18 Mayıs 2016 Çarşamba

HARCAMAK, HARCANMAK VE DOKUNMAK…

HARCAMAK, HARCANMAK VE DOKUNMAK…

Dokunulmazlığı okunulmazlık mertebesinde sayıp elifi mertek sanarak zaman harcamak gün gelir harcanmaktır. Harcamak ise madalyalı bayrak yarışından ibarettir. Zaten harcamak ve harcanmak üzerine arşlanan ve marşlanan bir dünya düzeni yerleştirilmiş, bir türlü dokunulamıyor. Bu düzensizliğe dokunmak ise bir dokun bin ah işit deryası.

Bu sistem karmaşası içinde insan ilişkileri yer ve zaman içinde var olur, varidat artınca da hava olur. İnsan yer ve zamanın kazandırdıklarının dışında kaldıkça acayip havalanır. Havalanmaya da yatkındır mizaçlar. Ancak fazla kalınmaz semada. Kaldırmazlar. Yerden havalanıldığında bazen evrenselleşilir ama birileri çıkar izin vermez. Harcanma mevsimidir estirilen, anında harcarlar ve dokunurlar. O anda binlerce yıllık doku uyuşmazlığı başlar ve doku zedelenmesi yaşar sahte evren.

Dönem insanı zamanının çoğunu yaşamını sürdürme amacıyla satın alma aracı, para pul peşinde geçirir. Paralanır veya paralanır. Ya para kazanmak uğruna çalışır didinir veya hiç çalışmadan parayı bol bulma varyasyonlarına yamalanır. Her biçimde zamandır harcanan. Zaman harcamak ya boşa israftır ve toptan büyük günahtır, ya da emektir alın teri dökülerek harcanır, sevaptır. Dünyalıklar kazanılır. Dünya nimetlerine dokunulur, dokundurulur.

Tezgâh, harcamak, harcanmak ve dokunmak üzerine kurulmuş bir kere. Kuruluşu yeni bu yeni düzende insanca bir düzey tutturabilmek en mahir yanılgıdır. Tutmaz. Şans tutturulursa eğer zaten anında dokunulur. O yüzden harcamalar mübarekleşir. Harcanmalar katmerlenir. Bu harcı alem çekişmede dokunulmazlık abartılarak mutlu gelecek için kısıtlanan zamanı da az çok harcamak üzerine geçirmek adetleniyor. Örf ve adetler sabahtan akşama akşamdan sabaha sille paça, silme değiştikçe, değiştirildikçe ertesi güneşe ulaşmak için epeyce harcamak gerekiyor. Gerekli gereksiz harcamalar çoğalmışken hem de.

“Cep delik cepken delik, eller boş, yüreklerde yas. Dinmez büyük sancı. Verilen sözden cayılmış. Gözden kaçanlar kaçmış. Tanınan krediler kartlaşmış, Kartlar ellerde patlamış. Her güne fiziksel ve psikolojik yıpranmışlık lastik damgasını vurmuş. İş güç zaman para denklemi zorlaşmış. Umut azalmış. Zaman yalnızca para edebiyatına paralanmış. Harcamak için kazanmak farz, harcamak caiz. Harcanmak vacip…” 

Döngü insanı açlığı hissetmedikçe açlık ile ilgili kendi kendine ne iletişim kurabilir ne de başkalarını anlayabilir. Çağın modası açlık oyunlarıdır. Açlığın her türüne duyulan yakınlık, milim yaklaşma, yakınlaşma insanı kendi kendinden çıkarır. Başka âlemlere padişah eyler. Aslında eşi benzeri olmayan bir karaktere ulaşmak, ulaşmışına sığınmak bir içsel anti sosyalliktir. Sosyal bilgilerin zayıflaması açlığı artıran, doymazlığı azdıran bir harcanıştır. Harcama lüksüne erdikçe evren, erenler de bollaşır.

Bu bollaşmada insan gerekli olsun olmasın maddeleri, maddileşenleri satın alarak, satın alıp kullanarak ve bu madenileşmeyle ilgili tüm değerleri harcayıp medenileştik diyerek dar boğazdan sıyrılmaya çalışır. Bu birikimsiz benimseyişle değerlendiğine, kimlik kazandığına inanır. Böbürlenme harcanmaktır aslında. Öyle kazandığını sandığı kimliği veya kimliksizliği böyle satarak genişlemedir özelinde harcanmak. Harcamak ise şeyleşmedir dokundurmak faslında.

Her halde hayat hep aynı acıları yaşamakla ve kötü anıları def etmekle sıradanlaşan uzun ince bir yol. Şu garip dünya bilenlere Sırat dünyası sürat dünyası. Bilmezlere ise ef ile defin arası. Taklitler çoğalıp ilkleri ve ilişkileri istila edince hayatlar da kabaca işgale uğrar. Yaşadığına yaşanana ilgisizlik işte bu evliliklerden doğandır. Kendi evrimleri içinde devrilen, kapitale bağlı siyasallaşan hayatlar, hayatın kumarına otururlar. Satılır satın alınır, rus ruleti oynarlar. Ayalanmak gibidir ayakta kalmak. Harcadıkça harcandığının farkına varmazlar. Dokunulmaza dokunmaktır asıl mesele ama pusula şaştığında film tersine döndüğünde anlaşılır ki dönüş yok, tünelden çıkış yok. Oysa dokunma yanarsın tellallığıdır katlanılan.

Tipo baskı insan tip model siyasallaştıkça siyasal-aşanları, toplumu kapsayanlardan sayarlar. Kapsam dışı kalanları ve tüm yalanları görmezleşirler. O körlükte tek bir söylemli Allaha havale türüne kanmakla özdeşleşir tüm özlemler. Varan vuran, viran kimdir önemsenmez. Böylesi kimlik bunalımında kalın kafalılıkla kalın enseli ve karton kafalı kapaklanmalara başyapıt yakıştırması da bir tür harcamaktır, harcanmaktır. Zaten işler tersine gittiğinde insan olana dokunur gerçekler.

Bu huylama ve huysuzlaştırma kısa süreli bir dönüşmedir. Sonrası yoktur, aslına rücu eder her şey. Nereye dek uzar bellidir aslında kefeni, harcı hurcu. İtiş kakışlar arasında ya çizmeler veya çizemeyenler ortaklığıdır, bitiş. Yön değiştirmeyenlere ödül yeni hayat düşleridir elde kalan. Düşenlerin ise ödü kopar, anında harcarlar birikmişinden. Burçta al bayrak kızardıkça kızarır. Budur işte farklı olmanın farklılığı, farklılığın farkı. Adamlık zor zenaattır.

Madeni bozuk parayla ilgilenmemektir, madeni parayla medenileşmemektir adamlık. Ve de seyretme muhteremliğidir insanlık… 

Hiç yorum yok: