23 Eylül 2017 Cumartesi

KAÇMAK…

KAÇMAK…
 
Gün gelip ak akçe havuzunda huzursuzluk yaşandığında ve yaşananlara yakınlaşma veya yabancılaşma arttığında başka çare kalmaz. Gizlenen gizlenemeyen tüm şifreler, kodlamalar ele geçirilir, kesilir kopyalanır, yapıştırılır ve ahenk bozulur. İşte o vakit tek çıkar yol kaçmaktır…
 
Kaçmak ve kaçamak yollara başvurmak süreklilik kazandıkça tutkular ve toplumsallık duygusu filtrelenir, zamanla da yiter. Bir anda sosyal uyum yoksunluğu baş gösterir. Kalmak mı zor gitmek mi zor yoksulluğu da bir akşamüstü kapıyı çalar. Gelinen noktada kavgacı role girmek, cesaretli pozuna bürünmek, muhallebi yumuşaklığında böbürlenmek ise bu kaçmak kurtulmak içgüdüsünün yapay görüntüsüdür. Ve bu kaçıştan herkese fazlasıyla ekmek çıkar.
 
Dünyayı değiştiren öyle kavramlar vardır ki başta önemsenmez. Ama zamanla olağanüstü biçimde varlığını hissettirir. Hele iş başa gelince kaçıncı bahar yaşanırsa yaşansın tez elden kaçılır. Çünkü yaratılan toplumsal sorunlar içten içe siyasal kurumları da kuşatınca topa giren ‘baş bireyler’ kendilerine koyulan, uyulması gereken kurallardan kaçamak bahanelerle kurtulmaya çalışırlar. Bu ilk akla gelen tavırdır. Aslında bir nevi tavırsızlıktır. Oysa hiçbir işin üstesinden bu yollu iş tutarak gelinmez. Varsa yoksa gerilim artar. Yüksek gerilimden kolay kolay kurtulmak olmaz, serçe parmaktan da olsa ceryan çarpar. Ve son dakka sürprizi bandıyla parlayan ışıkların önünden bilinene kaçılır.
 
Her seferinde hüsrana uğramakla şekillenen durum ve bozulan hayaller dışlanması dünya çapında örneklemeler ile yinelenir. Bu da öylesi muammalardan biri diye tarihe geçer. Ancak yenilir yutulur cinsten olmayan yaklaşımlar hep kaçmayı güdüler. Güçler yer değiştirir. Güç dengesi bozulunca da beklenen kaçış başlar.
 
Akıl erdirilemeyecek derecede nice facia durum varken kaçak gökçek güreşmekle maç kazanılmaz. Güneş dört bir yana ulaşır. Denizlerin yüzü kararır. Yankısı kapitele dek uzar. Meydanı ademe dar ederler. Toplu başkaldırılar artınca da Allah yarattı demez çok çile çektirirler. O yüzden sadece kadir gecesi doğdu diye Karagöz Hacivatvari repliklerle kaleler fethedilemez. Ele geçirilen kalelere hükmedilemez. Takınılan kalender tavır da devam eden hayatın cilvelerine uzun süre karşı koyamaz. Soru ne aldın olur, neden aldandın olur. Neden kaçtın olur.
 
Çağın kabul gören karakterine uygun yaşamak için en elverişli koşulları görmezden gelmek, yığmak yıkmak, kaçamak tavırlarla saklanmak, gerçekten çağ gerisi hastalığıdır. O kara humma gün gelir ademi de vurur, kazıklıhumma bedene yayılır. Zaman ve mekân ortaçağ karanlığına dayandığında ise kaçacak delik de kalmaz. Bana ulaşmaz ben de o karanlığın muhafazakârlarındanım rahatlığı da ters köşe yapar. İşte teşhiste zorlanılan varlık algısı ve kaşıkçı kavgası budur.
 
Elbette hayatta belli dönüm noktaları vardır. Bu noktalar uç uca birleştirildiğinde, çıkacak resmi bulmaya girişildiğinde kaçışın yolu belirlenir. Ancak kaçmak hiç de göründüğü kadar incelikli ve de kolay bir iş değildir. Her hâlükârda, kaçanın anası ağlar, kaçıranlar ise bir güzel kaçanın yerine sabitlenir. Kaçmak veya en azından kaçamak davranmak, kaçarken dahi kaçak göçek yollara başvurmak tüm alışkanlıkları örter, gerçekliği öteler. Böyle davranıldığında ise bir anda ötekileşilir. Verilen görev buraya kadar mantığıyla yollar ayrılır. Karşılıklı kaçışlar gündeme oturur.
 
Sonrasında güncellenen problemler bir bir ortaya dökülür, ademlik masaya yatırılır. Bu fahiş artışlı problemlerle gün olup yüzleşileceği de kesindir. Bu yüz yıllık bilgisizliğin ve bilinçsizliğin dışa vurumu ise inat liginde zirve yarışı yapmaktır. Veya yalpalamak ve gönül rahatlığı ile köşeye çekilmek arasındaki kısır döngüdür. Ancak ademe on yılların saklı anılarını yazmaya dahi fırsat komazlar.
 
Anılar kayda dökülse de kaçaklık ve kaçamak uğraşların hiçbiri doğurgan kitaplarda yer almaz. Alırsa veya aldığı iddia edilirse de o kitaplar yüzyıllar boyu kendinden bahsettiremez.  O yüzden rehber kitabın rehberliğinde gerçeklerden kaçmamak şarttır. İlk emir okudur. Durumu iyi okumak gerekir.
 
İyi okunduğunda görülecek olan kaçaklık ve kaçıklık birbirine huzursuzluk aşılayan bir uzun yol hikâyesidir. Tüm uzun soluklu yarışlarda bu iki kavram birbirine sırnaşır ve giderek ademe bulaşır. Vadesi dolduğunda kaçmak üzerine nimetlendirilen, bereketlendirilen ve hikmetlendirilen sözde toprak işçiliği de bu topraklarda uzun süre tutmaz. Önemli olan bu baştan tutarsızlığın ilk ciddi fireyi vermesidir. İlk fireyle beraber gerisi çorap söküğü gibi gelir. Yeter ki akılcı yönde işin peşine düşülsün. Çünkü daha nice düşükler maun masaların ardında, ardına batan koltuklarda sırasını bekliyor.
 
Ayrıca asla unutmamak gerekir ki son ulaşılacak veya kaçılacak mertebe üç beş metre patiska, bir kaç metrekarelik kara topraktır…

Hiç yorum yok: