4 Mayıs 2016 Çarşamba

morh...

KAYGILARIMLA…
Bu makale yaşamım boyunca evirdiğim çevirdiğim birçok makaleden sonra kaleme alınan ilkyazı.
İlkyazım, sonbaharım…
Evrende çok kışı yazı asilce yaşadım, soy soyladım. Şimdilerde;
Gelecekten kaygılıyım…
Narsist ve megaloman diktatör bozuntularının kaderi bir gün yapayalnız kalmalarıdır. Yapayalnız kalacak olmalarıdır.
Önce biat etmeyenler temizlenir, sonra hafifçe ses çıkaranlar. Sonra bir adım öne çıkanlar, çıkmaya çalışanlar. Daha sonra yağmadan pay isteme cüreti gösterenler…
O cüretkârlar ve kendi atadığı yeteneksiz ama rol çalma heveslisi 23 Nisan başkanları ve sonunda da onun gibi düşünen düşünmeyen herkes temizlenir.
Bir de bakar ki sonunda bir avuç yalakası ve akrabasıyla yapayalnız kalmıştır. O çok güvendiği % 50'si de baki değildir zaten. Koltuk değneği Devlet'in saltanatı da tehlikeye girmiş, kıytırık mahkeme kararlarıyla süreci uzatma ve olağanüstü kurultayı yaptırtmama çabalarına girmek zorunda kalmıştır.
Dindar ve kindarların Doğu ve Güneydoğudaki şiddeti ve terörü daha da tırmandırmak ve olası bir erken seçimde hem MHP'yi hem de HDP'yi barajın altına itme çabaları meyvelerini verirse istedikleri gerçekleşecek.
Dindar ve kindar amacına ulaşacaklar.
Böylece laik cumhuriyet yıkılıp yerine İslam cumhuriyetini kuracaklar, en baştakinin kendisi de başkan olabilecektir.
Sonra belki de Ortadoğu’nun ve garibim İslam ülkelerinin halifesi...
Tezgâh bu.
İşlerse…
Ülkemizde bunu bozabilecek zinde güçler var mı? Ne yazık ki şu an yok.
Halkının önemli çoğunluğunun ramazan Müslümanı olduğu, yok yazılmamak için Cuma'ya koşturanların, rejim niyetine oruç tutanların, aslında oruç tutmayıp da boşu boşuna aç kaldıklarını bilmeyenlerin, arapça okunan nikah suresine bile hüngür hüngür ağlayanların,IŞİD'e sempati duyan on milyonların bu gidişattan rahatsız olmaları söz konusu bile değildir.
O zaman?
Ne yapacağız o zaman. Ne yapmalı?
ABD'nin belirlemiş olduğu son kullanma tarihinin dolmasını mı bekleyeceğiz?
Miadı miladı ne bu gidişin?
Nereye varacak sonu bu işin?
Peki, hiç irdelemeyecek miyiz, sorgulamayacak mıyız, sormayacak mıyız? Gerçeğin peşinde koşulmayacak mı?
Koşamasak da yürüyeceğiz yine, soracağız elbette. Direneceğiz ve kazanacağız…
Kafamda deli sorular…
Aklımda veli yanıtlar…
Kaygılarım var.
Kaygılarımla.

AŞKIN KİTABI KALPTE YAZILIR…
Yazmak önemli ama okumak da gerekir. Bilgece bilgilenmek…
Önemli olan okuma yazma bilmek değildir, yazılanı okunanı gereğince anlayabilmektir. Okuma, yazma diyen o kadar çok kara yobaz var ki bu yüzden işimiz hiçte kolay değil.
Önemli olan ise zoru başarmaktır…
Gerçeklerden kaçmak eksik yaşananların boşluğunu doldurmaz. Yazılanlar okunabilir ama silinenler okunamaz.
O yüzden çabamız…
Türkçeyi iyi öğrenip adam gibi konuşabilsek, karşımızdaki insanın fikrine saygı duyup sabırla dinleyebilsek, kendimizi dost doğru ifade edebilsek, sorunların anlaşmazlıkların tamamına yakınını çözmüş olurduk.
Anlaşamamazlık tarih olurdu…
Yüzyılın hastalığı oportünizm ve revizyonizmdir. Bunlar ideolojik, ekonomik ve politik anlamda burjuvaziye hizmet ederler. Gerici sınıflarla yapılan savaşımın kazanımında en büyük engeldirler. Hâkim sınıfların her dönemde gizli ortaklarıdır topu.
Sabah akşam padişahım çok yaşa diyen dalkavukların yüzünden hakiki soytarıları arar olduk. Piyasada kırık, pişmiş tavuk kalmadı. Enayilik kara borsada.
Borsa da çöktü…
Bayramlara ipotek koyanlar çocuklarımızın geleceğine bomba koyanlardır. Çocuklardan, bayramlarından korkanlar ülkenin geleceğinden korkanlardır. Genel doğrular kaybetmez, yanlışlarsa kaybederler. Evrenin her yerinde iki kere iki dörttür
Aritmetik bilmezler sizi...
Aşkın kitabı kalpte yazılır, okunur. Ezberlenen metnin hiç bir anlamı yoktur. Fotokopisi de çekilmez.
Anadolu’nun aşk tarihi hünkâr Hacı Bektaşi Veli ile baslar. Yunus Emre, Mevlana, Ahi Evren, Pir Sultan Abdal, Hacı Bayramı Veli, Nesimi, gibi hak erenleriyle yol alır. Âşık Veysel, Mahzuni Şerif, Neşet Ertaş’la günümüze gelip yoluna devam eder. İçinde sevgi, ahlak, vicdan, hak aşkı var. Tarihi başka yerde aramayın. Aramayın ki yalanın, hilenin, din sömürüsünün olmadığı hak yolunda nurunuz artsın.
Kandiliniz yansın. Miracınız kutlu olsun.
‘Elimde olsa mavi üzerinde sarı, sarı yıldızları halı gibi serer, nakış gibi işlerdim gökyüzüne. Asi olur, isyan ederdim Tanrı’ya. Senden güzelini getirebilseydi yeryüzüne…’
Bu yolda erenlere karıştık. Hallacı Mansur ile yoldaş olduk.
İnsanlığın varlık deryasında tüm canlıların acılarını bal diye yiyebilmektir yoldaşlık. Kandil dostun bağında gül olabilen tüm insanlara kandildir.
Bu gece demimizi düşkünlerden uzak tutup hünkâra sığındık aşk ola erenler…
Köleliğim boynuna ilmik olsun. Ayrık otları bitsin üstünde. Yataklık yapsın kalleşlik. Adalılar türkü söylesin. Kanımız bedenimizden çekildiği gün. Oylumunda büyüdük darağacının.
Mahzuni Şerif söylesin türkümüzü.
Sessizce severim. Yüreğime taş basabilirim ama kıyamam onların gölgelerine basmaya. Tarih baba asla unutmayacak nasılsa.
Çeliğin sıcağında eridik. Haydalayarak yapılara harç çektik. Omzumuzda dünyayı taşır gibi acıları taşıdık. Uykularımız bile bölündü. Aklımıza geldi bir bir ekmek savaşı, kısacası yasamak savaşı.
Bayram gibi…
Bayram seyran geçen dünkü edinimlerimiz bugünümüzün yapı taşlarıdır. Dünde insandım bugünde. Bazıları dünde geviş getiriyorlardı bugünde.

İnsanlar ve insanlık ölmesin. Erken ölümlere hayır…

Hiç yorum yok: