ÖNÜMÜZDE YEREL SEÇİM VAR, HAKİKİSİNDEN BİR ‘ÖNSEÇİM’ YOK, ADAY ADAYLARI ÇOK…
Önümüzde bir yerel seçim var…
Biz ne seçimler ne seçim arefeleri, ne seçim bayramları gördük…
Biz ne; “Bir parça ekmek için kamyonlara tırmanan çocuklar, çamurlara atılan makarna poşetlerini kapışanlar, ne analar bacılar gördük.”
Hem de bulaşıcı hastalıklar kol gezmesine rağmen.
Güllerin açma mevsimi tastamam kirlenmişti. Ateşli vücutlar cılk yaralarla kuşatılmıştı. Kuytulara biriken sarı benizli suyla yıkanınca hayatlar ızdırabı önce yakın kentlere uzanmıştı oradan da uzak kentlere.
Gözden ırak rüşveti veren de alan da aynı kişilerdi. Yaşayanlar bir yana ölmek üzere olanlara ve ölmüşlere bile din satılınca kamyonlar dolusu, yiyecek giyecek önce çamurların oldu, sonra sonrası yok.
Ama nevaleyi kapanların hiçbiri çocuk değil kelli felli adamlardı. Ve öyle bir toplum oluşturuldu ki sorgu sual edilemez seçim geçime endekslendi. Çünkü yaşamak için yemeliydi insan ve yemek için de yaşamalıydı. Çocuklar, çocuklar ise arada kaldı.
O yüzden her seçim atmosferinde sırtımızda altın kakmalı hançer ile dolaşıp durup, hesabı soracak brütüs’ümüzü arıyoruz…
Önümüzde bir yerel seçim var…
Siyaset yolunda verilen kısa molanın ayazında güneşlenmek su kaplumbağalarının yumurta bıraktığı dünyadaki tek plaja ulaşmanın heyecanını duyumsattı. Efsanelere göre kralların çok sevdiği eşlerine şehir inşa etme büyüklüğünü de. Kelebek olmayı bekleyen kozalar vadisinde gökkuşağının tüm renklerine kavuşmanın muhteşemliğini de.
Gördük şelalelerin lirik melodileri ile bütün yorgunluk ve streslerden kurtularak rüyalar diyarına yolculuğun başlangıcını. Şehri kuran kralların adını şehirlere verdiğini. Nar gibi kızaran antik şehirlerin ne çok deniz savaşlarına ev sahipliği etmişliğini. O şehirlerde binlerce kişilik tiyatrolarda temsiller sahnelenmişliği. Belki de onların göremediğini gördük, o kısacık arada…
Önümüzde bir yerel seçim var…
Ve tüm gördüklerimizi, duyumsadıklarımızı unutuverdik…
Görülen ve duyumsanan bir şeye ne fazla güvensizlik duyulacak ne de fazla güvenilecek. Bu uğurda hayatın süsü ve gülün sınanması da boşunadır. Gerçekten daima çocuktur insan. Yiğitlik çocuk kalabilmek, çocuk kalbiyle bakabilmektir gerçeğe...
Çocuktan al doğru haberi; Önümüzde bir yerel seçim var. Paraşütle siyaset arenasına ineceklerin, indirileceklerin paraşütleri delinecek diye de hakikisinden bir “önseçim” yok.
Yazar tam bu aşamada kısa bir not yazar, durur ve kalemi bırakır elinden…
Kaldığı odanın küçük penceresini açıp bakar. Koca şehir gözlerinin önünde, O koca şehirde dimdik ayakta ve küçük penceresinin önündedir. Karanlık ağırlığını yavaş yavaş ve ağırdan hissettirir, pençesi altında kalan her ne varsa acımasızca ezip geçer. Önce yüksek binalar sahiplenir kendi payını, ardından camii minareleri, televizyon anten kuleleri ve asırlık çınarların zirvesi…
Sonra; “Kuşlar, günün güneşin battığı yöndeki o güzelim kızıllıkta çoktan kaybolmuştu. Ortalığa tamamen hâkimdi artık karanlık. Ufuk siyah bir peçe takmış, orta çağ teslimiyeti başlamıştı. Şehir ve loş odalar karanlığa tam gömülecek iken ışıdı pencereler ve yeni bir çağ açıldı. Dünyada hiçbir şehir insanı bu kadar boşluğa itip bu kadar sıcak kucaklayamaz, saramazdı.
Yedi canlıydı bu yedi tepeli şehir. Şehrin aydınlığı boş odalara, boş gönüllere yansıdı. Her tepesi ışıl ışıldı. Her koyuğa, izbeliğe ışık kümelenmişti sanki. Denizden gelen ılık esinti ile aydınlanma ulaşılmaza, unutulmuşluğa doğru yayıldı.” Diye yazar kara kaplının önsözü…
Önümüzde bir yerel seçim var. Ve hakikisinden bir “önseçim” yok…
Öyle bir önsezidir ki bu, yazıya düşer son sözü; “Kurumuş bir yaprak düştü dalından hiç direnmeden. Esintinin sıcak kollarına bıraktı narin cüssesini. Gitmek isteyip de gidemediği, görmeyi arzulayıp da göremediği, ulaşıp da tutamadığı, o içe atılası o yok edilen, yok sayılan değerlere doğru savruldu. Bütün değersizlikleri ardında bırakarak.
Bir kez olsun ardına dönüp bakmadı…”
Önümüzde bir yerel seçim var. Ve hakikisinden bir “Önseçim” yok. Aday adayları çok…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder