16 Ekim 2012 Salı

YÜZ GÖRÜMLÜĞÜ VAKTİ GELİNCE...

YÜZ GÖRÜMLÜĞÜ VAKTİ GELİNCE...

Bir zamanlar önce bir beşibiryerdeye peşkeşti, bu canım ülke. Anadan üryan bırakılmıştı insanlık. Yıllarca sürdü utancı ama şimdi yargılanıyorlar.

"O vakitler korkutulmadık, ecel terleri dökmedik desek yalan olur. Çocukluğumuzda Dedem Korkut Masalları derlerdi, korkardım masallar korkunçmuş diye. Çocuklara bunca korku nedendir, şaşar kalırdım. Büyüdükçe anladık, meğer masallar değil gerçekler korkunçmuş. Ondandır belkide balonlar patladıkça zavallı çocukların ürkmesi.


Geleceği kestirme gözümüz gerçekten kör. Anamalcı papazlar cam kırıkları üstünde yürütüyor, adam sendeci olmuş yurdum insanını. Ağırdan alan yok. Çetin kavgaların göbek adı ise güdümlü özgürlük, 'İleri demokrasi' olmuş. Sesini çıkartan yok. O nedenle; “ Yersiz ağlamayı üçledim. İlmi filme, sözü saza, aşkı dağlara, aklı bağlara emanet ettim. Senaryoyu üç sahnelik oyuna, oyunu piyese ve tek perdeye bağladım. Ve darağacında sallandırıldım. Tenim yüzüldü. 'Yakıldım'. Ne gülebildim ne ağlayabildim sadece akan yaş, gözkapaklarımdan indi sessiz. Boğazlarımızda yağlı urganın izi kalmış bir kere, o yüzden karalar bağladık. Böyle gerçeğin gözü kör olsun diye.

Milletin özüne özgü etik değerler, dilbazlar kurulunca bozuverilmiş. Denge dahileri pazar çantası boş dünyada, uysalımsı kent profili yaratmışlar, kentlerin ve insanlığın içini boşaltmışlar. İlistire dönmüş elenmiş hayatlar. Bir durun diyen yok.


İyi ki fosforu bol, kendinden tükenmez kalemler var.

Siyaset edep-haya olgunlaşmasını es geçmiş, şüpheleri ve dimdirekliği kırkambara kilitlemişler. Bir yazıvereyim diyen yok. Artık lidersiz kampanyalar özlüyor, öfke taşıyan isyancı yürekler. Devasa evrenin minnacık bir noktaya hapsedilmişliğine güveniyorlar. O küçücük noktadan derin ve densiz patlamayla bambaşka evrenler doğmayacak sanki. Yani devam eder sonsuzluk. İşin özü kendinizden izler bıraktınız ise samanyoluna, nokta koyarsınız ve cümle biter. Ancak bitmez yazı, o nokta başka bir cümleye başka bir yazıya zemin olur.

Böyledir işte raflar dolusu güvensizliği ve martıların gagasındaki susam taneciklerini, en dokunulmaz denilenleri ortaya sermek.


Bin senede bir arpa boyu yol almışlığımız var. Neon ışıklı uçurumlarda kaybedeceğiz demektir, göğe yapışık sevdalarımızı. Fesatlık ağına düşmüş üç karanfil. Kararmış yürekler. Bari kınında kalsaydı sevgisizlik, kurutmasaydı ideoloji pınarını.

Bir Zamanlar önce bir beşibiryerdeye peşkeş ülkeydi, ülkem. Şimdiyi izaha hacet yok. Tuzak çok önceden kurulmuş da görmemişiz, faka basılmış sanki. Dere tepe düz gittik bu günlere geldik vesselam. Eril ve dişil harflerden yayılan dizinlerle, “teslimiyet atmosferi” yaratanlara bir cümlecik yeter;

“ Beş kuruşa karanlık, ışık haram, beş para etmez sahte aydınlığınız ” 

Hiç yorum yok: