ESKİ
TAS ESKİ HAM…
Şu garip memlekete ne kadar ara verirsen ver, dön gel her
şey hep aynı kalmıştır. Zaman değişir, çağ gelişir, dünya ileri ileri akar o
hep aynı yerde durur, yerinde sayar veya geriler. Sadece dostlar, yakın dostlar
ötekine göçmüştür…
Geleceğin habercisi gri bulutlar yağmur olup damladığında
bile bu köklü eskimeye çare olmaz. Hatta durum daha da vahimleşir. Laf
kalabalığında yalnızlaşılır sadece. Üstelik geleneğin mirası çarçur edildikçe
karmaşa ve kargaşa düzenine geçilir anında. Hep aynı farfara hep aynı gargara. Asla
fındık kabuğunu doldurmaz, maksadı aşan laf cambazlığı. İsyan gazlı rutubet. Tas
kafalılardan ham muhabbet. Gurbet sürdürülen günlere koşut daha bir beterleşme.
Ve her eve dönüşte karşılaşılan iyice yaygınlaşmış umutsuzluk. Uyarsızca köy
kent umursamazlığı. Kılcal kuruma. Dur duraksız reddolunan ise hep aynı
paradoks.
Şu garip memlekette yıllar yılı hep akıl kotalı, eksik
ayak notalı bir kapışmadır siyaset. Ekinoks ortası ekinlik ve siyasal hasat. Fırtınadan
kalan ise spontane gelişmelerin izindelik, avare peşindelik ve yıllar yılı
kronikleşen bir saklanma örtüsüdür başa takılan. Başa kakılan. İklim
karışıklığında gittin geldin kırışıklığıdır yüzleşilen. Kendi çapında orijinal
bir açmazlar ve aşırılıklar aymazlığıdır saplanılan.
Zaten zoraki katlanılan bu gezegende ‘eski tas eski hamam’
bir düzenektir işleyen. Ne varsa ham etme yarışıdır startı verilen. Sözde ilerici
hamasi nutuklar çerçevesinde gerilemeci bir çevrelenmedir çitlenen. Veya
hamlıktan devşirme hasdur makamcılığı ve bedavaya bastırma kapmacılığıdır övgülenen.
Bozuk makam çığlığıdır okkalanan. İnsanlıktır iç saflaşma ve iç hesaplaşma
güzergâhında çürüyen. Spor niyetine sorgulama gevşekliğidir teneke kentlerde
tertiplenen.
Ve asla kanıksanmayandır sünepe siper siyaseti. Erketeye yat
bekle. Yani yapay projeli dünyalığı kurtarma rejimidir aklı sulandıran, fikri savuran,
suyu bulandıran. Akvaryum adaleti, kafes özgürlüğüdür inceden hissettirilen. Palazlandırılan
parametre de bozukluktur. Asalet, kutsiyet ve külliyat üçgeninde adaleti
unutmaktır kanatlanılan. Hayırlısı Yaradandan, resmen bir tür parçalanmışlık
sendromudur serde serpilen. Parça püskül servet tanrısı Mammon’a yakışır
hizmettir sistemleştirilen.
Şu Garip memleketten ne kadar zaman, ne kadar vakit uzak
kalınsa da gelindiğinde hemen anlaşılır, gazeli güzeli hep aynı kalmıştır. Hep
hüzzam makamı. Mevsimler değişir, kesimler el değiştirir dağların alı moru hiç
değişmez. Kısa veya uzun her yolculuktan sonra akılda kalan ise limon tuzu ve
metezori molalardır. Bir de arttıkça artan yalanla dolanlardır. Ve de dinci
faşist bağlamda eşsiz mucitlik. Üzerine kaç cilt yazılsa da nakaratı hep ayni
manzume. Hiç değişmeyecekmiş sanılan ayni manzara.
Sadece tam gaz yol verilen filmsel kalkışmalar ve politikal
hesaplaşmalardır gidişatı sarsan. Yani banyo keyfinin en dağınık halidir ‘eski
tas eski hamam’ metodu ile harmanlanan. Hukuksal boyutsuzluğa resmi kılıf, fırçalanan
resme kayıtsızlıktır baş tacı edilen. Ecdat temelli sonuçsuz yarışmalar ile her
şeyi olduğundan farklı gösterme marifetidir mal edilen. Eziyet meziyet
mezbeleliğidir meyledilen.
Oysa işin gerçeği dünyadaki her şey gösterilenden çok ama
çok farklıdır. Sonsuzluğa anlama veya anlayamama da ise hep aynı mantıksızlık
somurtur. Ezelden ceza, ebedi mükâfat presidir karşı koyulamayan. Korkulası olan
ise gece gündüz düş görenler ile düş dizayn edenler cehenneminde soğuk duş
almaktır üst üste. Cumhuriyetçi yol ve yolculuğun cennetsi tortusu ise hep döşleri
acıtır. Ayrıca saf tutulan sömürgelerin en iyi coğrafyalarda değil en verimli bölgelerde
yayılması gerçekliğidir fark edilemeyen. Ve bam teline her dokunuşta başka bin bir
ah ve başka bir yönetme tutkusudur pazarlanan. O yüzden tüm kavramlar ters yüz edilmiştir.
Şu garip memleketin değişmez ana teması ise on yıllardır
lafta ucuza yönetmek ve safça en pahalıya yönetilmektir. Yani edim ve adam
kavuran bir memlekettir bu memleket. Bilinen odur ki tüm tırpanların, tüm
tiranların bozguna uğraması, eziyetlerin bitmesi, memleketlerin gariplikten
kurtulması küçük küçük hikâyelerinin bileşkesinde saklıdır.
O yüzden ‘eski tas eski hamam’ da olsa da, şu ‘ya hep ya hiç’
dünyasında hala bilgece ve ruhları coşturan hikâyeler yazmak ve inatla yaşamak gerekir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder