2 Ekim 2012 Salı

KÜRESEL YAĞMA STRATEJİSİ

KÜRESEL YAĞMA STRATEJİSİ

“Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş ulusların önce onurlarını sonra özgürlüklerini ve daha sonra geleceklerini kaybetmeleri kaçınılmazdır.” diyor Mustafa Kemal.

Evet, son yıllarda ülkemizde yaşananlar tam bu ahvalde. Yıllarca hemde küreselleşme küresi çatlayana dek devinip duruldu peşi sıra. Küreselleşen dünyada layık olduğumuz yeri alacağız masallarıyla avutulduk.

Küreselleşme iyidir, hoştur yalanları duvara tosladı. İsveçliye göre 115 misli kötü ortamda yaşıyoruz ve mutlu olmaya çalışıyoruz yinede. Kıt kanaat geçinip hamdolsun diyerek hayatımızı güzelleştirmeye çalışıyoruz. Küreselleşme küresi kucağımıza yuvarlanınca ilk başta kendi kendine yetemez olduk. Reklam, görsel basın ve medya ile tüketim alışkanlıklarımızı bir güzel değiştirdiler. Halkın etki altında tutulmasıyla beğenilerimiz de yön değiştirdi. Standart sapmaların enlerini yaşadık. Dünya markaları ön plana çıkarıldı. Ulusal markalar unutturuldu veya kötülendi. Dolayısıyla dışa bağımlılık arttıkça arttı. Toplumsal fayda değil kar önde tutulunca da, karı kimin götürdüğü veya kimin götüreceği hiç mi hiç önemsenmedi. Ve vahim sonuç.Borç denizinde yüzen bir ülke olduk.

Güncelleme, düzenleme, ayarlama oldu zamların adı ve ayar çekildi üç beş ayda bir...

Oysa küreselleşme, sermayenin örgütlenerek tek yürek olması ve aynı merkezde atması değil miydi? Kandırıldık acımasızca. Gerçek ise şuydu: sermayenin örgütlülüğü kapitalizmin özünde vardır. Emek örgütsüzleştirildikçe sermaye örgütlenecek ve dünya koskocaman bir pazar olacaktı. Küreselleşme işte budur, buydu. Pazarın örgütlü sermayenin eline geçmesi veya açıkça hizmetine sunulmasıydı vahşice.

Uluslararası örgütlü sermaye böylelikle ürettiği mal ve hizmeti kolayca satar. Almayana da zorla katakulli ile dayatır. Toplumları çılgınlığa varan bir tüketim toplumuna dönüştürür. Lükse ve hazır mala yönlendirir. Ülkeleri üretimden uzaklaştırır, soğutur. Toplumların gelişmişlik veya gelişmezlik düzeyini hep tüketimle belirler. Yani endeks hep tüketimdir. Ölçü hep tüketim endeksleridir. Üretim, üreticilik ve üretkenlik unutturulur.

Ve küresel yağmabaşlar, komşular birbirine düşman edilir...

Küreselleşmenin dayandırıldığı ana strateji yani amacı, daha çok üretim daha çok kardır. Vahşi kapitalizm ancak yeni ürünler üretip satarak yoluna devam edebilir. İç çelişkiler ve zorluk yaşamasına rağmen muhalefeti ve alternatif modelleri hiç çekinmeden yok eder. Sindirip siler atar. Yani örgütlü uluslararası sermaye bu mantıksızlık içinde pazar ülkelerde ve geri kalmış ülkelerde korkusuzca cirit atar. Toplumları kürenin peşinde koşmaya heveslendirecekleri ise bol bol besler. Baldan yenmez bir cennet meyvesi olur böylece küreselleşme.

Sağı bir kenara solu bile küreselleşme mantığına uygun olarak biçimlendirirler. Yani ülke çıkarları ve gerçeklerine göre şekillenen her ulusal hareketi tırpanlar veya tırpanlattırırlar. Küreselleşmeye bir kez teslim oldunuz ise ortaya ülke yararına emek ve yürek koymak da zorlaşır. Çünkü popülist yaklaşımlara izin vardır sadece.

Aykırılar ise o nedenle bu nedenle toplanır, yığınlar halinde mahkeme mahkeme dolaştırılır...

"Ekonomik boyutu kısaca böyle. Siyasi ve sosyal boyutunda ise ortalık karıştırılır. Dört bir yanda en yakınlar, en yakın dostlar, komşular birbirlerinin boğazını sıkarlar emir büyük yerden geldi diye". İyi ki küreselleşme can çekişiyor da ülkemiz siyaseti birazcık da olsa nefes alacak.

Umarız tüm insanlarımızın daha rahat nefesleneceği günler yakındır. Umarız çare vardır. Dileriz dur diyenler çıkar...

Hiç yorum yok: