11 Ekim 2012 Perşembe

KAPİTALİST TRAVMA VE REÇETESİZLİK VE SAVAŞ KAPIDA


KAPİTALİST TRAVMA VE REÇETESİZLİK VE SAVAŞ KAPIDA

Savaşlardan medet ummak yerine...

"
 Ekonomi hayatı belirler “  tezi eskiden marksizmle özdeşleştirilirdi. Artık günümüzde bu tezi kabul etmeyen toplum kesimi kalmadı. İlişkilerimiz, siyaset, günle-gece, yarınlar, geleceğimiz, kısacası hayatlar, hayatımız ipotek altında. Hayal gücünden bile yoksun politikacılar, tatlı su ekonomistleri, briyantinli gazeteciler daha düne kadar “ Özelleştime-serbest piyasa “ karşısında esas duruştaydılar. Bir anda uzunca süredir beklenen krizler patladı ve bütçe delindi. Saf değiştirmeler de inceden başladı. Toptan, perakende “sözde sosyalist “ oldular.
Pastadan pay kapabilme içgüdüsüyle yıllarca övüp durmuşlardı oysaki. Kapitalist kriz dünyayı sarınca önce teğet geçer ipine sarıldılar. Bir süre sonra o sav da fos çıkınca maalesef orta yerde kaldılar. İnsanca yaşamaktan, özgürlükten, demokrasiden söz edenlere “ Alternatifin ne kardeşim, bak komünizm bile çöktü nihayetinde, çare kim, çözümün ne “ deyip paylayanlar şimdi acze düştüler. Yani düzenin nimetlerinden aç gözlüce biraz daha faydalanmak uğruna devamlı maske değiştirenler bu sefer çırçıplak kaldılar. Kral zaten çok uzun zamandır çıplaktı, onlar göremiyordu.
Bu dalkavuklara göre “ Ekonomi, kontrol edilebilecek, insani amaçlara yönlendirebileceğimiz bir faaliyet alanı  “ olmadı ki hiç. Ekonomi, hayatlarımızı ona göre düzenleyeceğimiz bir zorunluluktu, hep bunu savundular ve zor oyunu bozdu. Görüldü ki ne bu zorunluluk anlayışı ne serbest piyasa ekonomisi ne de komuta ekonomisi gibi kapitalist anlayışlar toplumları ve dünyayı düzlüğe çıkaramadı, uçuruma itti.
Doğu bloğunun çökmesinden sonra toplumların kurtuluşu olacağına inanılan bu garip ekonomik model iyice açmaza itti dünyayı. Bu çöküş öncesi katılımcı ekonomiden söz edilemez olmuştu zaten. Kolektivizm rafa kaldırılmıştı. Ekonominin genel esasları üzerinde kafa yormadan toplumların sosyo-kültürel yapısına uymayan bu ekonomik sistemde diretildikçe diretildi.

Ekonomik hayatı dayanışma, özgürlük, adalet ve yaratıcılık gibi temel insani değerler üzerine oturtmak en mantıklı yol iken yoldan çıkıldı. Artık bizi teğet geçti diye inanmaya zorlanıldığımız bu kapitalist model önlenemez bir çöküş içinde. Tüm dünya ne yapacağını şaşırmış bekliyor. Yerine neyi koyacaklarını bilemediklerinden veya yenilgiyi kabullenemediklerinden gittiği yere kadar gider anlayışı hakim şimdilik.
Üretimi sabit bir grubun değil çalışanlardan oluşan bir konseyin yönlendirmesinin temel olduğu günlerin kapımızda olduğunu onlar da biliyor artık. Günümüzden ileriye üretim tüketim arasındaki ilişki ve dengenin toplumun katılımıyla, esnek ve demokratik bir biçimde planlanması gerektiği koşulu en serbest piyasacı ekonomistleri bile zorluyor. Çünkü oldukça işlek ve yepyeni bir ekonomik mekanizma beklentisi içinde uluslararası sermaye.
Büyük sermaye istesin veya  istemesin bütün çalışanların üretimde belirleyici unsur olacağı, direkt katılım sağlayacağı, toplumun tüm kesimlerine yönelik üretimin amaçlanacağı bir sistem var olacaktır yakında.

Asıl olan planlı ve programlı, sürekliliği olan, katılımcı ekonomik sisteme ihtiyaç duyulmasıdır. Bugüne kadar başarılı görülen mevcut sistem deprem yaşamış, artçı şokları da sürmektedir.

Eskiden Marks’ı eleştirenler, küfür kafir olanlar bugün gizlice satır satır Kapital’i okuyorlar. Ne garip bir dünya bu dünya…"

Yurtta barış, chanda barış diyebilmek ve dediğini uygulamak...

Hiç yorum yok: