4 Eylül 2017 Pazartesi

ESKİ TAS ESKİ HAM…

ESKİ TAS ESKİ HAM…

Şu garip memlekete ne kadar ara verirsen ver, dön gel her şey hep aynı kalmıştır. Zaman değişir, çağ gelişir, dünya ileri ileri akar o hep aynı yerde durur, yerinde sayar veya geriler. Sadece dostlar, yakın dostlar ötekine göçmüştür…

Geleceğin habercisi gri bulutlar yağmur olup damladığında bile bu köklü eskimeye çare olmaz. Hatta durum daha da vahimleşir. Laf kalabalığında yalnızlaşılır sadece. Üstelik geleneğin mirası çarçur edildikçe karmaşa ve kargaşa düzenine geçilir anında. Hep aynı farfara hep aynı gargara. Asla fındık kabuğunu doldurmaz, maksadı aşan laf cambazlığı. İsyan gazlı rutubet. Tas kafalılardan ham muhabbet. Gurbet sürdürülen günlere koşut daha bir beterleşme. Ve her eve dönüşte karşılaşılan iyice yaygınlaşmış umutsuzluk. Uyarsızca köy kent umursamazlığı. Kılcal kuruma. Dur duraksız reddolunan ise hep aynı paradoks.

Şu garip memlekette yıllar yılı hep akıl kotalı, eksik ayak notalı bir kapışmadır siyaset. Ekinoks ortası ekinlik ve siyasal hasat. Fırtınadan kalan ise spontane gelişmelerin izindelik, avare peşindelik ve yıllar yılı kronikleşen bir saklanma örtüsüdür başa takılan. Başa kakılan. İklim karışıklığında gittin geldin kırışıklığıdır yüzleşilen. Kendi çapında orijinal bir açmazlar ve aşırılıklar aymazlığıdır saplanılan.

Zaten zoraki katlanılan bu gezegende ‘eski tas eski hamam’ bir düzenektir işleyen. Ne varsa ham etme yarışıdır startı verilen. Sözde ilerici hamasi nutuklar çerçevesinde gerilemeci bir çevrelenmedir çitlenen. Veya hamlıktan devşirme hasdur makamcılığı ve bedavaya bastırma kapmacılığıdır övgülenen. Bozuk makam çığlığıdır okkalanan. İnsanlıktır iç saflaşma ve iç hesaplaşma güzergâhında çürüyen. Spor niyetine sorgulama gevşekliğidir teneke kentlerde tertiplenen.

Ve asla kanıksanmayandır sünepe siper siyaseti. Erketeye yat bekle. Yani yapay projeli dünyalığı kurtarma rejimidir aklı sulandıran, fikri savuran, suyu bulandıran. Akvaryum adaleti, kafes özgürlüğüdür inceden hissettirilen. Palazlandırılan parametre de bozukluktur. Asalet, kutsiyet ve külliyat üçgeninde adaleti unutmaktır kanatlanılan. Hayırlısı Yaradandan, resmen bir tür parçalanmışlık sendromudur serde serpilen. Parça püskül servet tanrısı Mammon’a yakışır hizmettir sistemleştirilen.

Şu Garip memleketten ne kadar zaman, ne kadar vakit uzak kalınsa da gelindiğinde hemen anlaşılır, gazeli güzeli hep aynı kalmıştır. Hep hüzzam makamı. Mevsimler değişir, kesimler el değiştirir dağların alı moru hiç değişmez. Kısa veya uzun her yolculuktan sonra akılda kalan ise limon tuzu ve metezori molalardır. Bir de arttıkça artan yalanla dolanlardır. Ve de dinci faşist bağlamda eşsiz mucitlik. Üzerine kaç cilt yazılsa da nakaratı hep ayni manzume. Hiç değişmeyecekmiş sanılan ayni manzara.

Sadece tam gaz yol verilen filmsel kalkışmalar ve politikal hesaplaşmalardır gidişatı sarsan. Yani banyo keyfinin en dağınık halidir ‘eski tas eski hamam’ metodu ile harmanlanan. Hukuksal boyutsuzluğa resmi kılıf, fırçalanan resme kayıtsızlıktır baş tacı edilen. Ecdat temelli sonuçsuz yarışmalar ile her şeyi olduğundan farklı gösterme marifetidir mal edilen. Eziyet meziyet mezbeleliğidir meyledilen.

Oysa işin gerçeği dünyadaki her şey gösterilenden çok ama çok farklıdır. Sonsuzluğa anlama veya anlayamama da ise hep aynı mantıksızlık somurtur. Ezelden ceza, ebedi mükâfat presidir karşı koyulamayan. Korkulası olan ise gece gündüz düş görenler ile düş dizayn edenler cehenneminde soğuk duş almaktır üst üste. Cumhuriyetçi yol ve yolculuğun cennetsi tortusu ise hep döşleri acıtır. Ayrıca saf tutulan sömürgelerin en iyi coğrafyalarda değil en verimli bölgelerde yayılması gerçekliğidir fark edilemeyen. Ve bam teline her dokunuşta başka bin bir ah ve başka bir yönetme tutkusudur pazarlanan.  O yüzden tüm kavramlar ters yüz edilmiştir.

Şu garip memleketin değişmez ana teması ise on yıllardır lafta ucuza yönetmek ve safça en pahalıya yönetilmektir. Yani edim ve adam kavuran bir memlekettir bu memleket. Bilinen odur ki tüm tırpanların, tüm tiranların bozguna uğraması, eziyetlerin bitmesi, memleketlerin gariplikten kurtulması küçük küçük hikâyelerinin bileşkesinde saklıdır.


O yüzden ‘eski tas eski hamam’ da olsa da, şu ‘ya hep ya hiç’ dünyasında hala bilgece ve ruhları coşturan hikâyeler yazmak ve inatla yaşamak gerekir…

Hiç yorum yok: