10 Mayıs 2016 Salı

DOST FOTOĞRAFINDA DÜŞMAN YÜZLER…


DOST FOTOĞRAFINDA DÜŞMAN YÜZLER…

Eskiden fotoğraflar çekilir arabından basılırdı. Arabı da yanında verilirdi tab edildikten sonra. Arabı tekrar basılır diye saklanır, aslı büyütülerek tabloya dönüşürdü fildişi duvarlarda. Çöl bedevisi çoban başlı amcalar meselesine de konu olurdu o araplar, negatifler. Fotoğraf bu; Şimdi dört bir yan onlardan, onlar bezeli. Vatan evlatları çam kozalakları gibi dökülürken yurdun dört bir yanında, toprağa yangısı vururken acının onlar her yerde. Negatif araplar elde, fotoğraflar kan renginde.

Eskiden Kimlik fotoğraflarında siyah beyazdı herkes. Sonradan renklendi çoluk çocuk ahali. Ama aynı zamanda silikleşti ve sünepeleşti herkes. Bir renksizlik hortladı sanki bir kimliksizlik. Sille tokat, analı babalı hazır cevaplılık dost sayıldı, bin düşün bir söyleye düşmanlaştı millet. Düşmanlaştırıldı. Öyle bir illet bulaştı ki sade hayatlara ilanı aşk renkliliğinde uysalca ıssızlığın tam ortasına kaykıldı zaman zaman. Ve renkli vesikalıklara basıldı mühür.

Dost fotoğrafında düşman yüzler göründü arka planda…

Sözün özü, şu yüzyılın en devrilmez görünen, değişmez belletilen kudretli iktidarına keyfe kader değiştirildikçe bin beter bozulan 12 Eylül faşist darbesi anayasasının diktatoryan genişliği bile yetmezleşti. Anayasanın değişmesi gerekmekte. Sözde yenisi tam özgürlükçü olacak! Olmalı çünkü şu garip ülkeye acilen başkanlık gerekmekte. Tepe noktası bu açmaza kilitlenince mutlu aile fotoğrafı da göbekten çatladı. Çatlak duvarlarda asılı tablolar değişiyor daha da değişecek gibi.

Dosta düşmana nispet karanlık gelmekte…

Hayırlısıysa uzunca yaşamak yerine tüm ince ayarlı duyarlıklar paraya pula basılınca, mala mülke tapılınca, makama taht-a kanılınca dost düşman ayırt edilemezleşti. Fotoğraflar birbirine karıştı, karma karıştırıldı. Arap marap harap bir çerçeveye doluşuldu. Eski dosttan düşman olmaz denilir ya o da değişti. Safsatalara inandırıldı kendilerini doğuştan sarraf sanan saflar. Zaten fotoğraflar çoktan değişmişti. Değiştirilecekti. Karışmıştı işler.

Değişmeyen gerçekler ise anılara damgasını vuran bin yıllık isyanlardır. Islahatlar da nasihatlarda saklıdır;

“En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman insanın kendisidir. Dost ise nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce kim yerine geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki yaşayamadılar. İnsan bir kere oturdu mu yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür…”

Bin yıllar içinde veya sonrasında nasihatlara uyulmaz ise laf gelir gider ve aslına dönüşür. Derlenen dedikodulara göre payitahtta profili düşüklük modası yaygınlaştırılıyor. Seçilen en düşük profilli zat sözde en yetkin zevatın başını çekecek olduğundan nice ince formüller aranıyor. Bu ne yaman çelişkidir ileride anlaşılacak ansılsa. Şimdilik düşük profilli fotoğrafa verilen pozlar bir bir değerlendiriliyor. Lotarya hâkimiyetinde şekillendiriliyor devlet erkânı. Yani renkli değersizleşme modunda çok renkli budanmalar yaşanıyor.

Budanma deyince, son on yıllarda elektronik, post, dost, paralel, refik darbeler derken şu mostralık darbeler cehennemi ülke de meşhur faşist darbe anayasası hala geçerli ve çitlembik gibi çiğneniyor. Bu darbe ürünü anayasa bile uydurma işlere uydurulamadığından hiç takılmıyor. Değiştirilmiyor nedense ama. Yıllardır yenisi hazırlanıyor söylemleri ise hepten palavra.

Anayasa babayasa derken babalara gelmek veya bir babaya bağlanmak bu olsa gerek. Ne babalar gördü bu memleket oysa. Eskilerin birlemelerinden, bir bilenlerinden bir bölenlerinden bu yana. O İbni hurrelerden daha alımlı ve çalımlı bir gelişme var çerçevede. Şimdi o ne derse o olur zamanı. Ancak dedikodular da çok, başlamış ve dost düşman çatlatıyor.

“ Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost düşman olur, düşman canavar kesilir…”

Bu kesiciliğin ve keskinliğin sonucunda başka kesilmelere de gebe görüntüsü hâkim atmosfere. Çünkü Ozon tabakası çoktan delinmiş. Bir kez delinmeyle bir şey olmaz denilir ancak hissedilmese de azgın güneş ışınları doğaya zarar üstüne zarar veriyor. Anayasanın tek kereliğine olsa da delinmesinin zararları ise toptan mevcut demokrasiye çıkarılır. Övüldükçe övülen ileri demokrasi ise çoktan gerilemiş zaten. Gerici. Bu kaygan zeminde edilen yeminlerin de hiçbir anlamı kalmadı. Şu son zamanlarda emin yemin dengesi de şaştı. Bu izanla mizan tutmaz artık. Sanki tüm yeminler az sonra bozulmak üzere yapılmış. Öylesine, alışılmışlıktan edilmişçesine bir rahatlık egemen her alanda, her eminde, her yerde. Ant içerim demek su içerim kadar yaşamsal. Gerçekliğinde iç ama uç saklı, özünde ise uyma boz gizli. Emredersiniz efendim yeter de artar bu millete.

Düşman fotoğrafında dost yüzler saklanmış arka planda…

Eskiden fotoğraflar sararırdı, sarardıkça da değerlenirdi. Duvarlarda yıllarca asılı durduğundan tablonun izi yer ederdi. Öyle gelişti ki teknoloji, öyle geriledi ki şu garip memleket, balkon fonlu aile fotoğrafına ucundan köşesinden girmek farzdan sayıldı. O kadar. Okkalı gelecek için her yol mubah, son moda.

Fotoğraf çekmek çok kolay aslında. İlmi, bilmi, banyosu, kurutması, basması olmayınca da çek çekebildiğince. Ancak tadı tuzu kalmadı hiçbir şeyin. Arabın da Şam’ında havası bir başka hava. Bu kirlenmiş havada renkli duvarlardaki en renkli tablolar bile izi kalmayacak denli çabuk iner, çıkar, yeniler asılır oldu.

Fotoğraflar yerine figürler eskir yeni zaman isyanlarında. Fotoğraf ayni fotoğraf...

Artık tarih kavramı dost düşman fotoğraflarla kaynıyor. Bu gün iyi bir ders aldık önümüzdeki maçlara bakıyoruz cinsinden yapay bir hesaplaşma sürdürülüyor. Her yerde bu vesikalık replik gündemde. Ön şartsız yol alınamaz belli ama bir boşa gidiş hâkim yollarda.

Dost fotoğrafında düşman yüzler,  düşman fotoğrafında dost yüzler aransa ne fayda; beyhude. Çünkü arka planda zamane figürleri yüzsüzleşmiş, makine düşük profil çekime ayarlanmış, kayıtlanan fotoğraflar ise flu.
          
Bu yumuşak odaklı çalkalanışın tekerlemesi ise; kim çıkarsa bahtına, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…

Eskiden kalma yolcular, teokrasiyi de demokrasiyi de bilirler. Demokratikleşme fotoğrafının arabını da, arabına basılır halini de iyi bilirler. Çeker basarlar. Felsefesini de teknolojik devrim sonrasını da çok iyi bilirler. Çeker kaydederler. Yolcuların çektiklerinin ve tarihe kaydettiklerinin tamamı alt yazısızdır. Çünkü tarihe düşülen kayıt büsbütün gerçektir. Dip notlara gerek kalmaz.

Son söz; kayda değer düşülen fotoğraflar sadece hakikati yansıtır…

Hiç yorum yok: