24 Kasım 2013 Pazar

GÖZLERİM MÜEBBET BİR…



GÖZLERİM MÜEBBET BİR…

AKILÇELEN İSYANLAR

İtiraflarımı yazıyorum çocukça duvarlara
Mülteci’ yi çalsın orkestralar ayışığında
Bol yankılı öyle bir şarkı bestelenmiş olsun ki
Gayrı meşru çocuğum tek notadan doğmuşçasına
Kaderinden kaçan bir sıkışmanın eseri gibi
Korkuyu uyandıran terkedilmişlik kendi yoluna sel
Ardında yeni yetme hevesiyle sürüklendim
Sorularda pembemsi suçluluklar provası
Değişmeyecek bir yaşamı yanıtlıyorum
Bir sandık dolusu ajandaya yazılmış umursamazlıkla
Kitlenmiş mekanlarda beğenisi arızalı yanışla
Akılçelen isyanlar taşıyorum kucağımda
Israrla kızıl saçlı sürgün kızı anıyorum
Arayışlarım estetik kaygılı tatlısert, mahirce
Can çekişin iğrenç soluğu yüzüme yapışmış
Ölümü reddedişimin üzerinden kaç aşk geçtiği
Ömür boyu İstanbul fonunda keşif günlüğünde
Ağlama modundan kaçarken büyünür a çocuk
Mutluluk delisi çocuğa aplıyorum mülteciyle

GÖZYAŞLARI ÇİÇEK

Annem çok ağlamıştı
Vah çocuklarım vah yazık oldu diyerek
Kıydılar gariplere yazık.
O çocukları sonraları epeyce tanıdım
İyiden iyiye anladım, dinledim, yandım
Ve hiç unutmadım
Zaten unutulası değildiler hiçbiri
Annem ne çok ağlamıştı onu da
Unutamadım, unutmadım,
Baktım da tam otuz yıl geçmiş
Ve hay anasına şaşırdım
Meğer o çocuklar annemden üç beş yaş küçüklermiş
Benim canım annem, canım
Demek ki sadece üç beş yaş farkla
Tüm analar gibi çocuklarına çok ağlamıştın
Denizin bittiği kıyıya ulaştığında ustalık
İnançlar can siperane karadeniz
Gözyaşımda annemin ödenmez emeği
Unutamam evet onları
Annem çok ağlamıştı.

YİTİK
Arakuşak çocuğuyum ben
Gelenek çeşitliliğini kuşandım ve yenildim
Yitik kuşağım yitik zamanlarda
Rakamlar hesaplanamaz çarpıcılıkta gerildim
Antetli kağıt sahte, kaşeyle imza da
Yani imza mühür yalan dolan toptan
Fotokopide montajlanmış uzmanlarınca resimler
Mağdursun millet
Başka belgelerde düzenlenmiş titizce
Yalanlama ihtimali bile yok o denli gerçek
İstifa et ve git icabı, icabında
Ölçütü yok bu zanaatın bu zahmetin
Derviş misali yetenekler deneye tabi iken
Etütler izdüşümlü dekorların ortasında
Ayrıksı beyitler dizilmiş saraylarda
Ermiş beğenisinde organlar sorma
Yutağına girenden bellisin
Mağdursun millet
Demin söylenmişti bile diyemeyeceksin
İstifa et ve git
Arakuşak çocuğuyum ben
Yitik .. zayi ... zahir zamanlarda ...

GÖÇTÜ ÇOCUKLUĞUM

Göçük altında nevalesi tükenmiş
Onlarca canın
Siyah lastik çizmeli
Lacivert tulumlu
Karacan
Sarı kasklı
Zeytin, peynir ve kara ekmek
Baş lambaları pembe ışıklı
Karanlık ağızlı canavar içmiş nefeslerini
Gıcırtılı yürekler ıslak
Gözler cam.
İçtenlikle fısıldıyor altın kız
Kömür gözlü donuk bakışlı.
Saçları ipek ipek memleket
Utanç bulutları mavi gökyüzüne hasret
Karanlığı yutan kapı ışıksız
Mor çıplak tabanlı
Bembeyaz tulumlu
Karakan
Onlarca can
Göçükte öldü duygusallığım

ÇEK URGANI VER ATI

Atlantik’ ten And dağlarına
Deneme sınavı örsesinde serçeler uçar
Karakaşlı matem, kurşun zengini madem
Kimliğinde “ Gelişigüzel Dolaşır “ yazılı
Devrim düşüne kurban arşivlerde nurhak
Düzlenmiş künyesi Everest yazılı
Somut cümleler günlüklere sızmış mertçe
Günü birlik keşifler insanca imalı
Başı fırtınalı efsaneler bebek yüzlü
Deniz altında yakın çekim batık sevdalar katmerli
Boğulmak esrarengiz tufanı kovalarken
Balık pazarında mavi buhran
Kırmızıya para basar kuklalar mızıklanarak
Soru sürgünde, parolası çiçek kokteyli
Purosu pasaportu kepi, yaldızlı külçe
Bir yıldız kaydı dilek tutamadım
And içemedim Atlantik’ ten dağlara

OS’ATA

Osmanoğluyum
Otuzaltı yaşında iki defa doğmuş
Saltanata geç vakit salan salınır erim
Otuzdokuzda acilen değiştim
Kaç kuşak sarılsa da boynuma
İlk yirmibirimde dellendim
Osmanoğluyum
Ayın ondörtleri karanfilli
Kekik kokuyor diller
En yaşlı halim eski isimli
Hakim olamadım nefsime
Makamına eriştiğim o gün
Bir akşam üzeriydi kız gibi
Altmış yıl ömür biçilmiş güneşim
O gün ağırdan ağıra battı
İnan ki yalancı değilim doğrusu
Osman Usta’ yum ...

BIRAK

Berrak düşüncelerinle gel
Ey sırrına güvenilir akıl
Gökkuşağına bürünmüş sulara gir
Mor menekşe kokulu dilin zehir
Tütsülenmiş sembollerden arın da
Andırdığın ne varsa ilgilenilesi
En renkli sözcüklerle gel
Özünde tabiat, köksal çoğal, art
Uzun yolculuğu kısalt, bitir, başlat
İçtiğin yenilgiler unut tadında umut
Ağaçlara su yürüyor bak

OKU OKU

Nabzını kontrol etmeyi unutma
İşin hiç kolay değil
Çalınmış bir hayat bu dokunamazsın
Harfler yanyana gelmiş ve
Bir adam en soylu eserini olgunlaştırıyor
Bol aromalı resimlerde kristal avizeleri
Ağır yanıklarla büzülmüş güneş batımını
Soyup yemeye doyamadığın meyvenin kökü zehir
Hangi kuşak acı çeker tahta masalarda
Dünya kararmış teşekkür mektuplarında
Boş gözlerle gelirken üzerine mehtap
Okursan eğer nabzını kontrol et
İşin hiç kolay değil
Çalınmış bir hayat bu okuyamazsın
Cümleler yanyana gelmiş ve

SENSİZ SAVAŞ

Kırmızı kadifeden perdesi var
Penceresinden dışarı yar
İçerdeki hayal sağır
Resimde kan var
Körolası savaş kör
Duvarda asılı madalya tenekeden
Üstündeki baskı sıradan tiynetsiz
İçindeki haykırış dilsiz, lal, bal
Filmdeki menekşe barut kokar, berbat
Varolası barış topal
Koltuk değneğine yaslanmış sulhi dilek
Boyunda asılı künye tezelden
Alperdeli kadife hayaller toz olmuş
Kum fırtınası saati erkenden durdurmuş
Çatır çutur ağız dolusu vaatler
Bir kanadı kopmuş güvercin çırpınıyor
Pençesinde tumturaklı bir mesaj
Gagasında sen, ben ve, ve
Zeytin dalına sarılmış yar.

KAYIP BİLDİRİ

Kaç günlük gözetim izni bu
Peşimi bırakmıyor banane dünyası daha ne
Sorarım size büyük amacın güneşi nerde
Gözaltına alındı akdoğanım
Hatçam taksiye atmışlar onu zorla
Neyin nesidir bu bağışlanmaz düşmanlık
Sokaktan bir solukta
Gözlerim iki gözüm kayıp
Zorla karga tulumba sabahın köründe bilinmeze
Tutanağın imzaları eksik, nüshalar kayıp
Hafta sonu haberleşmeleri keyfiyete tabi
Suç duyurusunda bulunsan ne çare
İki gözüm gözlerim kayıp
Göz altına alınmış akdoğanım
Netçem düş görmeleri, düşte onu
Ne meret bir dumandır bu dağılmaz
Zehirli bir sokakta
Gözlerin önünde iki gözüm kayıp
Sorsam boşuna körler görmemiş kimseyi
Tutunacağım dal elimde kaldı.
Kaç yıllık gözardı edilmişlik bu.

İLAÇ NEŞTER MOLA

Böcek ilacı tadında ağzım
Burnumda ölüm kokusu
Eriştiğim herşey bebekken öldü
Aynada sarı sapsarı bir yüz gülüyor,
Balkonlar renklenmiş bayraklarla
Saksılarda kavrulmuş süs bitkileri
Toprağa yatırıyorum sıcağı ve güneşi
Yadırgıyorlar yeri, toprağı
Kuruyan çiçek inceliğinde bedenim
Yaprakların susuzluğu korkulu film
Köpüklü ayran tadında dilim
Sodalı bol dalgalı, toprağa
İyice çırpılmış düşler bir yudumluk
Kekremsi acı bir tat
Alıştığım herşey fide halinde hayata
Dünyanın en feci depremini yaşıyorum
İskele sol, sancak sağ, karaya oturduk
Gemi karaya oturdu yüzde yüz
Sağlığımda olsunların hepsi ağzı açık düş
Bıçak açmaz ağzını soluğumun
Fildişi kutuda kağıt kağıt hatıralarım
Böcek gibi ezilmişim manevralarda
Manasız, ölümle burun burunayım
Şimdi yeniden doğmak zamanı yeniye,
Daha dün bacak kadar çocuktum ...

İKİ ÇİFT SÖZ

İki temizlikçi kadın
Biri Pasof’lu kürt, diğeri Türkmen
Camlar dokuz yıldır sabunlu suya hasret
Ben sıcacık bir eve seni yazdım duvarlara
Pırasalı börek, üzümlü kek ve acı çay
Kamelyalı kadın ve iki aynı adam
Köyde hasat zamanı arefesi
Dönüşe demlendi yaşlı dünya
Bir hafta sonrasında gör sen alem-i cihanı
Tertemiz geçmiş bu gün, yarın daha bi temiz
Elden geldiğince çelik kapılı yürek sevindirilmiş
Gülbeyaz zemin üzerine inceden telaş dozu
Çetikler çekilmiş ayağa çifte çatkılı
Çitilenmiş aklıkta akılda kalanlar kirli
Yaşamlar astarlanmış, bolca cilalanmış
Güneşi görmeden gitti kötü gün aşkı
İki temizlikçi kadın sohbette çok acarlar
Ben iki çift söz arıyorum ayaküstü

YÜZLEŞME

Kendimle yüzleştim
Ertelediğim korkuların arsız müziğinde
Hoş geldin, yalan haykırışlarlayım
Güne senle başlamak isterim,
Bilinç altımın ötesinde eksikler sayıklasa da sana
Ustalıkla gölgelere  sığınır geçerim
Yüreğimde o serin mutluluk hazzıyla
Korkularımı ninniler yarattı derim.
Dokunduğum ışık önyargılı ve örselenmiş idi.
Sanki ben şimdi büyüdüm
Ateşe düşmüş mucizeler suçlusunuz
Sahi konuşacak ne kaldıysa konuşalım
Otuzbeş yaşındayım en arsız yaşta yani
Güle güle gizli mutluluklarım, gidin
Dorukta sessiz yüzünü izlerken senin
Gerçeğimi senle paylaşmak isterim, sana
Adım adım masumiyetin yıkılışını
Doyum bambaşka, masal gibi anlatırım
Kelimelerle yüzleştim

SİGARA İÇMEME

Dünya sigara içmeme günüydü
O biricik acıyı çektim
İçimde sebepsiz yangınları da
Sevilmemek gibi
Sürüncemede kalmış yılların peşinde
Çılbıra dönmüş duygularımla
Gülümseyememek gibi
Delikli kepçeyle süzülen yarınlardan
Nasipsizliği aldım.
Acemi tahsildar gibi
Çok kolay oldu hiç diyemedim zordu
Umutsuzluk sersem kafamın baharı
Koyun kırkıyor rüzgarlar kirli beyaz
İlk kurşun gibi
Damarlarımda gevşek yalnızlık dolaşıyor
Fundalığın etrafı zerafetle çevrilmiş
Ağlamaklı ve mağrur ses peşimde
Sahte senlik gibi
Bir derin nefes aldım
Dünya sigara içmeme günüydü

DİLLER

Uğruna savaştım diye aynı kaldım
Düşüncelerim o günkü gibi taze saf
Tırnaklarım kırılmış yüzümde dem
Duyamıyorsam da sağır değilim şükür,
Gözlerin konuşuyor ve anlıyorum inceden
Lisanı latin harfleriyle yazdım eksik kaldı
Oysa her yer aynı hep aynı dil
Kimin soyundan gelirse gelsin zaman
Uğruna direndim diye aksi sanıldım
Elerimde kurumuş, cildimde nem
Çatlıyor sadece çekincelerim duvarda
Ne isem oyum reddedemiyorum gelişim sırasını
Konuşmalar inşa ediyorum kurtuluyorum
Cihana sızan düşlerde yalan, cihanda
Çamlı ormandan çıkış yolu çalı çırpılık
Sevda yağarken çöle ben kavrulurum
Böyle geçti uğruna diller döktüğüm işte böyle
Pastırma yazının peşine karakış
Uğruna çırpındım diye anında dondum.

SAVAŞ VE ZAR

Savaşa hayır pankartı önündeyim
İsteseydim o cigarayı gerçekten
Ve yaksaydım yananın ucuna ekleyip
Barış ne mana uçsuz bucaksız dumandır.
Bir atsana beni eve monoloğu gelsin ardısıra
Enfiye çekti bizim birader ve melül
Bakışları kanlı yaşlı uzar uzar ve
Çürümüş tütün genizde bin kanatlıdır
Atıyorum savaşına tek delikli zarları
Savaşa hayır pankartı önündeyim
İnansaydım gerçekten barış gelirdi
Enfiye çekti bizim birader ve melül
Bakışları kanlı Pazar azar azar ve
Çürümüş gezegen beyinde bin kanatlıdır.
Atıyorum barışa tek mermilik sevdamı
Savaşa hayır pankartı önündey dim ...

YUMRUK YILDIZ

Sayısız şekillere girdin bir tanesin
Yalan yanlış akşamlar kızıla çalmadan
Dönmedin dönmeden çarkıfelek
Yanmadan yakılmadan doğru, bekledin
Yarsız yarınsız günler kızılı çalmadan
Yalnız o şekiller sevildi bilesin
Ve kaç türlü işkencede yıldızlı güzellik
Yumruğunu sıka sıka kemik kalmadan sağlam
Çürüyor bak için için geceler
Yaz meyvesi tadında içilen heceler
Dayanmaz bu yürek salında koynuma girlere
Yaman yahşi kızlar kınaları yakmadan
Bir rüya kuşatmış ki direncimi istemeyerek
İhtilaller üstü üstüne boşa dillendiler
Dilimde kızıla çalar yıldızlı geceler
Yumru yumru yumrukları böğrüme bekledim
Bir o şekiller, şeklin şemalin silinmedi asla
Birde değişen onca şeye rağmen ben.

FİL DAMI

Fili tarif et bana
Hep böyle neşeyle hep böyle keskin
Sokaklar dolsun dolsun taşsın
Tembellikleri kışkırtarak uslandım,
Demode alışkanlıklarım zorlandı
Fili bana tarif et
Patlayan bombalara talep varmış
Balkondaki ıslak gözlere de
Yerli yersiz sarkıtılıyorsam da yalnızlığın içine
Büyüyeceğim ve olgunlaşacağım kesin
İyi ki varsın filler arasında tarifsiz,
Zehir gibi hayat içmez olaydım
Tarife ne hacet fil mezarlığa yürüyor
Hep böyle neşeyle hep böyle keskin.

 KOCAKARI ÇIKMAZI

Kocakarı soğukları hissedilince
Işığa doğru ilerle ısın
Öteden beri böyle sıcağa aşıksın.
Ilıcalar tarihle yarıştı.
Çiçek aşısı izli kolda ömür yarısı
En ciddiye alınacak yılbaşı gecesi
Gerçeğine ne bulaştıysa bulaştı öldüm,
Muhtıralar şaşırılası saksı süsü gibi
Marşlarla zenginleşen zevk kurumuş
Kocakarı soğuklarıyla geldi aşure günü
Boş yere kuşkular önde, en önde değil
Henüz çocuk denilesi yaşlarda ısrar
Zehirli gazlara doğru ilerleme zahar
Öteden beri oksijen ateşe aşık,
Kırlangıçlar önderle yarıştı.
Çiçek aşısı izli kolda öbür yarısı
Hiçte ciddiye alınmayacak bir aşk gecesi
Gerçekliğime hayaller bulaştı, gömüldüm.
Muhtıralar hadi hayırlısı süs gibi
Marşlarla zenginleşti zevk çukuru
Kocakarı ilaçlarıyla geri geldi



GEREĞİNDEN FAZLASI

Şiirler gerek bana
Fazla sulandırılmamış zıpkın gibi sözler
Bilinmeyen diyarlara gece yolculukları
Çünkü kadınım seçme hakkı senin
Tanıdığına inan diye çaban iyice inan
Nasılsam öyleyim deyip geçerim aslında
Kurşun zehirledi kapalı dudaklarımı
Onun için konuşamam, yazarım yalandan
Ve üst üste hapşırıklar sildi hatıralarımı
Sol yanıma saplandı vızıltılarla
Derin derin nefeslenmem gerek şiirlerle
Başucumdaki kitapta uyuyor söz davetçisi
Evet parlayan dizlerinden korunamam
Silahsızım, fazla bulanmış zihnim lafsızım
Sellendim kan ter içinde yokuş yukarı
Bir yel vurdu şakağımdan hilafsızım
Süsleteceğim hikayeler yetim kaldı
Şair ölümü gerek bana.

YANLIŞ ÇINI

Yanlış çıkartmalardayım
Şeritler üstüme üstüme çiziliyor
Mitingler ilansız, afişsiz
Korsan elinde korsanım.
Kalelerim zaptedilmiş donanmasız
Denizde bir kule göz hapsinde
Saçlarını tararsın her gece o kulede
Üzülme susuz mu uykusuz mu diye bana
Tuvalet masandaki saç fırçasındayım
Uzunca hakimiyetine girip başını okşayan
Bu yolsuz gecelemelerine alıştım sahiden
O sevimli yüzünü aynada öperken
Köpüklü banyo hayaliyle gözüm açık
Ve içilecek bir bardak suda gizlisin
Cıvıl cıvıl doğa, her doğan şiirde sen
Ateş püsküren yanardağa gömdüm hüznümü
Yanıyorum ateş denizinde gemisiz dümensiz
Hissetmeden acıları, görmeye geldiğim gün seni
O gün olursa bir gün, işte o gün
Ben yanlış alemlere göçmüşsem şarkılarla
Anlayacaksın azıcık da olsa
Korsan eliyle kutlandım
Merasimler ilansız afişsiz
Şarkılar üstüme üstüme geliyor
Yanlış çıkarımlarlayım.

İŞBAŞI

İş başa düşmüşse de
Düzeltmeyeceğim ben bu hayatımı
Giyinsem de otoriteni yine çıplağım
Bilendiğimce körüm görmüyorum
Bileylediğin bıçak kesmiyor urganı
Biçtiğin beyaz keten kumaş anlıyorsun
Beceremeyeceğim ben bu hayatı
Neden, neden, neden, nedeni yok
Şu kahpe hayat beni becerdi kaçla göz arası
Olmaz iş başa gelmişse ve
Düzeltemeyeceksem ben bu hayatımı
Kör çıplaklık yetmiyor, bilincime otokontrol
Ateş çalıyorum kanayan yarama
Dağlıyorum, dağlıyım, dağlardayım
İş başa kuzgun leşe.

SİPERLERDE

Aklıma saplanmış süngüsün
Süsü püsü bir karelik
Sürülmeler bir kerelik
Aynada boyadığın kaderin cilvesi
Bir kere o sen değilsin civelek
Ben zaten yokum dönemem
Aklımın süngüsü düşmüş sanki
Dilenme modundaki ben suçsuzum
Boşa siperler kazıyorum yani
Göğüs göğüse savaşlar çoktan yitirilmiş
Ve cephe gerisinde şişman asker
Özgürlüğü çoktan iyi etmiş
Tek darbede en derinden takdiye
Alnıma yazılmış döngüsün.

HEPSİ BİR

Hep aynı korku
Asla korkmuyorum diyemeyeceğim
Kışladan içeri ana kucağı değil ki
Hep aynı korku
Kokladığında asla mideni durduramayacağın
Bulantıdan ileri iç kanama iç buhran
Hep aynı zaman
Sabaha yakın cızırtılı bir ses radyodan
Uydudan aşağı canlı görüntülerle ...
Ve sen yıllar geçende beni görüp korkacaksın
Utanma kork bu korku ayıp değil ki
Kokumu tanıyamayacaksın ama
Kaç kış geçti aradan yaz
Hep aradım aradım ama yoktun diyeceksin
Bulduğun ben ben değilim ki artık
Güneşli günlerden arta kalanım
Hep aynı sevda
Asla seni seviyorum diyemeyeceğin
Koynundan ötesi ana sıcağı değil mi
Bulutlara sar beni hep, hepten unut
Hep aynı umut
Unutmuyorum, unutamıyorum sevdiceğim
Sevmeye kıyamadığım ipek böceğim
Bir gün elbet ben de öleceğim
Hep aynı mezar.

SAVAŞ DOLAPTA

Buzdolabında buzlanıyor savaşlar
Sıcakken koydum soğudular yavaştan
Ambalajlarını çıkarıp attım
Pek cılızlaştılar ve sıradan
Artık ne için olursa olsun savaşmayacağım
Kokuları çıkmasın diye streç filme sardım
Kapalı temiz kutuya kitledim pulları
Buzlukta eriyor uçmaya hasret barış
Barışı bilmeyenler o denli küçük
Ne denli büyük görünse de densizler küçücük
Donmuş savaşı ısıtanlara
Buzdolapları alıyorum yeterince, taksitlerle.

HIRKA

Küçük şeyler yaşıyorum
Bir akşam yemeği karmaşasındaki zenginlik gibi
Değiştim derinden fakirhane
Kaç gece önceden bilemeyeceğim şimdi
Kolleksiyonlar şaşkınlık üstüne diziliydi
Ve doğaya dönük gizem şarkılarda divane deli
Başedemiyorum sevginle şahane ama şirret
Gerçek şeyhler gibi yaşıyorum fukaralığı
Bir lokmayı bile paylaştım candan
Kermes hırkan üstünde canan
Çıkarsan giyemeyeceğim sırtıma yazık
Post zaten şeytana küçük.

KAPI DAR

Kapı önü ayak sesleri
Gıcırtılı, bildik, aşikar
Hem ölü, hem diri, hem ikisi
Ökçesiz terliklerde geziniyor hayat
Okunmaz pusulaya sarılı sıcak nefes
Sessizliği gizliyor sersem rüzgar
Hafif hışırtılarla, teklifsiz, zorbaca
Hem öz, hem söz, hem özdeyiş
Mahvına sebep özlem kapıda
Hatırlayabilirsen inanırsın eşgaline
Sarılarak uyuduğun şanssızlık fena
Tütün acısı eziyet ayak parmaklarında
Suskun dürtüler rugan çizmeli parlak
Gölgeleri durduruyor şivesi bozuk
Kapı önü meçhul, kimdir o ... diye.

KÖSTEKLENMEK

Ciddi bir tepki bu emeğim

Saygınlığın arkasında düzeni bozuk melodiler var
İddiam var yukarıdan aşağıya gör
Yeniden yeniden en tutucu sözler ağızlarda
En uçarı sözlerle özgürlüğe tutsağım
Yerle bir olmuş yerel direnişlerden çıktım
Zafer her kiminse çığlığı tersine çıkar
Ele geçmişim kayıp günlerin birinde
Darboğazda isen rengine bak bayrağın
İlk kez seçtiğim sona çok yakınım
Sesi kısık kırık bir türkü çalıyor radyoda
Emeğim boşa gitmiş bebeğim
Yarın güneşli bir sabahta buluşmak üzere yar
Ciddiyim bu kez, saygıyla öpeceğim elini
Yeniden yeniden sevdiğimi hatırlatarak
İddialı bir yakınlaşma bu göreceksin
Şövalyeler yirmidört saati çalmış cebimden
Beyinsiz tahsilatçılar kapımda nöbetçi
Ne yapacaksak birlikte yapacağız ölmek de var
Gani gani rahmet okunuyor ardımıza
Dededen kalma yadigar köstekli durmuş ...

TOPUK SELAMI

Kaderimi hapsettim şiddetli sıcaklara

Ey yolcu ateşle sen
Yüksek topuklu tiryakilik duruldu, topukla
Başım ağrıyor, yüreğimdeki teklemeyi duyma
Dilsiz taklidi yapıyor itiraflarım
Bıktım dar ağacına çıkıp inmekten, asılacaksam
Ey yalan ölüm tetikle sen
Sık sık değişiyor topuklarımdaki şikayet dur
Hırsım ele geçti her başı bozuk ayaklanmada sorma
Ayağa kalk ve vur beni evet vur
Şehirler teslim oldu en önde bak
Nerdeyse ben bende birden
Bozguna uğradım kesin soğuklarda
En yakın dostum sen
Sayende köle şehri bıraktım keyfine keder
Yüksek yüksek tepelerde ağaçtan bir evdeyim
Seyrine doyum olmaz bir manzaralar var
Sümüklü böcek sümkürdü ranzaları
Zindan o bildiğimiz zindan
Kaderimi yükledim en hızlı karından bacaklıya ...

Hiç yorum yok: