22 Ocak 2016 Cuma

"KARADENİZ SOLDAN DALGALANIR… HER EYLÜLDE…"

"KARADENİZ SOLDAN DALGALANIR… HER EYLÜLDE…"

Nabız akılda atınca, bizim gibi kırkbeşlikler çalmaz bu bozuk dönenceye ve dönmez. Ve her kısır döngüde; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’  

Üç beş yıl öncesine kadar delice değerleyen kırkbeşlik plaktım. Kendi çevresinde beş küsur devir atıktan sonra tamamen kırıldı pikabın iğnesi. Zaten çok önceden kırıktı belli olmasa da. İyi ki teli de koptu. Pamuk ipliğiyle bağlıydık hayata, çelikten irademize hükmettik, çalmadık çırpmadık. Çalmadım, döndüremediler yolumdan dönmedim. Asla dönemezdim, yanı başıma abdal bir yaren ekledim ve yürüdüm. Er doğduk, er olduk hiç yılmadık. Öyle bir yoldu ki önümüzde uzanan öyle bir yolculuktu ki kitabımıza yazılan bize okumayı unutturdu. Tekrardan söktük okumayı, tüm eksik buluşmalar unutulanları yazmak için okul oldu. Yani elli yıllık yolculuk bizi yazmak ve söylemek üzerine yoğurdu; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’

Kırkbeşlik plaktım üç beş yıl öncesine dek. Pikabın iğnesi çok yıllar öncesinden kırıktı ve çalmazdım. Dönmezdim. Ve asla dönemem diye haykırırdım dört bir yana. Hayatta tek gayem, derdim tek oydu, o yüzden hala daha dönmedim. İçimde eski ve yeni ne şarkılar saklıydı aslında kimselere söyleyemedim. Yarınlar bizim diyerek arlanan ne divane aşklar gizliydi yüreğimde rüzgârlara açamadım. Hem de en asilindendi her biri saraylarına uzanamadım. Asilik var ya serde, genlerde bir türlü uslanmadım. Söz verdim bir kere babama ve de kendi kendime, insafsızım dönemem dönmedim, ayarsızlara ısınamadım. Yemin ettim bir kere ezelden, yeminimden dönmem dönemem. Yaşadım tek ömürlük, tek şarkılık, tek aşklık, tek kitaplık; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’

Uyarına çıkarına özendirilsem de çalmadım, dönmedim. Lodosa açık bir balkonda denizleydim hep. Ve denizleşen diğerleriyle. Anca terfi ettim sayılır. Onca anlayış bir yana itildi her dönence de. Asla hitleşmedim, bitleşmedim dönmedim, dönemem. Hem doğuştan solağım hem de biraz salağım sanki. Ama Allah şahit yemin ettim ahretliğime dünya malı üstüne köşelenmeyeceğime. Ve tuttum yeminimi. Kırkbeşlik plaktım, iğnesi çoktan kırıktı pikabın çaresiz kaldım, çalmadım çırpmazdım, çalamazdım. O günlerden bu güne şu teknolojik serbestîye akçeli bütünleşmeye alışamadım, yolumdan dönmedim dönemezdim. Dönmem artık bu günden yarına, kitapsızdım ama dünyalığa aşırı bağlanmadım, sonunda kitaplandım; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’

Ne olur bundan sonra artık kırma beni hayat. Budama. Bir ipek böceği masalı misali, allı yeşilli çula sarmala benliğimi. Çıkışı yok kara gecelere salma yüreğimi. Karınca kederince dinlendikçe şekillenen ince hissetmelere bozmam, bozmadım hiç aklımı. Öylesine zorlama, yorma beni hayat. Arıların oğul verdiği zaman meltemler eser canlanırım, ölümlerden ölüm beğenmem hiç. Ama kırkbeşlikten sonrasını yaşadıkça dönmem yüzümü bir daha asla karanlığa. Yüzleşirim bütün yüzsüzlerle. Yüksünmeyen yolculardanım. Yakışmaz hiçbir afili ölüm bedenime ama kilitler de vurmam tabut kapağıma. Dizeleri dizerim kırkbeşlik plağıma. Bir varmışım, bir yokmuşum, gün gelip yok olmuşum olsun, toprağa dönerim bir tek yüzümü ve yeter bir kitap yazmışım; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’

Kırkbeşlik plaktım üç beş yıl öncesine dek üzerine beş ekledim. Pikabın iğnesi kırıktı ve çalmadım çalmazdım. Utanç duvarlarından koparılan taşları süs saymazdım. Taş plakları saklarken iç dünyamda gramafonun cazibesine aldanmazdım. Ağustos böceği söylerken ağır protest şarkıları ben içlenir içlenir ve de dertlenir içer karıncalara ağlardım. Karıncalara inat ağustos böceklerini ağırlardım. Arıların bal verdiği zaman ayılır, ayıların aylarca kış uykusuna yatmasını anlamazdım. An geldi anladım ve anılarımı anladıklarımı yazdım; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’

Karınca kararınca bir hayata inanıp kanıp, ipek böceği mahsulü kadar değerli sandık her bir şeyi. Ve biriken değersizlikte sallandık, sallandırıldık. Ne olur kızma hayat bana sen gerçekten çok ahmaksın. Ah edip bozdum tüm yeminleri bir anda. Kırkbeşlik plaktım öncesinde ve pikabın iğnesi ne hikmet ise kırılmıştı. Tövbesizdim ve dönemezdim, dönmedim de. Ne balans ayarları gördüm de iplemedim. Hep o günlerde başlayıp değişti her şey, acayip ayarsızlaştı. Bu ayarı bozuk düzende, kara düzen çalanlara inat çalmadım. İn cin makineleştikçe kan bozuldu, yağ kapları delindi ve ne kırılmalar yaşandı, ne kabuk değiştirmeler. Duydum ki daha iç dış kanaması çok uzun sürecek bu zamansız dayılanmaların. Güz yağmurlarının da rengi grileşecek. Yağmurda beraber ıslanmalar mevsimi de gelip geçecek. Sunulan ayrıcalıklar pek yamandı diye kurulacak düşler ve tam sınırda durulacak. Plaklara plaka plaka kızıl ordular yüklenecek. Erken yaşlanmadır belki tüm gözlemlediğim yamulmalar. Oysa hayatta eğilmedik hiç ve de içimizde uhdeydi, gözlerimiz yumulmadan gerçekleşti; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’

Kırkbeşlik öncesi ve sonrası diye karıldı ömür. Kendi halinde ve halinden memnun tüm bahar şarkıları ıslatır tarifsiz yağmurları. Islanmak anı çatınca bir ıslık çalar ve kurulanır hayatlar. Kurumlanmalardan kurtulur hayatlar, tüm ıssız ıslıklanmalardan. İşte budur tüm kaygımız. Zamanı geldi geçti, bekle gelir derken kırkbeşlikler döner saat yönünde. Dönsünler bakalım. Ancak kırkbeşlik plağım dönmem, kırarım kendimi, pikabın iğnesini de. Bu başı kıçı belli, tekdüze aynı şarkıları çalmam, çaldırmam bu dönmelere. Yazarım.

Bilirim; ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylülde…’

Hiç yorum yok: