GÖZLERİM MÜEBBET -2-
KAVGACI
Sarhoşluğunu
sevdim ey kavga
Yuvarlandım
yoluna
Beynimi,
ellerimi, gözlerimi yaktın
Çöktü
içime armağanın
Sen
nasıl istersen artık öyle olsun
Kavga
olmaktan bıktım
Yalama
aratan ıslaklıkla yüreğimi
Ateşim
alevim ey kavga
Darılma
ama seni de aştı.
Yanağımdaki
öpücük pahalıya mal oldun
Alışmadan
beklediğim beklemeye alıştığım
Acılar
yıpratamaz anılarımı
Ne
kavgalar yaptı bu garip kavgacı
Kavgam
diye bir kitap var
Asla
onu okumadı, okuyamadı
Kavgam’ı
övenlerle kavgalaştı durdu
Yersiz
müdahalelerle bozuldu ahengim
Yuvarlandım
boyuna
Kelepçe
bileklerimi, beynimi yaktın
Çöktü
içime hüzün
Siz
nasıl isterseniz artık öyle olsun
Baktım
kavga olmuşum
Sarhoşluğunu
sevdim ey kavgacı
HAYAL MEYAL
Yavan
hayaller kurardım
Ele
geçti
Ele
geçtim tek ağızda tek kalemde
Rengi
bozuk yalanlar, kötülüğü mayalarken
Kitaplığımda
eksik raf, utançlarım ve mayasıl
Ajandamda
gizli aşk şerbeti saatleri
Koşulsuz
içince güzel bi dikişte
Özveri
ele geçti
Özenmesemde
tutsaklığa, yatmışlığa, hapse
Ele
geçtim deneyimsiz yaşımda bin parça
Kandırıldığım
gerçek eskimeyen yüzdeki aksi şiirdir
Usanç,
aşk akıllısı kitaplarda nafaka
Sayfa
sayfa yaşanmamışlık farkıyla
Ruhumda
kırık yaş korkusu
Ödünsüz
hafifliyor özbenliğim ödülsüz
Özüm
göze geldi
Ölüm
geldi başa sonra
Kendimden
önce sana sadece en sona
Naylon
hayaller kuruyorum ...
Ele
geçtim, ele geçtin, ele geçtik, ele geçtiniz
Ele
geçti
Yalan
mermiler kusarım ...
BOŞ GÜRÜLTÜ
Görmez
misin doğum günümde öldüğümü
Ocağıma
uğramasan da karanfillerle
İçli
bir şarkıda seni duyduğumu
Bilmez
misin tek başıma kaldığımı, oysa
Gönlünün
sıcağına ayarlamıştım buz bedenimi
Kırk
vakte kadar mümkünse gördüğün gibi
Makamında
seninle konuşmak için
Tam
da mevsimiydi kurtulmanın, olursa
Bigün
biyerde kalırsam kafamı dinlemek için
Gelemeyeceğini
bile bile yolunu gözlerim
Doğduğu
gün kaybeden yolcu kim dersen
Birlikte
göründüğümüz fotoğrafa bak
Uzağına
düşsem de al gülle gibi
Hisli
bir şarkıdır senle yaşadığım
Ölmekten
beter bir ayrılık kırk vakte kadar
Uğruna
ne yaşlar harcadım güle güle
Duymaz
mısın her başı bozuk gürültüde
Öldüğüm
gün yeniden doğdum görmez misin
HASAR SERVİSİ
Yüksek
hasardayım
İçimin
insan üstülüğü mazeretçi bugün
Üniformalı
düşüşler açığımda demirlemiş
En
az kayıplı hırçın saldırılar dalar
Saklanıyorum
zillerle
Kurşun
geçirmez balolar göğüs dekolteli
Aynı
görüşmeler ilaç niyetine
Koruduğunca
yanılgı
Bir
söz var ki ilgisizce aktardığımı sanma
Sadece
uzaklaşabiliyorum ve eşitliyorum
Sarhoşluklarım
yarı açık ceza evi çünki
Düşman
miğferindeki çiçeği kokluyorum
Altın
tavsiyeler uçuk kaçık
İnsan
üstü gayret isterik açık saçık
Mazeretim
yüksek hasarlılığım bugün
Affeder
misin diliyorum çünkü afedersin
İçimdeki
köstebek yakalandı.
Anadolu
Hisarındayım ...
GÜL ENDER DE OLSA
Gül
ender ayrılık goncasından gocaman
Güler,
güler ağlanacaklara
Bir
narin kızcağıza benzer kavga
Kulağındaki
ninni olsam
Gençlikten
yaşlılığa.
Bir
sigara içimi uzaklıktasın şimdi
Gülen
derki boşa ağlama
Güler
tomurcuklanmış al güller
Bir
nazik kızancığa benzer sevda
Kucağımdaki
tatlı canan
Yaşlılıktan
ölüme
Bir
sarılma içimi titretircesine şimdi
Ağlama
gül, ender de olsa
Güler
güler geçeriz nasılsa rüyalara
Bira
acayip dünya olmuş bu dünya
Katığındaki
bereket olsam
İş
başından paydosa
Bir
mesai bitimi yakınımdasın şimdi
Kanımdaki
canda.
Sakın
ha inanma gül geç
Gül
goncasından ayrılmış derler
Gücenmem…
AŞKI ANMAYA GÖR
Ana gör ki devrilişimi
Yavrum bak simli diyebilesin
Ben doğurdum onu ve bir daha doğurasın
Doğan da yeniden ilk nefeste
Çocukluğumu ver elime
Muzipçe çiğ sütünü
Siyah buğday ekmeğini ve
Sapsarı mısır unu bulamacını
Hayat üniversitesinde ölümsüzlüğü
Kazanımı, tüm kaybedişler adına, adımı
Serilmişim ayağına ana
Sevmişim devlerin tepegözüyle çocuksu
Gör ki böyle aşk görülmeyesi
Ayağının altı cennet köşesi.
MAİ
İnsanım
dünyaya düşman
Dünya
bana
Geçici
kin bu
Geçici
ayrılık bu
Adeta
varolma, kavuşma ve ölüm
Sımsıkı
sarılacağım can vermeden önce
Birden
bire gözden kaybolurken can ışığı
Üstü
bez örtülü nüshaya
Nüsha
bana
Topraktan
içerim suyu
Suyu
toprağa
Toprak
bana
Kökü
en serine en derine varacak
Azaptayım
bu maviş kürede
Boşa
kürek mavilim su tersine
Çekiyorum
üstü naz örtülü cefayı
Kızıl
külahlı hafıza heyecanlı
Geçici
hafıza kaybındayım
Azılı
düşmanımı kaybettim
Mavi
atlas yerli yerinde
Dünya
ben
Ben
dünya
İnsanım,
insanım ... insan,
MÜRVETİM KIRMIZILIDIR
Sanadır sana hasretim,
Mürvetim kırmızıdır.
Kırmızılıdır mürvet
Yener yener asla yenilmez
Kara gözlerinde parlak ışık eksilmez
Siyah saçları doğan pençesidir
Perçeminde hüner, ecnebi ayrılıkları
Gider gider asla dönülmez
Kırmızılıdır mehtabım
Mürvetim kırmızıdır.
Karadenizde batar gözümün nuru
Kara sulara düşen sensin
Yüreğimin dengi kırmızılım
Düşer düşer asla kalkamaz
Kırmızılı şehrin kırmızısı kırılmıştır.
Bir şair deşer deşeler yaraları
Yener yener asla yendim diyemez
Mürvet kırmızıdır
Kırmızılım mürvet
Görmeden gitmek varmış kısmette ölüm
Kıyamet kopanda kırmızı ışıkta geçip
Perçemine dokunduğum sensin
Gözünün karasında, ecnebi alışkanlıkları
Mürvetim kırmızılım alışkanlığımsın
Sana sanadır hasretim…
CEZVE
Yanan ateşe köpürüyor cezvem
Aklıma
ısmarladım
Bir
fincan,
Kopkoyu
ve sade,
Utançtan
söyleyemediklerim tek hece
Tümceler
uçuşuyor gözlerimde
Ses
tonun okşuyor tenimi tüm gece
Tepelerin
ardında soluk ışıklar
Sözler
can yakıyor canan, can
Bitiremediğim
mutluluk ezberimde yeşerir
Gün
olur biriktirdiğini ekersin ve
Bakarsın
hepsi fışkırmış topraktan
Yanan
ateşi körüklüyor canan zaman
Bol
köpüklü kopkoyu ve sade
Aklıma
uydum
Son
ceza ve ilk suç
Donuk,
kırmızılı esiyor hafif rüzgar
Bir
tutam
Hatboyu
ve seda
Usançtan
gizleyemediklerim tek parça
Parçalarımı
topluyorum sözlerinde
Ses
tonun okşuyor tenimi tüm gece
Tepelerin
eteğinde soluk yüzler.
BİR NUR VURURSA
Bir
mum diktim kilisede
Adadım
kendimi sana
Bir
nur vurdu alnıma
Yeni
erim, o yerli değilim artık
Yetişin
yoldaşlar er vakitte
Güneş
ufka doğanda
İki
rekat namaza durdum Yeni Cami’ de
Bir
nur değdi yüreğime
Ali
değilim artık, o yerdeyim, yerliyim
Savuşun
dostlar er vakitte
Düşman
kurşununu sıkanda
Ne
sen kilisede ne ben camide ne de
Aynı
mezara giren iki sevgiliyiz,
Mum
diktim, namaz kıldım, ayıldım
Bir
nur saçıldı dört yana
Güzellerim
ölümlü değilim artık
O
yerli idim, yoluna yeni erim, yolcuyum
Kurşuna
kurşun rastlar er vakitte
Sevdalar
sala yatanda
Ne
sen ağla ne ben güleyim ne de
Aynı
rüyayı gören iki faniyiz.
Söz
dizdim beynamaz oldum, açıldım
Bir
nur yağdı üzerime
Aradım
sende kendimi
Bir
can buldum klişe değil ...
ATA NEFESİ
Merdiveni
çürük medeniyet
Havaya
uzar başın uzarda
Günü
kurtarmaya yakın
Gökkuşağı
renkleri bozar sanatını.
Pırıl
pırıl teninde taze ve temiz okşayışlarla
Bir
pencere açılır kısır sokağa
Kararmış
mandallarla tutturulmuştur
Al
ipekli çamaşırlar
Bembeyaz
canlanış merdivenler çatıldığında
Medeniyetin
oksijensiz kucağına akar
Üstün
körü kullanılmalar ve
Havayı
döven gürültülerle
Şahikasına
varmışım ata nefesiyle
Başımda
tercüme edilemez sıcaklıklar
Günü
bitirme sakın
Havaya
uzar başım uzar da
Medeniyetin
merdiveni çürük .
KURUMUŞ PINAR
Bindallıyamı aldandın pınarım
Kuru çaylar selama durmuş
Aksular ağlamış
Kendini dağlara vurdun
Nikahını sattığım askılara çıkmalar
Aklın uzağına kaçmalar niye
Pınarım bindallıya mı sardın yüreğini
Kuru çaylar kelama susmuş
Aksular kalaylarmış
Vurdun kendini dağlara
Harına uzattığım eller yanmış
Askıdan askıya kaçmalar niye
Çıkarken aklın uzağına
Pınarım yakalanmamak da varmış
Yolu kesmiş candarmalar
Can dayanmaz aksunun şenliğine
Kuru çaylar çaya oturmuş
Çayda çıra ve bindallı ve dal
Dalga dalga aksular
Şebinden suyun şehrine yol almış
Bindallıya mı sarındın pınarım.
KİTAP TOPRAK OLDU
Dalkavuklar
çemberinden dışa vurdum
İzlerin
en olumlusuna basmadan mührü
Yılmadan,
ölmeden, tırsmadan
Bataryaları
boşalmışçasına dingin, durgun
Çarpışmaların
öbeğinden çıkıp dargın
Kuru
ciltlere has cıvık maskelere inat
Çepeçevre
korunulası insancıllık parlaktır.
Aylar
var yıllar gözlerimde pus
Adamın
biri gece bekçisi sus
Diğeri
en azılısından gece işçisidir
Sağır
sultan öldü hafif uykularda,
Karakol
gemileri top patlatırken işveyle
Kemençe
solfej asistanlık seviyesinde işsizler
İlkbahara
denk günlere aşıklar sustu
Elifi
okuyamadan kitaplar karatoprak ...
ANNEMİN GÜNÜ
Anneler
günün kutlu olsun anam
Aksu
inmiş gözüne, ikisine de
Vay
olsun ki vay anam
Görüp
seçemesen de duyarsın
Sesim
aynı kaldı anam
Kutsuz
oğlunum baş belan
Ne
belalara dolandım bilsen anam
Vur
şamarı yanağıma, ikisine de
Huy
olsun ki iyi huylar anam
Varıp
gelemesem de kucağına
Suçum
ayrı kalmak anam
Mutsuz
oğlunum baş sevdan
Ne
sevdalara yandım bilsen anam
Dur
öpeyim yanağını, ikisini de
Ver
öpeyim elini, ikisini de
Anneler
günün kutlu olsun anam.
SU VE SÖZ
Demir
yolarında taşınır sözcüklerim
Dediği
dedik vagonlarla
Düdüğü
hasta yarınlara üflenir trenimin
Eşlik
etmesen de uyar etsen de
Korkmaz
geceler korkusuz sabahlardan
Çeker
gider çiçekler mikrop gecelere
Yoksulluğun
anayasasını oynar raylar
Kestiği
kestik duruşlarla
Ne
azgın bir çiftleşme bu
Babası
düdüksüz yosmalar garında
Aksar
şişmiş bacaklar yüzler renksiz
Kesin
delil taşlaşmış sözcüklerdir
Bir
sohbet anı ihaneti bu
Hiçbir
şey söyleyemez sevgililer .
TEMMUZ SONU
Boşa
gitmeyecek iyiliklerle ör
İpekböceği
gibi
İpeksi
Ağustos
böceği gibi
Yaşamayı
insanca
İnandığınca
yaşat
Yaşa,
gör ve inan, aç açına
Yağmalanamayacak
gençliğin
Fuzuli
hislerle doğan iç zenginliğin
Güler
yüzlü bir deniz kenarında
Armağanın
çakıltaşları
Kullanma
kılavuzsuz erimeler boşa
Anlayacağın
gibi
Yanlışsız
Yaşa
...
ALTIN RENKLİ ÇİZGİ
Altı
yıl var altın renk çizgiyi geçip
Devrimin
beşiğinde önsözü okuyalı
Dalgalanan
pankartlarda çocuksuluğumu
Erken
yaşlandım besbelli çok erken
Yeğlediğim
buluşmalar ziyaretçi tutkusundan
Manifestosunu
çok geç yazdım aşkın
Hapse
yenik düşünce mayıs başları çepeçevre
Katına
ne girişimler sürdürdüm bilsen
Tüm
izlerin silinmiş angaryalar omzumda
Kaygılı
bir sürgünde ömrüm kayıplarda
En
ücra köşesinde konforun eksik yaşanmışlıklar
Sonsuzluğu
ölçüyorum ellerimde beynim
Ödeyemeyeceğim
borç yükü altında nefesim
Göz
görebildiğince zenginlik adatısı yontusu
Kırsalda
bir kıvılcım çaktı sakince
Kaç
yıl var acıyla geçmiş saymadım
Yer
kabuğu sancıyla çatlar sensiz
Ayaklarım
ayaklandı çekincesiz, çotanaksız
Dalgalanan
al bayrakta orak çekiç
Len
yoldaş in ovalara dağlara
O
vakit hevesle doğacak kızıl güneş
Öpecek
dudağından altın renk çizgiyi seçip .
UZAĞA KAÇIŞ
Kaçtıkça
yakalanacağını bilsen
Uzattıkça
arayı yanacağını
Abayı
yakacağını
Uzanırdın
göğsüme tek parça biterdi.
Annene
kızma nolursun
Uçsuz
sonsuz uçuk sevdasını horlama
Astığı
resimleri duvarda
Kınama
abartma nolursun
Babanı
çıldırasıya sevgili ettiği için varsın
Sevgilinin
gül emanetisin
Sevginin
meyvesi o, nur
Tanır
mıydın beni baban sayıp, sonra sevip
Annen doğurmasaydı baban hatrına seni
Astığım
resimlerin yüreğimde
Uçsuz
bucaksız donuk sevdaları zorlama
Ve
bana kızma nolursun
Uzanırım
göğsüne bir parça yeterdi
Arayı
uzatacağını
Uzattıkça
abayı yakacağımı
Kaçtıkça
yakalanacağımı bilseydim
Tutardım,
tutardım, bırakmazdım.
IRAKTA ÖLÜM VAR
İpek
ipek süzüldü karayol havaya
Yasemin
kokuyor düşler kokla
Şükranla
ay dargın baygın savaş var
Eşime
dostuma mart ayı matemleri
Bir
savaş başladı uzakta insafsızca
Er
vakit cahilce mevzilendi hevessiz
Ateşi
yüreğe yakın, soğuyor hava hızla
Ben
burada yatamam küçük dünyalım
Yüzüme
bakma uykulu uykulu uyan uyan
Kara
yılan kıvrıldı usul usul üstüne
Gül
kokuyor başı al dağlar üşüme
Doğanla
ölen yaşamadan kardeşçe
Düşmen
bir başına dövünüyor görüyorum
Evime
ocağıma ırak ol ölüm.
VURDU IŞIK
Aynaya
ışığın vurdu
Çatlattın
aynayı
Kadeh
de kırık
Rakı
ispirtolu, yarı sahte
Oynamaya
vurdun nurum
Oynattın
aklımı
Kalp
de kırık
Rakkase
portolu, yarı çingene
Aynada
yüzün soldu
Sararttın
aynayı
Kader
de kırık
Nakkaştepe
işportacı, sahte cennet
Eğer
handa öze can değerse
Mürvet
güle yakınsa
Güneş
doğanda er vakit
Aynaya
nurun vurur
Bir
mayıs akşamıdır ipek şallı
Kadehlerde
kırık aşklar
Çınlatır
dünyayı
Çatlattığın
aynaya
Hülyalı
ışığım vurdu.
VAZİYET VASİYET…
Ordular
kesse de yolu
Kolluk
kuvvetleriyle kesişse de patikalar
Orda
kesede bir ev var
Ahalisini
fikirler yönetir kitaplar
Sevimsiz
geceler intikam kusar ve kızılca kıyamet
Üzerine
harfler kazılı ağaçlar devrilir
Yazılı
duvarlar badanayla delirir
Bedava
sayılan yıldızlar küser sırayla
El
ayak çekilir karagözlü dünyadan kasten
Bütün
kaybım birkaç kitaptan ibarete sevinilir
Hayatım
hayatına inan sevdana
Çünki
deniz derya kazanılmış vizesiz
Yine
de İstanbul haram bize
Orda
kesede bir ev var ya
Ahalisini
fikirlerin yönettiği kitapların
İşte
o kesedeki evin yamacına gömün
Eğer
kesik kesik yağan mermilere değerse başım
Vurulduğum
yer neresi olursa olsun oraya .
DİZELER DİZİLİR ONCA
Diz
üstü kotlanmışım
Caddelerin
ışıltısına kanıp
Annemin
gününde
Perde
Gömleğime
dolmuş muhabbet
Gözlerim
müebbet
Sabahın
köründe
Körpe.
Annemin
gözünde çocuğum
Evlerin
ışıltısına
Diz
üstü kotlanmışım.
Siyah
beyaz fotoğraflarda sırıtan
Halimle
...
HAYAT RAFI
Hayat
denen külüstür rafın önündeyim
Kırk
ciltlik ıvır zıvır seti elimde
Capcanlı
bir ışık üzerimi örtüyor inceden
Karşı
kıyıda dağılmayan hüznün şarkısı
Denize
çıkıyor tüm caddeler, ara sokaklar
Sırf
hiç dönmemecesine karaya, ufka yüzer gibi
Bagajını
yitirmiş tüm yolcular gibi şaşkın
Gözlerimi
kırpmadan bakıyorum güneş yanığı
Külüstür
rafta kırk ciltlik hayat hatıralarıma
Kırmızılı
kabartmalı tuhaf sahneli oyun
Abuk
subuk yakınlıklarla iç içe ama sahici
El
yordamıyla bulduğum dünya ihanette
Şikayetim
ulu orta itiraflara
Yarı
karanlıkta güç bela izliyorum şehri
Ağlıyor
kaldırımlar kaybedilmiş yıllara
Git
artık kılı kırk yaran kara sevda git
Sığındığım
bu liman geri dönüşsüz
Aslında
rafta boş kırk ciltlik sette .
TANIDIK YÜZ
Uzun
oynuyorum oyunu
Ellerimde
müdahale titremesi
Kaç
kişi geçip gidiyor önümden sırayla
Ben
garip, yolcu otobüsü gelmez duraktayım.
Ayağımı
sürüyerek hudut dışına.
Ciğerim
kanıyor, ısrarla kaçmaktayım.
Uzuyorsa
uzasın ak düşmüş saçlarım
Ellerimi
yakıyor ellerin
Nefis
bir gündü beni yaktığın gün
Uydurma
adımlarla veda ediyorum geceye
Nice
hatırlatmalar haftası yaşadım yine.
Hafızamda
bir kayıp gemi boğuşuyor dalgalarla
Kaptan
ben o deniz kızını tanıyorum.
MIZIKÇI
Mızıkçısın ufak tefek işler gören
Sepetlenmesi
imkansız sepkensin
Felaket
gibi çöken imansız
İyice
kötüleşince melodi ufaktan
Mızıka
düşünceli ve suçlu
Kırıtarak
sustu
Küstü
mızıkacı.
Güzelliği
saklıyorsun yasak bakışlarda
Görmek
imkansız safkansın
Zehirli
çiçek gibi kokan insafsız
İyice
bozulduğunda ahenk ufaktan
Çınlayan
tek ses barış
Herkes
birbirine düşman
Kahrolası
dünyada alkışsız
Savaş
kustu.
Azıtarak
mızmızca
Mızıkçılığın
böylesi hiç görülmedi .
EZBERCİ
Ezberletmişim
bu güz yağmurlarını
İçimde
ıslak ayrılıklardan
Şiirler
yüreğimin sapağında kupkuru
Anılarım
rüya gibi yumuşakça
Ezer
başımı acısı beter mi beter yangın
Hücremde
dolaşır serçeler
Çatıda
yasak tümceler şenliği
Bilirsin
dayanır yürek yiğitçe
Aşka,
ihtiyaçtan yalan söylenir
Ezberlemişim
ben bu geceden kaçan güneşi
Ağıtlar
açılmamış mektuplarda feryatta
Yazılmamış
doğumlar arefesindeyim
Yıkık
duvarlara karşı şarap yudumladık
Sıcak
düşlerim derya gibi delice
Bahar
gözlü sevgilinin eli yanağımda
Düşlerime
aradım şiirlerimi
Döşümde
kıvranırken hayalin
Sokak
lambasının sarı izinde öptüm seni
Pırıl
pırıl dökülüyordu saatler
Hücremde
aşk sesi dolaşır
Yüreğimde
devrilen sehpa gibi
Baharın
asi ölümsüzlüğü fırtınanın ortasına
Ezberlemişsin
ne fayda güz yağmurlarını.
MİRASYEDİ
Bir
mahmur şarkıdır mirasın
Aynada
yansıyan esrar dede efendiden
Usta
çiviye çekicini sallar
Yitik
yılların peşinden o utanan ses
Vurmalı
çalgılar eşliğinde
Mahmur
bakışlı büst tamamlanır
Duvardaki
çiviye asılsın siyah beyaz
Bira
mahmur bakış saklamışsın ayazda
Yüzünden
yansıyan giz bende kayıtlı
Usta
kalem oynatır zorla
Mahur
beste yerine mahmur yazıp
Bitik
bedenin ardında o sessiz delikanlı
Mirasını
yiye yiye bitirememiş.
ANAM
Anam
bir garip kadın
Kar
yağmış saçlarında hint kınası pası
Ne
bayat günler çalınmış yüreğimden
Doğanları
beslemiş göğsündeki pınarla
Elinden
tutmuş ibiş rüyaları yürütmüş
Görmüş
genç yaşında anam
Fetihler
sana kurban anam
Er
geç elini tersiyle itersin azrail’i
Vaktinden
önce düğün yaman
Bu
hayat sana dar gelinliktir.
Anam
bir galip kadın
Hemide
bir garip kadın ...
AYNALI SÖZ
Kravatım
aynalı gözde asılı
Boynum
kıldan ince
Sirenler
çalıyor gecenin bir vakti
Yandan
reis reis diye söylenen saçma şiirler
Televizyon
yine açık kalmış komşuda
Belimde
kocaman bir ağrı peydahlandı
Rahatım
kaçıyor yine, yağmur pencerede
Ayakkabımın
altı delik deşik
Kravüze
ceketim duvardaki çivide
Koynumda
buzdan inci
Adı
çalınıyor kulağıma yalnızlık var
Çınlıyor
mu kulağın aynasız yar
Sevenler
ölüyor gecenin bir vakti
Düştüm
senden önce
Kabahatlerim
aynalı gözde saklı
SİLLE TOKAT
Zincirlenmişim
sillesini yediğim zamana
Abartmadan
iyimserliğin kollarına atılırım
Hep
sen vardın gibi herşeyde sen gibi öylece
Karşı
boş binanın kırık pencerelerinde bile
Çatı
katında usta yaşamı yaşar gibi dahice
Bir
korkak dünyalıyım doğaya aykırı inan öyleyim
Hadsaffada
tembelliğin tadını içiyorum seninle
Kendimi
adadığım sokaklarda kar parıltılı isyan
Zorlanıyorum
kararlarımda yalnızca çelişkiler
Önemsiz
yürüyüşün dikkatli yolcusuyum da
Kursağımda
kaldı pişmanlıklarım yutamıyorum
Bir
işe yaramıyorum besbelli ondan
Diline
hakim olamayınca ne fayda canan
Can
çekişiyor silleyi savuran zaman.
UMUT
Umudun
oğlu umut
Yaprak
aşısı sona ermeden doğan
Adı
kulağında yabancı bir terennüm
Boncuk
boncuk dökülen baharda boğulan
Her
yaz başı dikilen sulanan
Güzün
gizeminde filizlenen
Kara
kışta beyaz beyaz salınan
İyimserliğin
özü bilgiyle doğan
Kendi
kendine inanan
Deneyimlerle
kanayan, kanan
Kaynasın
umudun oğlum umut
Kanmasın
gönlün ölümlere hiçbir zaman
Hayat
upuzun bir tekrardan ibaret
Ateş
yanar döner söner, ateştir evet
Adı
kulağımda yabancı bir terennüm
Aşılar
tuttu daha doğmadan güneş
Umut
oğlu umut .
HAİN MAİN
Can
simidimsin,
Şahidimsin
Bir
sen gördün Tanrı’ya yakarışımı
En
yakışıksız anımda
Adım
nedense vatan haini
Peki
dedemin şeref madalyası
Sana
sığınmışım
Lahitimsin
Bir
sen fısıldadın Tanrı’ya inanışımı
En
günahsız yanımı da
Aşkım
nedense vatan haini
Peki
dedenin temel attığı köprü
Sona
bağlanmışım
Mutluluğumsun
Can
dostumsun.
SİMGESEL İNAT
Yeni
bir dil dillenmiş tuvallerde
Son
dönem uygarlığına ithafen duvarda
Yazılarla
simgelerle,
Yolar
işaretli
Anlatabilmek
o yaratılan dille
Renkleri,
figürleri, üçgeni
Karşılığı
insan olanı
Ederi
yılar
Duran
ve yahut kıpraşan canhiraş varlığım
Son
üç yaşıma kendini tak tak vuran
Kapıda
bir avuç açılmış sonsuza
Her
insanın yazabildiğince kısa ve hoş
Geçmişe
atılmış imza gibi boşa değilsin
Yazar
çizer tayfasına sürpriz tiraj
Virajı
dönemeyince dilsiz çapsız uçmuşum.
Okumaya
sunuluyor çapraşık bir hayat
İzleyiciler
kendi hapis dünyalarında hapis
Desenler
yağlı boyalarla halleşir
Okurlar
işveli
Yazıyorum
simgelerle
Son
dönem aymazlığına inaden duvara
Yine
bir dal koparılmış tevekkeli değil
Ederi
bedava.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder