ASİLERİ…

Asi şehirler vardır halkını uysallaştıran. Asiler vardır uysallaştırılan halkı uyandıran…

Şehirler vardır bin bir maskeli ağır süvarilere kendi başına savaş açan. Değilmi ki mitolojik tanrılar uyarınca tanrıçalar gizli saklı klasiklerde zevkle titrer yalanına gerçek diye kanılır işte film orada kopar. Zaten filozofların hülyası bedensel devinimden hülyalanır. Sonra katılımcı toplumsal olay haline gelir masallar ve saltanatın eteğine etik olmayan duygular dökülür.

Böyledir işte bol skandallı meşhur vesayetlerin ve vasiyetlerin sonucunda insanları yaralamak. Ne tür bir oyundur bu oyunlar ki eninde boyunda maskaraya çevirir hayat ve hayal tacirlerini. Ve beter davaları hiçe sayan bir ceza kolonisi halini alır evren ile etik ilişkisi. Hayalleri bile aldatabilen gizemli yabancılar ise mitologyada tanrıça katına yükseltilir tanrı edasıyla.

Mit ve mitoloji böyle kara hikayelere gebedir her evrede her çevrede.

Dinsel bilinç başka başka olunca, her anlamdan yoksunlaşınca inançlar biçimsel tadı da yapboz ilişkiler üzerine kurulmuş olur. Ateşli kahkahaların performansı ise kesin kuralların nerede başlayıp bittiğini yerleştirme kavramına dönüşür ve derinlik hissi asi şehirleri yönetir. Ah sandalcı asıl küreklere kitabında ve ahde vefa mektuplarında yazıldığı gibi gölgeler ustası ışık, tüm ağaç gölgelerini teslim alır. Zaten basit ve sıra dışı olgular öbeğine yerleşince isyanlar dirlik zamanı gerilim görülür ve ölümlüler gömülür. Çünkü görsel sanatla harmanlaşmıştır sanatın evirilişi.

Evir çevir, devir ayni epikürdür. Epikür her ne demek ise felsefik manada aslında hiçbir şey yok ahvaline hizmettir. Okumak ise ipek üstüne işlenmiş epik tanrı özgürlüğüdür. Provakatif lafları ve yazmaları asla içermeyen bir isyandır asi şehirlerin yaşadığı ve duvarına taşıdığı. Zaten dinsel ilenç teorik bir sorunsallaşmayı paragmatizmayla pratikte çözme işlevselliğidir.

Çünkü doğanı yaşattıkça defne dalında, incir yaprağında ölüm dışarı dışarı atar tüm hasımlarını. Ama daima pusuda bekler cizvit ile dost olmak zevzekliği. İsyan nefsine tapanlara ve itaat edenlere ise fazladan kaygılanmaya gerek yoktur. Yalanını dolanını içselleştirir ise iç edenler küser mitleşen tanrılar. Gerçeğin apaçık yeni yöntemlerle izahı ise papirüsün en başında titreyen tanrıçaları kızdırır. Eksik tavırlı kesik uygulamalı ve yanlışa şartlandırılmış halkın asi şehirlere borcu ise hırsı ve aykırılıkları ihale eder, ihanet çemberine. Çembere dâhil olanlar bir süre izole olur ama şehir asiliğini gösterince tanrılaşan saltanatlar takdir edileni yasaklayarak sıyrılmak ister zarından, zararından.

Küflü mevsim akşamlarında leyleğin ömrü misali dikenli yollarda feyizle bereketlenir saldırmalar, kaldırmalar. Bereketlenir ama ne bet beniz ne deniz kalır. Ve öyle asi şehirler var ki halkını asileştiren üçbinbeşyüz yılın ancak ikiyüzellisi barışla geçer. Doğru bilindikçe ve öğrenildikçe hala yanlışta ısrar akılları ısırır ve bitmeyen kavgayı ısıtır. Aslında her insan, okumasını bilene ve okuduğunu anlayabilene tanrısal bir kitaptır. Yalanlara tanıklık arttıkça iyilik, yolsuzluk arttıkça yolsuzluk neden sonuç ilişkilerinin dışında kutsallaştırılır. Aslında nefse yenilmek üç başlı dikenle kucaklaşmaktır.

İsyan, nefsine itaat edenlere duyuldukça en doğru isyandır. Asi şehirlerin özgüven kaybı yaşayan halkına tekelci kapitalizm denildikçe tekele zam yapıldı algısı şu devirde dünya öküzün boynundadır dalgınlığından başka bir şey değildir. Boynuzlara karşı akıl kullanmayı erteledikçe ahali önceliklerin önü arkası birbirine karışır. Tarlaya tohum saçma vakti de geçtiyse eğer eldeki undan yoğrulan ekmekler nar gibi kızarmadan fırınlanır. Önce ekmekler bozulur ve çocuk isimleri değişir, sonra şehirler. Yorgunluk üzerine bir hayat yaşandıkça da tüm muhalif yazılar alın yazısı olur. Gök cisimler yersiz zamansız semada yolculuk yaptıkça da, kara yazgıdan esinlenilmiş şiirler ve şirretlikler insanları mahveder.

Ve dahi asi şehrin halkı sonsuzluğa iltica eder. Tanrı katına ve tanrı katında zorluklar ve engellerle karşılaşılmış tüm yolculuklar, aslında doğru adam olmak ve çocuklara doğru örnek olmak ile özdeştir, eş değerdir.

Böyledir işte akla gelen gelmeyen büyük zatların asi şehirlerin halkını zapturapt altına alma çabası. Zabıtlardan zabitler imzalarını çektiği an sular çekilir, vaha kurur, daha dahası yoktur. Tangonun sıcaklığı sarar tenleri, benlikleri. Tanrıça vücutlarında sırlaşan tatlı kımıltılar belki asi şehirleri uysallaştırır ama asi şehrin uysal halklarını da asileştirir. Ve şerit boyu haykırış, asi şehri şerit gibi ikiye böler. En güçlü ve en zayıfların asileşen kolektifliği de yer altı felsefesine entegrasyonu entelleştirir.

Asi şehirler vardır uysallaşan. Asiler vardır uysallaşan asi şehirleri uyandıran…

Hiç yorum yok: