3 Mayıs 2016 Salı

ŞAİR, ŞİİR, ŞİAR…

ŞAİR, ŞİİR, ŞİAR…

Öyle şairler var ki sözcüklere hayat katarlar. En anlamlı dönemlerde ise can. Okundukça da kökü eskilerde, en derinde biçimli seçimli hatıralar raks eder gözlerde. Hayat işte...

Yaşam yüzlerde kırklık kırık çizgilerde yol alır. Yolculuk belirtisi şiirler başlar ve şair doğar. Harlanan her manzumenin ufkunda güneş kızarır. O çılgın saatlerde istikamet ismettir. İsmet maharet gerektirir. Marifet ise basiret. Bir sanat eseri farkındalığıdır şiirlerle yaşamak. Şiirlerde yaşlanmak.

Yaşadıkça paha biçilmez gerçeklere odaklanmaktır. Ayrıcalıklı olmaktır. Önce akıl sonra düzen ve intizamdır. Elden bırakmamaktır. Akıl bozan akşamlarda insanlıktan nasiplenmektir. Sonra insanca dağıtmaktır. İnanca hürmet. Kemale ermektir. Her telden musibete aldırmadan tellendirmektir; Şiir.

Mısralardaki müstahaklık da bir yere kadar. Ceza ve ödül bağlamında beste deste gül derilir. Yaşar yaşamazlar bal ormanlarında yaşlanır. Unutmamak gerek. Şiir sonsuzdur.

Sonsuz hayattan zevk almayı bilmek insanı bilmek ve insana aldanmak noktasında kesintiye uğrar. En yanıltıcı hüküm basılır. Fermanlar kesilip kitaplar bakılsa da kaybolmayan şüpheler artar. Yok, saymaktır belki de doğrusu. Eğrisi tümüyle susmak faydasızlığına düşmektir. İşte o an şair affetmez.

Afili mısralarla şaire şan, şiire musiki katılır. Sanatın tanrıçalarına inat notaya can. Nota nota yazılır gün. Günceleri şiddete yöneltenler her kimse lisanı sözden nasibini epeyce alırlar. Hak ettiklerince. Boyalar, gölgeler ve ışıklar savaşıdır şiir. Ezer geçer. Sahnelere şarkı vurduğunda ise gecenin şavkı alevlenir. Şevklendiren estetik bütüne özdeşleşir ve her nida ile durum başkalaşır. Şiirler durmaz, şairler yorulmaz. Takat kesilir.

Ta ki; Şairler ölür, şiirler uslanır.

Ustaca aşmak gerek dağları, kaçmak gerek güçlü sözcükler sağanağından. Avanak ıslatanlardan. Lirik yitik ıslanmalardan. Dağarcığı konuşmak ve yazmak hususunda hırslanmalar da biter. Kuşkusuz şuur surlanır. Şiiri şiar edinmek şairlik rüzgarıdır. Sadece kapılmak ile olmaz. Kendini şairden saymak ise acayip nimettir. Yıllar içinde pekişen dengeler, dengelenmeler, denklenmeler gerektirir. Hem de fark ettirmeden atıfta bulunmayı kolaylaştıran türden.

Türlü şiirler belki şairliğe merhale katmaz ama arifliğe açtığı kapı azımsanmamalı. Öyledir daima. Mahalle aşklarını anlatır önce ama Mahalle kabadayısı lakırdısından öteye geçen mısralarla başlar asıl yolculuk. Önüne kattığı boş sokaklarda ise yankılandıkça yankılanır. Yakar mektupların ucunu.

Hal böyle ise ağaran suyun taşıdıklarına kader denir. Öyle şairler var ki diye başlayan anılar kader işte şiir olur. Kederler de. Dümdüz yazılar da dağdan aşağı akar. Tümceleri paragraf olur. Kitaplara raf. Ve pat diye düşer kalemin mürekkebi. İki kelimeyle tümlenir dünya. Olur şiir. Şiir akıl bahçesidir, bahçenin aklı da şair.

Bahçe bahçe yayılır gökyüzü. Akıl küpüne düşmüş bir kopile çocuk yaşıyla tercümesi zor bir şiir yaklaşır. Kucaklar ve öper alnının çatından. Vurulur. O vurgunla sere serpe gelişir her şey, beklemez büyür. Büyü bozulmuştur veya aşı tutmuştur. Zaman durur. Çocuk karakış soğuğu yastığına uzatır başını. Gözlerine yumar. Özlemlerini, özlemişliklerini ve yapayalnızlığını çeker üstüne. Yorganıdır. Yorganıdır şiir. O açıklıkta o açlıkta tek başına büyür çocuk. En tok. Çocukluk işte.

Ve sonra şiir kendince kendiliğinden çocuğun yerine çocuğun içinde ölür. Veya şairliğinin lehine doğar…

Öyle şiirler var ki hayatlara anlam katar. En anlamsız dönemlerde ve en köktenci değişikliklerde kitapsızlaşır. Dilin raksıyla hatıralara hatlanmaktır şiir. Kapılmaktır geleceğin büyüsüne. Yönelmektir en doğruya. Doğaçlama.

Dolmabahçe Saat Kulesinin altında dokuzu beş geçe buluşmaya denktir şiir...

Denilir ki akşam gece, gün lehçe fark etmez. Bekleşir gözü parlayan kalbi pırlayan sözcükler. Bir gözcük evde bile şekillenir ayaz. Olmayan sese var olan sözcüğü uydurmaktır şiir. Şairin pırlanta avcılığıdır şiir. At meydanında yılkı koşturmaktır şairlik. Yılmadan.

Değil mi ki denizde karada ve havada dizeler dağılır sonsuzluğa. Ve saklıdırlar her halde. İşte o yüzden her zerreye nükseder şairanelik. 

Şiirde şair de yükseldikçe daralır ip merdivenler. Çoğunlukla balköpüğü mermerden oyulan heykelin yazıtına kazılıdır hasat. Değer ölmeden anlaşılmaz. Nasihatlar ise tohumlarda saklıdır. Dünyalar kadar. Yürek yorulup daraldığında açıktan açığa sözcükler saçılır toprağa. Ekin zamanıdır. Ve parıldar en güzel günler, güller. En karanlık gecelere inat. Sözler süzülür aydınlığa. Ve sonsuz saatler vurulur yola. Yarınlara uzar çocuğun ahı, şahı, ahuzarı. Şiir susar, şair utanır. Usulca.

Usul makam bilmektir acıyan yaraya merhem çalmak. Her meltemle bilerek veya bilmeyerek işe koyulmaktır şiir. Korlaştıran zorluktur ve geç anlaşılır. Şiir budaklı ağaç kabuklarına siner. Siner şairin kokusuna. Korkuları defeder harfler. Akıl yoluyla soyulmaktır defneyaprağına. Sözcükler solur. Kağıt solar. Zihin yoluyla giyinmektir sonradan şairlik. Öyledir işte sevgi selinden çoluk çocuğu da katarak sellenmek. Sudur seldir şiir. Ama hiç incitmeden varmaktır mahirlik masmavi kıyılara. Denize altın tozu bandırarak. Şeytana kusurlarını hissettirmektir en hakiki dava. Şiir zahmetler işçiliğine muhtaçlıktır. En şairane.

Şaire özgü şiveye bulaşınca heyhat sözcükler durulmaz. Kerimeler vurulmaz. Korkmadan özlü sözlü delikanlılığa çanak tutmaktır şiir. Tutulur şair. Veya biraz tuhafça bakmaktır hayatın gözüne gözüne. Şiir gibi. Yüz çizgileri de kırılır.

Ve yüzlerde kırk kırık çizgi olgunlaşması, çizgi dışılığı sıralamaktır dantel dantel. Oya oya sırımaktır sözcükleri. Sırmalamak. Damgalamak. Doğum sancısını en babasından kayda geçirmektir veya. Mısraların misliğine aşırı meraktır belki de. Ve layığı yoktur. Hiçbir zaman. Çok boyutlu mekansızlıkta…

Öyle şiirler öyle şairler var ki; onlara saygı, daima utanarak yazmaktır…

Hiç yorum yok: