11 Ocak 2014 Cumartesi

AİLE İÇİ MESELE KOLAYCILIĞINI SEÇMEKLE OLMAZ…

AİLE İÇİ MESELE KOLAYCILIĞINI SEÇMEKLE OLMAZ…

Aile içi sorun deyip, çözümü birbirlerine düşenlere, düşmüşlere bırakmak büyüyen olumsuzluğu ve asıl gerçeği inkâr etmek olur. Uyuşukluğun temel kaynağıdır sanal ve sayısal uyuşmazlıkların giderilmesini şahsında kıyamet kopanlara, kıyamet koparanlara havale etmek.

“Gemini yenile çünkü deniz derindir, azığını tam al çünkü yol uzundur, yükünü hafiflet çünkü geçit sarptır. Amelini ihlâslı yap çünkü Allah kalbin niyetine bakar”…

Çağın vebası yolsuzlukları aile içi meseledir, genetik yanılmalardır, oturur anlaşırlar deyip küçültmek işin dış görünüşüne bakıp aldanıp, mala mülke endekslenenlerin söylemleriyle yetinip asıl kaçağı yok saymaktır. Alenen suratlara çarpan ama görmezden gelinen, suretlerin peş peşe planladığı birçok haksızlığın, uğursuzluğun son perdesidir aslında.

“ Dünyadaki en sağır edici ses, acı çeken bir mazlumun suskunluğudur”…

Kim neyi şapkadan bir bir çıkarıp hayretle izleyenlere gösteriyor ve konuşuyorsa bu tavır çözüm bulamayan babanın ‘nasihat pahallıdır ama bazen ucuza gider’ hikâyesinden başka bir şey değildir. Bulutlar ağlar, yeşil vadiler güler ama pek acayip bir şeydir, erişkin ve yetişkinlere bulaşan bu kara serüven. Definecilik macerası peşinde emeğe ve yüreklere basarak yükselmenin, aniden dibe çakılışıdır bu süreç. Zaten küçük kıvılcımlarla oluşan nice yangınlar vardır tarihte, en yıkılmaz görünenleri bile yutan.

Aile içi meseledir belki ama en fazla zararı komşular çekecek ise bu sükûnet atmosferi de zamanla bal gibi zehirlenir veya şekerlenir. Çanak kırılır kırılmaz, ozon delinir delinmez olmasa da vakti zamanı geldiğinde bu millet karşıt fikirlerle payını, en doğru paylaşımı aramaya başlar. Toplumsal mütalaalar ertelendikçe ve didiklendikçe de aydınlatma ve aydınlanma işi de riske girer. Ve kuvvetlinin başaramadığını, zayıf görülenler bir an gelir başarır. Çünkü geciktirilen iş geciktirildikçe olanaksızlaşır ve her cenahtan öfke kabarmaya başlar. Mesele olanaksızı oldurmaktır, aile içi meseledir genişliği ile dayılanmak değil.

Aslında insanlığın doruk noktasıdır aile içi işlere karışmamak, müdahil olmamak. Ancak o aile en ulvi değerleri kullanarak yüceliyor ve paraya pula kavuştukça kendini yükselten ideleri unutuveriyor ise hatırlatmak gerek, uyarmak gerek harbisinden.

“Dil gönül perdesidir, perde arkası sırları da dil ifşa eder”…

Perdesiz peçesiz huzura kabul edilenler çoğaldıkça ve toplumsal huzur azar azar kaybedildikçe aile büyüğünün bile her şeyden sorumlu tutulma süreci başlar kendiliğinden. Uyum süreci tarihe karışır, ustalık da kar etmez oynanan uzatmalarda. Derin geniş uyuklamaktan böylesi on sekiz bin âlemde bulunmaz denilen büyük yolsuzluk,  Yolsuzluktan ağır uyumsuzluk doğar. Cinsi cibilliyeti, kabiliyeti belli tüm aile içi kavgalar,  sonsuza kadar yerle gök arasında asılı kalır ve fezayı dolaşır.

Aile içi şiddet deyip geçmek var ya, yüreğindeki kin ve hırsı daima en zirvede tutanlar kendi suçlarını bile kapı dışarı salladıkça yapamıyor insan. Sosyal dokusu çifte bayrama endeksli şu millet bile bayram değil seyran değil hissiyle savunmadan çıkıp hücuma geçebilir dönemidir yarın, yarından da yakındır.

Büyürken küçülen, kuvvetli iken insaf eden olamamak ve önemli görülüp sayılmakla artan sorumlulukların yerine getirilemeyeceğini kabullenememek aile büyükleri arasındaki çürümeyi hızlandırır. En baştan çürümeye ek, aile bireyleri arasına gizli hesaplar da girince karınca kararınca yüz milyar dolar civarında çökme ve yıkım yakın çekim evlere düşer. Seviyesi ve dozu ne merkezde olursa olsun inatla ve iddiayla savunulan her şey bir anda dağılır. İdeleri yumuşatarak verelim derken bu kaçırış yeni kaçışların resmi, kaçaklar kaçış yollarının üzerinde diken olur. Ve hayat her şeye rağmen sona kadar ilerletmez kara para katarını. Ve hayat taşımaz indiriverir sırtına arsızca, pervasızca binenleri.

Söylemek, söylediğini sanmak ve istediğini söylemekle her menfi durumu halledeceğine inanmış, inandırılmış olmak ise en büyük, en baba kusurdur, aile reisi kusurudur. Akıl anahtarı tevazu olmayan, gönül kilidi kibir olanlar tabiri caiz ise duvara toslarlar der hayat mühendisliği kitaplarında. Toplum mühendisliğine soyunup, hayal mühendisliği icra edenlerin sonunu ise kitaplar yazmasa da dünya alem bilir. Donup, durup aile içi standart sapmaları görmemek veya gördüğü halde yok saymak ise toplumu yok saymaktır. İşte bu durumda bir kere düzen bozulup, hayaller dağılmış ise er ya da geç aile de, hayatlar da alt üst oluverir. Ve aile hanedanlığı çöküşe geçer, yaprak dökümü başlar ve yıkılır saltanat.

“ Kanaat bitmeyen bir hazinedir, kanatır yürekleri”…

Ezelde takdir edildiğine inanıp, güvenerek ebede kadar bir ben bir Allah dünya yalanına kapılmak; anlayamamak, anladığını sanmak veya istediğini anlamaktan başka bir aldanış değildir özünde. Olanları görüp, söylenenleri dinleyip aile içi meseledir karışmam rahatlığıyla anlamamış pozunda uyuklamak ise başta bu aileye, komşulara ve mağdur edilen topluma karşı açıkça suç işlemektir. Asıl suç budur işte…

“Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!”…

İlahi Makam’dan daha ne meseller ne misaller var vahyedilmiş. Zorda kalındığında Bak-ara 155’ten başlayarak demek yakışık almaz belki ama okumak lazım ilk emir gereği, görmek ve de öğrenmek gerek en hakikiyi.

Aile içi mesele kolaycılığını seçmekle olmaz, aile içi problem deyip kolaycılığı seçmek yerine, koymak lazım kolaycılık yerine…
 
 

Hiç yorum yok: