CUMHURİYET BAYRAMI MÜBAREK OLSUN…
Cumhuriyet’in 90. Yılı kutlamalarında, yıllarca olduğu gibi yine kötü rüyalar kapımızı çalmasın diye bekledik iyi duygular besledik. Boşuna bekliyoruz galiba. Çünkü 29 Ekim kutlamaları ve resmi bayramlaşmalar da işler karışıyor karıştırılıyor üç beş yıldır…
Oysa Ne mahir topraklardır bu topraklar, bu deniz, bu orman, bu ovalar her köşesinden zenginlikler fışkırır. İktidarı sürme keyfinin altın çağını yaşayanlar, kadife sıcaklığındaki başkaldırılara bile aşırı tahammülsüzleşince de küser toprak.
Ve Kökü derinlerde bir geçmişe sahip olmakla övünmeye tezattır; tüm bu zenginlikleri har vurup harman savurmak.
Toprak Ana’ ya ihanettir alenen…
Çünkü tarihi geriye sardığımızda Cumhuriyetin ne zor şartlar altında ilan edildiğiyle karşılaşırız. Ahde vefa gereği, sisler arasında büyüyen Türkiye’nin her bireyine düşen sorumluluk ise geçen yıllar içinde olduğu gibi gelecekte de Cumhuriyeti korumaktır. Ve ilelebet korumaktır…
Ancak bu uğurda okyanus düşlerken deniz mavisinden olmayalım yeter. Bakalım ülke vatandaşları Cumhuriyetin kurulduğu dönem şartlarından daha zor ve sıkı şartlarla karşı karşıya bırakılmış olunduklarını anlayabilecekler mi bir gün olsa da?
Bol nasihatli hikâyelerle yoğrulmuş Cumhuriyet sempatizanlığının, yoksulluğun nimet, günlük yaşam sürdürmenin velinimet sayıldığı bir anlayışa kurban gittiğini görecekler mi acaba?
Ebediyette Ata’nın yüreğinin sızlatacak, 1071, 1453, 1940, 2023, 2071’lere takılı kalmış siyasi parti anlayışlarıyla hükümetler, belediyeler, bir dizi yasa ve etkinliklerle geçmişten geleceğe kendi köprülerini kuruyorken kim dur diyebilecek bu gidişata?
Ne yazık Cumhuriyetin vazgeçilmezleri arasındaki asıl köprüler çoktan bir kenara atılmış. Bu bölünme parçalanma kime ne fayda sağlayacaksa artık, fukara hevesi işte. Helvasını hazırlıyor.
Merkeze santim santim yolculuk başladığında, pembe-mor palavralarla kaçıncı cumhuriyetçi, kaçıncı saltanatçı oldukları belli olmayanlar da “nutuk”çu kesilmişler. Durum vaziyet bu…
Ve keskin bir tuhaflık var havada. İnsanı insan yapan, vareden ne varsa, örneğin; Ekmek kavgası kadar sıcak, ekmek kadar kutsal işte o değerler sıfırlanmaya çalışılıyor elbirliğiyle. Düdüklü dünyanın şeytani volkanı patladığında, bakalım can simidi yerine nelere sarılacak ahali. Kimlerden medet umacak…
Yüz yılda bir gelen ve bin yılların enkazına pırıl pırıl bir Cumhuriyet fidanı diken atamızın ceddimizin, ahını almadan göçmek gitmek kimlere nasip olacak bakalım.
Cumhur-u asil’in yüreği sıkışmış, perişanmış, tansiyon yükselmiş kimsenin umurunda değil. Ey ahali uyanma vakti, yakında seçim var ya, ger gerebildiğince ortamı, sonra gelsin oylar ve hep ayni hikaye, sakın bir kez daha aldanma…
Hem köylü hem kentliyiz, hem gelenekçi hem çağdaşız. Linklerde şimdilik bir kopukluk yaşanıyor, yaşatılıyor olsa da; küsmeyiz asla Cumhuriyet değerlerine…
Zaten insan hayal ötesini yaşadıkça nasıl boykot edesi damarı kabarıyor bunları bu zevatı. Cumhuriyetin 100. yılına şurada ne kaldı ki;
Ömrümüz belki vefa eder belki de etmez, ama Cumhuriyetin ömrü vefa etsin yeter bize…
Cumhuriyet’in 90. Yılı kutlamalarında, yıllarca olduğu gibi yine kötü rüyalar kapımızı çalmasın diye bekledik iyi duygular besledik. Boşuna bekliyoruz galiba. Çünkü 29 Ekim kutlamaları ve resmi bayramlaşmalar da işler karışıyor karıştırılıyor üç beş yıldır…
Oysa Ne mahir topraklardır bu topraklar, bu deniz, bu orman, bu ovalar her köşesinden zenginlikler fışkırır. İktidarı sürme keyfinin altın çağını yaşayanlar, kadife sıcaklığındaki başkaldırılara bile aşırı tahammülsüzleşince de küser toprak.
Ve Kökü derinlerde bir geçmişe sahip olmakla övünmeye tezattır; tüm bu zenginlikleri har vurup harman savurmak.
Toprak Ana’ ya ihanettir alenen…
Çünkü tarihi geriye sardığımızda Cumhuriyetin ne zor şartlar altında ilan edildiğiyle karşılaşırız. Ahde vefa gereği, sisler arasında büyüyen Türkiye’nin her bireyine düşen sorumluluk ise geçen yıllar içinde olduğu gibi gelecekte de Cumhuriyeti korumaktır. Ve ilelebet korumaktır…
Ancak bu uğurda okyanus düşlerken deniz mavisinden olmayalım yeter. Bakalım ülke vatandaşları Cumhuriyetin kurulduğu dönem şartlarından daha zor ve sıkı şartlarla karşı karşıya bırakılmış olunduklarını anlayabilecekler mi bir gün olsa da?
Bol nasihatli hikâyelerle yoğrulmuş Cumhuriyet sempatizanlığının, yoksulluğun nimet, günlük yaşam sürdürmenin velinimet sayıldığı bir anlayışa kurban gittiğini görecekler mi acaba?
Ebediyette Ata’nın yüreğinin sızlatacak, 1071, 1453, 1940, 2023, 2071’lere takılı kalmış siyasi parti anlayışlarıyla hükümetler, belediyeler, bir dizi yasa ve etkinliklerle geçmişten geleceğe kendi köprülerini kuruyorken kim dur diyebilecek bu gidişata?
Ne yazık Cumhuriyetin vazgeçilmezleri arasındaki asıl köprüler çoktan bir kenara atılmış. Bu bölünme parçalanma kime ne fayda sağlayacaksa artık, fukara hevesi işte. Helvasını hazırlıyor.
Merkeze santim santim yolculuk başladığında, pembe-mor palavralarla kaçıncı cumhuriyetçi, kaçıncı saltanatçı oldukları belli olmayanlar da “nutuk”çu kesilmişler. Durum vaziyet bu…
Ve keskin bir tuhaflık var havada. İnsanı insan yapan, vareden ne varsa, örneğin; Ekmek kavgası kadar sıcak, ekmek kadar kutsal işte o değerler sıfırlanmaya çalışılıyor elbirliğiyle. Düdüklü dünyanın şeytani volkanı patladığında, bakalım can simidi yerine nelere sarılacak ahali. Kimlerden medet umacak…
Yüz yılda bir gelen ve bin yılların enkazına pırıl pırıl bir Cumhuriyet fidanı diken atamızın ceddimizin, ahını almadan göçmek gitmek kimlere nasip olacak bakalım.
Cumhur-u asil’in yüreği sıkışmış, perişanmış, tansiyon yükselmiş kimsenin umurunda değil. Ey ahali uyanma vakti, yakında seçim var ya, ger gerebildiğince ortamı, sonra gelsin oylar ve hep ayni hikaye, sakın bir kez daha aldanma…
Hem köylü hem kentliyiz, hem gelenekçi hem çağdaşız. Linklerde şimdilik bir kopukluk yaşanıyor, yaşatılıyor olsa da; küsmeyiz asla Cumhuriyet değerlerine…
Zaten insan hayal ötesini yaşadıkça nasıl boykot edesi damarı kabarıyor bunları bu zevatı. Cumhuriyetin 100. yılına şurada ne kaldı ki;
Ömrümüz belki vefa eder belki de etmez, ama Cumhuriyetin ömrü vefa etsin yeter bize…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder