1 Kasım 2013 Cuma

BİR SEÇİM MONOLOĞU…

BİR SEÇİM MONOLOĞU…

Sıradan hayatlarımıza gri bir karanlık çökerken ağırdan, yabancı bir ülkede yaşıyormuşuz izlenimiyle yabancılaşıyoruz; normal yaşam formlarına ve her şeye. Aklı yele, idealleri sele veren arsız değişmelerin yepyeni kurgularla, teslimiyeti tescillediği şu günlerde sustuk kaldık dememek içindir tüm uğraşımız.

Belleğe müdahale var açıkça, bilince ambargo uygulaması. Ve bezdik, usandık dolayısıyla hafızalarda, gönüllerde kırgınlıklar, onarılması zor kırılmalar var pek de saklanamayan cinsten.

Yinede içimizde tedirginliği azaltacak, tedbirsizliği atacak hatıralar ile işit, dokun, hisset kararlılığı var. Günyüzü’ne çıkan tartışmaların gökyüzüne asıldığı bir süreç yaşanıyor son günlerde. Başından geçmeyen bilmez hesabı karşıtlıklar içeren istasyonlara uğruyor kara tren. Demirden korksak trene binmezdik diyenler çoğalıyor her gün. Dünyayı köşeleri dönmekten, köşeleri tutmaktan ibaret görenler suni gündemler yaratmaya çalışıyorlar. Beyne, göze ve kulağa hitap etmeyen bilinç bozukluğu, hali vakti yerinde olanlara özgü bir karahumma sanki.

Seçkinlere sunulan dünyalar, yoksullara gelince ne verirsen onu alıyorlar hizbiyle üçüncü dünya ülkesi hayatına ve öykülerine dönüşüveriyor kırık kalemlerde. Elbette çok derinleşmese de bir yara var sinemizde. Kimliksiz hafızalardan değiliz ki, kafaya takılan soru işaretlerini sayfalara kenar süsü varsayıp bertaraf edelim, geçiştirelim. Altın kalem elimizde diye birilerinin altını oyacak da değiliz. Zaten finale doğru iyice birbirine karışacak, hazımsız fırsatçılar ve sanal fırsatlar.

Ama harfler ve yalancı figürleri final sonrasına bıraktık. Oysa çok iyi biliriz iç içe geçmiş naif öyküleri.

Kader diyerek peşinden sürüklenilecek gerilim filmi izlememek için örnek alınamayacak dönüşümleri hapsettik şimdilik beynimize, baba ocağı hatırına. Çünkü önümüze serilen adaylaşmaları ve seçimleri ardı sıra ıskaladıkça merakla izledik, izlendik. Teknoloji casusluğu yapılırcasına siyasi kopya, ayni bildirilere ayni beyannamelere bel bağlamadık ve daima izliyoruz. Yıllardır süregelen soğukluğu bunlar mı, bunlarla mı ısıtacağız deyip bambaşka enstrümanlara savrulduk arada bir. Bu tarz felsefeyle olmayacağını bile bile feylesof mu kesilelim şimdi. Kime kızalım.

Ölü bir noktadan sonra, daha da can sıkıcı her şey. Öyle tuhaf bir durum ki durum, birkaç tutamlık söz serpiştirip yakayı kurtarmak var her şeyden. Ama virüs sevince veya hüzne kollarımızı sıvattı yine. Mercek altına alınıp yazılamayanları seyre değer ve etkin bir sürecin emrine sunacağız gibi görünüyor. O güzelim yarışlar eskidenmiş diyerek ömründe hiç tarafımız olmamışlarla yerelciler olarak kürek çekeceğiz bu kez de.

Başarı böyle kazanılır deniliyorsa ve inanılıyorsa, modernizmin simgesi olalım bari. Merkez sarımsağın buharlaşmasıyla tepemize damlayanların karaktere göre değil, adaptöre göre sivrilenlerin diyet borcunu ödememek için hesap gününü şimdilik erteledik.

Hayali dünyalar kurmadık ki kendimizden kaçalım. Sarsılan ve hiçleşen adaylaşmalar sandukaya yansır veya yansımaz, bahise de gerek yok. Çünkü içtenlikli talepler evrile evrile büyür. Devrildiği gün ise Allah muhafaza.

Uzaya gönderilen uydular, zamanı dolunca dünyaya döner. Huzursuz azalar diyarına salınan yersiz yurtsuzlar bu denge bozucu yenilenişte uydulaşırlarsa nereye dönerler, karantinaya mı alınırız göreceğiz.

Son sözgelişi hiçbir zaman…

Hiç yorum yok: