16 Ocak 2016 Cumartesi

USTA’YA NAZIM…

USTA’YA NAZIM…

Hazar bir deniz karası
yüz akı
Deniz Hazer…
Hazar azar azar Volga’yı bekler
Nazım içi taşar taşar
gözler Karadeniz’den süzülen boyalı kuşu
tahta gemiyi.
Ve mektuplarını
Vera’yı…
Şiire şiir ekler.
Volga üstünde Nazım,
içinde taşkın bir tutku yatar vatan
ve yaşlı İstanbul.
Yedi tepeli yaslı
azar azar yakar yürekleri
ve her bir tepeyi
kör avluları kaplar yediveren gülleri.
Nazım ağırdan ağır paltosuna yatar.
Öksüzlüğün yolu sağır kara taşlı kara hummalı
yolcularını ezer ezer
höyüklere gizler.
Yalnızlığın tasası ağır tasarımı vasattır
gurbeti yaşamak çok yönlü hasattır.
Hasretle akar  sıla Volga Volga…
Volga kıyısında Nazım bir sarı nazar
en tepede sarı sıcak bir memleket sarkar
bulanık elektrik ampulü altında karga tulumba hikmet
gece bekçisi ihbarıyla bellekte ağır hasar.
Çobanın bayram havası tuvalinde
kırmızı pijamalı bir deniz.
Denize Volga
Volga’ya  azize olga karışmış
Ran’a Vera.
Hazar çevresi hat boyu yoldaş
memleketlerce memleket dolusu arkadaş
Nazım yine de yalnızlığına sarılmış
özlem içini ezer de ezer.
Buradan oraya
oradan burayı daktiloyla yazar.
Nazım yazar yazar ağlar
Volga hızla hazla Hazar’a akar…
Oradan havadisler çoktur satır dolusu boştur
acı hatıralar korusunda
bir ceviz ağacı kınalı koçtur.
Nazım olgu olgu en olgun
korkusuzca korkulukları yazar.
Buralarda benzin sıkıntısı var
parasızlık da
arsızlık.
Kuzeye akan rüzgar onur ve gurur iksirlidir
getirdiği sesler hiç duyulmaz derindendir
saklanır idalar nidalar beş kulaktan
Nazım fısıltıları bile duyar.
Eski şarkılardan kaçanları da
nota nota.
Mani olunamayacak aksi buluşmaların vefasızlığında
rota sapar
sapla saman karışır ota bota konar böcek
Nazım bulamaz şiirlerini
durmadan arar arar
memleket özleminde bulur geçmişini geleceğini.
Ve yazar eşi benzeri sıralanamaz memleket şiirlerini.
Nazım’a paslanan çelikten kelepçe
memlekette rüşvet reddeden polise kol saati hediye edilir.
Volga’lı Usta zaman durduğunda oralarda
an be an İstanbul’u yaşar
burada İstanbul manzum yazana ağlar
eğilir başlar
yüzlerce yıllık saygıyla.
Başlar Don kıyısında hasat
Volga üstünde Nazım elinde manzum çarkı
Çıkar çakar Allahına kadar.
Gözünde büyür Marmara
Tarabya, Kız Kulesi, istiklal
ağrır göğsü ağarır saç telleri
göğsünde atar atar
uçuruma yuvarlanmış sıcak yuva özlentisi.
Yayla doğanı siner soluna
ve diline marştan bozma şarkıların harareti.
Ey Kızıl ordu, kızıl ordu, kızıl çimento
söyleyin söyletin cümle aleme
ey Volgalılar Marmara’dan Karadeniz’e, Karadeniz’den Hazar’a doğru
Nazım Usta tam nerede durdu?
Durup ta kırmızı çemberden içeri
dedi mi ki size?  
En yalın Türkçe ile ve değme vurgulu
merhaba, merhaba, merhaba.
En halisinden emsalsiz
ve yürek titreten sesiyle.
Koca Usta sadece aklına eseni söylese sesi şiir
nefesi devrim
Türkçesi en devasa şair.
Falez  boyu Volga Volga üstünde Nazım
aklında taşkın bir tutku memleket
ve memleketten  insan manzaraları
ve marazalar.
İllede illaki memleket.
Melekesi memleket Nazım
Anadolu’ da kaybolmuş unutulmuş bir köyde
tapusuz, kapusuz, korkusuz
tek başına yatar.
Başında ulu dan ulu bir çınar
kara taşsız dev gibi koca bir mezar.
Volga’lı Ustayı örter
mavi atlastan bir yorgandır memleket
hayali bile güzel.
İşte böyle vallah billah Nazım Usta tam da ordadır
yol arkadaşı Vera’da bilir
yolcular da
Nazım bir bir yol gösterir…
Volga üstünde Nazım bir ulu çınar
Paltosunun yakasını kaldırır gözlerini kısar
sol yanı memlekettir
oraya yaşlı gözlerle yeşil yeşil bakar
tükenmez hasretini balıkçı mavi takalara
al bayrak diye asar.
Dalgalanan suya şiir yazar,
uslanmaz bir yiğittir şiir okur, yazar, şiir söyler.
Gün o gün bu gündür  
işte o ucu yanık su bize akar, akar, akar.
Nazım Nazım
memleket dalgalanır.
Durmaz asla
hala durmaz akar...

Hiç yorum yok: